16 Nisan 2009 Perşembe

Halkı aldatmak ve riyakarlık

Sayın Fehmi KORU
Yeni Şafak Gazetesi Yazarı 16 Nisan 2009


Sayın KORU;

16 Nisan 2009 tarihli ve “CEMAATTEN KORKULUR MU?” başlığını taşıyan yazınızı okudum.

Açık ve samimi olarak itiraf etmem gerekirse, CEMAATTEN KORKULUR. Zira; 2-3 asırdan beri CEMAAT OLUŞUMLARI, “İHVAN” edilen mensuplarını İSLÂM DİNİ’NİN ÖZÜNDEN uzaklaştırarak ve onların İRADE ve HÜRRİYET SIFATLARI üzerine ipotek koyarak, âdetâ bir KÖLELİK SİSTEMİ oluşturmuşlardır.

Bu görüşüme itiraz edeceğinizi biliyorum. Ama; bu itirazınız, HAKİKATLERİ değiştirmeyecektir. Hakikatleri kabul etmek için insanların, “Ya göründükleri gibi olmaları veya oldukları gibi görünmeleri” şarttır.

Bu girişten sonra esas konumuza gelelim:

“CEMAAT” denince gerçek niyetlerini gizleyenler, cemaat mensubu insanları öne sürerek, cemaatin PERDE ARKASINA gizlenen YÖNETİCİLERİNİ hiç konuşmazlar ve kamuoyunun gündemine getirmezler. Böylece; cemaat reislerinin, tarikat liderlerinin İHTİRAS ve EMELLERİNİ gizlemiş olurlar. İşte bir örnek:

Etkili ve büyük bir teşkilâta sahip GÜLEN CEMAATİNİN görünürdeki lideri olan FETHULLAH GÜLEN’İ herkes tanır ve fakat; bu cemaatin tepe noktasındaki yöneticilerini kimse tanımaz. Bu yöneticilerin kariyerlerini, bağlantılarını ve yüklendikleri misyonlarını kimse bilmez. Zira; cemaatin üst kademe yöneticileri, halktan oluşan kitleleri, SORGULAMAMAK esasına göre ŞARTLI olarak yetiştirmişlerdir. Bunu da; insanların yaradılışında var olan “İNANMAK” özelliklerini kullanarak yapmışlardır. Yani; EVRENSEL olan YÜCE İSLÂM DİNİNİ, kendi çıkarlarına âlet ederek BÜYÜK KİTAP KUR’AN’I, sâdece ölülere okunan bir MEZARLIK KİTABI haline getirilmesini başarmışlardır.

Dikkat ediniz:

Her cemaat, kendi liderini BÜYÜK ilân etmiştir. Cemaat mensupları, kendi liderleri dışındaki kişileri ilmi, ahlâkı, fazileti ne kadar yüksek olursa olsun kabullenmezler ve hatta aleyhinde bulunurlar. Cemaatler arasındaki ittifak, ancak ve ancak tepe yöneticilerinin müşterek menfaat ve hedefleri doğrultusunda sağlanır. Bu ittifak da daha ziyade, SİYASÎ ALANDA sağlanır.

Sayın KORU;

Dinsizlik, hiçbir zaman ve hiçbir yerde ekseriyetin mezhebi olamamıştır. Çünkü; insanın yaradılışında “ASLINI ARAMAKLIK AŞKI” vardır. İsteseler de, istemeseler de insanlar, kendilerinden üstün BİR KUDRETE tapmak zorundadırlar. Zira; Allah, hiçbir yaratılmışa vermediği İRADE ve HÜRRİYET sıfatlarını, sâdece insan sınıfına bahşetmiştir ve kendine muhatap kılmıştır. Bunun anlamı da gayet açıktır:

Her inanan, İRADE ve HÜRRİYET sıfatlarının hakkını vermek zorundadır. Hiç kimseye ve hiçbir makama tâbi olmadan kendi İRADESİNİ, HÜRRİYET içersinde beyan etmek zorundadır. İnanan bir insan, ancak bu sayede kendisini NEFSİNİN ESARETİNDEN kurtarabilir. Kendisini nefsinin esaretinden kurtaran insanlar, HAK ve ADÂLETİ gözeterek, AHLÂK ve FAZİLET ölçüleri içinde hayatlarını idame ettirirler. Zira; her FAZİLET, kendisi ile saf tutanlar arasında bir dostluk, bir muhabbet meydana getirir. Geçek anlamdaki CEMAAT, bu şekilde oluşur.

İşte; gerçek anlamda DİNDARLIK ve CEMAATÇİLİK de, budur. Bunun haricindeki oluşumların DİNDARLIK ve CEMAATÇİLİKLE uzaktan yakından alâkası yoktur ve olamaz da.

Şimdi; günümüze bir bakalım:

Seçimlerde şahit oluyoruz: Cemaat reisleri, cemaat mensubu insanları, seçimlerde, taşıdıkları İRADE ve HÜRRİYET sıfatlarını hiçe sayarak, belirledikleri partilere kitle halinde yönlendirmektedirler. Bu davranışlarıyla da, insanların SORGULAMA haklarını ellerinden almaktadırlar. Örnek:

İktidarın siyasî, iktisadî büyük hataları olduğu ve yolsuzluk söylentileri arşı kapladığı halde; iktidar yanlısı görüntü veren cemaat veya tarikat oluşumu televizyonlar ve gazeteler, herhangi bir eleştiride bulunmamaktadırlar. Başta askerler olmak üzere hangi kurum veya kuruluşa saldırılacaksa; hep birlikte ve ağızbirliği yaparak saldırmaktadırlar.

Merak ediyorum:

Hakikatleri gizlemek, insanların irade ve hürriyetlerine gem vurmak, adâleti gözetmemek ve hakkı savunmamak, yönetenlere hesap sormamak, insanları “Bizden olanlar ve bizden olmayanlar” diye ayırıma tabi tutmak, kamu mallarına yapılan tecavüzleri görmemek, ehliyet ve liyakate bakılmaksızın kadrolaşmak; acaba, Yüce İslâm Dininin neresinde kayıtlıdır?

Yalanla iman bir kalpte bulunamayacağına göre; herkes kendi hesabını yaparak, ne kadar dindar olduğunu ortaya koymalıdır. Bu hesabı, cemaat ve tarikat yöneticileri de yapabilmelidirler. Zira; mensuplarının dini hislerini istismar etmek kolaydır. Ama; Allah’ı aldatmak imkânsızdır. Zira; Allah, herkesin hayatının filmini çektirmektedir ve hesap gününde bu filmi, herkesin önüne koyacaktır.

Bu sebeple; dikkat ediniz ve şartlı yazıları terk ederek, halkı, doğrular istikametinde bilgilendiriniz.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.

1 yorum:

TÜRKİYEM dedi ki...

Ben bir 'ortaokul sakirt'iyim yani en kidemli Fethullah talebelerinden
> biriyim. Asagida anlattiklarimi bizzat yasadim. Sizinle paylasmak için
> yine kendim yazdim.
> 1990'lar ;
>
> Orta birinci siniftaydim ve Cuma namazlarina düzenli olarak giderdim.
> Beni ayni semtte bulunan okulumdan ve gittigim camiden takip ederek
> fisleyen ve bir gün okul bahçesinde top oynamak bahanesiyle yanima
> gelen o kisi ilk 'agabeyim' idi. Daha sonra bana ve okuldan seçtikleri
> fen, matematik ve türkçe derslerinin toplam notu 21(10'luk sisteme
> göre) olan arkadasima cami kütüphanesinde ders vermek bahanesiyle
> yakinlik gösterdiler. Yakinlik daha bir samimiyete dönüsünce evlerine
> davet ettiler. Dersler evde devam etti. Bu arada bizimle oyunlar
> oynuyor ve bol bol sohbet ediyorlardi. Bastan futbol içerikli bu
> sohbetler yavas yavas dini mevzulara geldi. ! Allah'i tanimak, namaz
> kilmak derken 'Ögretmenin Not Defteri' gibi kitaplari okumamizi
> istiyorlardi. Buna 'Sizinti' okumalari ve adini henüz bilmedigimiz o
> hocanin banttaki ses kaydini toplu olarak dinlemelerimiz eslik etti.
> Bize yeterince itimat kazandiklarinda o sesin 'Hocaefendi' ye ait
> oldugunu ve kendisinin çok 'mübarek' bir insan oldugunu anlattilar.
>
> Artik 'isi' biliyorduk ve bize adam lazimdi. Okuldaki arkadaslarimizi
> nasil 'kafalayarak' agabeylerin huzuruna getirecegimizi ögrenmistik.
> Yillar orta üçüncü sinifa getirdiginde bizi artik sinavlara hazirlanma
> vakti de gelmisti. Bu tarihlerde Kuleli Askeri Lisesi'ne girmenin ne
> kadar önemli ve saygin bir is oldugu sürekli telkin ediliyordu bize.
> Derken tanidigimiz birkaç arkadasimiz orayi kazandi. Biz ise devlet
> lisesine devam ettigimizde okuldan arkadas 'kafalamak' en büyük
> hedefimiz haline gelmisti. Okulumuzun h! emen yaninda bulunan 'nur evi'
> ne ders çalisma bahanesiyle getirdigimiz arkadaslarimiza yemekler
> veriyor onlari mümkün oldugunca bu evlerde tutmaya çalisiyorduk. Bu
> kisilerle okulda ve baska yerlerde de 'ilgileniyor' yörüngemizden
> uzaklastirmamaya çalisiyorduk. Bunlarin durumlarini her hafta
> düzenlenen 'istisare' toplantilarinda agabeylerimize anlatiyorduk.
> Onlar da bize ne yapmamiz gerektigini, hangi yollari adim adim takip
> etmemiz gerektigini, yapmamiz gereken jestlere ve takinmamiz gereken
> mimiklere kadar anlatiyordu.
>
> Yilsonlarinda gelen 'Sizinti koçanlari' ni bitirmemiz ve onlarca,
> hatta yüzlerce kisiyi Sizinti'ya abone etmemiz her birimizden
> bekleniyordu. Biz ise kimisinin parasini kendi cebimizden vererek bu
> en kutsal yolda birbirimizle kiyasiya yarisiyorduk. Zaman aboneligi de
> yine bu sekilde cereyan ediyordu. Haftada okumamiz gereken Kuran
> miktari, R! isale-i Nur ve Hocaefendi Kitaplari(Pirlanta Serisi) miktari
> belliydi. Bunlara ek olarak o zamanki adi 'Tuna Kirtasiye' olan 'NT
> Magazalari'nda kaçak olarak çogaltilan ve agabeyimizin adini
> kullanarak arka bölümden aldigimiz 'Hocaefendi Vaaz Kasetleri'nden de
> agabeyimizin seçtikleri dogrultusunda dinlememiz isteniyordu. Bunlarin
> hepsinin ortak adi 'keyfiyet' idi. Bunu bir çetele halinde agabeyimize
> her haftaki 'istisare' de sunmamiz isteniyordu.
>
> Hiç müzik dinlemezdik, kola içmezdik ve hep kumas pantolon giyerdik.
> Kiz arkadasimiz asla olmazdi, okulda yüzlerine bile bakmazdik. Sokakta
> hep yere bakarak ve hizli hizli yürürdük. Agabeyimizin dedikleri
> ana-babamizdan önemliydi. Mehmet Kafkas'in 'Geçmisi Bilmek' ve 'Milli
> Mücadelede Öncüler' adli kitaplarini okuyorduk. Atatürk masondu,
> deccaldi. Atatürk Kemal'di, Kemal Aga idi. Atatürk bas eglencemizdi.
> Okuldaki hocalarin ! bazisi 'duruma uyanmisti', biz 'tedbir dairesini'
> genisleterek okuldan çikinca arka sokaktan dolasarak nur evine
> gidiyorduk, içeri birer ikiser giriyorduk ve asla toplu çikmiyorduk.
> Bize göre iki çesit adam vardi; 'müspet ve solcu'. Solcunun bir adi da
> 'kom' du. Kom, 'komünist'in kisaltilmisiydi. Ve okuldaki bazi hocalar
> komdu. Özelikle de felsefeci.
>
> Üniversite hazirlik dershanesi olan Fem'e lise ikinci sinifta da kayit
> yaptirdik. Amaç hem iyi bir üniversite hem de 'hizmet' para kazansin
> idi. Ortaokuldan beri ailelerimizi alistirdigimiz 'agabeylerle ders
> çalisma' için onlarda kalmaya gitme faaliyetlerimize ayri bir önem
> vermeye baslamistik. Bu kalma dönemlerine biz 'kamp' diyorduk.
> Kamplarda ders çalisilir ve uzun vadeli projelerimizi agabeylerimize
> anlatarak onlarin direktifleri dogrultusunda yasamimizi planlardik.
> Ailelerimizle agabeylerimizi ne zaman ve nasil tan! istiracagimizi ve
> her iki tarafin ne yapmasi gerektigine varincaya kadar her sey
> planlanirdi. Öyle ki tüm bu insanlara bir üstündeki 'not' verirdi.
>
> Evlerin bir imami vardi, yani evden sorumlu olan kisi. Iki ya da üç ev
> bir semte ve semt imamina bagliydi. Semtler bölgelere, bölgeler büyük
> bölgelere, büyük bölgeler ilçelere, ilçeler sehirlere, sehirler
> ülkeye, ülkeler kitalara, kitalar da en sonunda Hocaefendi'ye
> bagliydi. Hatta öyle ki O Muhterem Zat'a Dünya yetmez ve evrende
> baskalari da varsa oralari da 'hizmet'e katmak için ne gerekiyorsa
> yapilmali idi. Bu insanlarin hepsi birbirini denetler, not verir ve
> bir üstündekine durumu iletirdi. Yani sikir sikir isleyen koskoca bir
> sistem vardi.
>
> Lise sonda Fem'in yurdunda kalmaya baslamistik. Çekebildigimiz kadar
> arkadasi Fem'e kayit ettirmistik nasil olsa sonra 'ilgileniriz' diye.
> Yurtta, odadaki durumda! n pek haberi olmayan diger kisileri de namaz
> kilma, çay içme ve türlü türlü bahanelerle yanimiza çekmeyi
> basariyorduk. Yani agabeylerle danisikli dövüs seklinde 'adam
> kafalama' tüm hiziyla devam ediyordu. Her birimizin 'ilgilendigi'
> arkadaslar da zamanla 'sakirt' olma yolunda ilerliyordu.
> Agabeylerimizin düzenledigi maçlar, mangal partileri, çigköfte
> partilerine artik not ortalamasina falan da bakmaksizin Islami görüse
> yakin ailelerden çocuklari seçerek getiriyorduk. Kola serbest oldu,
> kot pantolon giydik.
>
> 28 Subat sürecinde Hocaefendi'nin video ve ses kasetlerini,
> kitaplarini evlerden alarak kendi evlerimizde sakladik ve evlere
> Atatürk ile ilgili kitaplar doldurduk. Evlerin çogu yer degistirdi.
> Bazi agabeylerimiz 'tedbir' geregi takma isim kullanmaya basladi. Cep
> telefonlarinin pilini istisarelerde söktük. Telefonda 'Hocaefendi,
> hizmet, sohbet' gibi kelimel! eri kullanmayi yasakladik. Bunlarin yerine
> 'maç yapmak, çay içmek, çorba içmek' gibi önceden kodladigimiz filleri
> kullanmaya basladik. Aslinda yapilan her sey 'istisare' adi altinda
> yukardan gelen emirlerin bize verildigi toplantilarda
> kararlastiriliyordu. Yani 'istisare' yoktu, belki teferruatta vardi,
> ama her sey bir emir zinciri vasitasiyla bizim önümüze konuyordu.
>
> 2000'ler ;
>
> Üniversiteye girince artik biz de 'agabey' olmustuk. Evlerde kalmaya
> ve sistemi bizzat kendimiz daha büyük sorumluluk üstlenerek yürütmeye
> baslamistik. Talebelerimiz vardi, onlarla ilgileniyorduk. Aksiyon
> okuyorduk, artik bandrollü ve sakincali yerlerinden temizlenmis
> Hocaefendi kasetlerini koli koli alarak herkese ama herkese
> dagitiyorduk. Hocaefendi hakkinda yine 'hizmet'in baska yayin
> evlerinden çikmis kitaplari 'mütevelli olmus esnaf agabeylerimizin'
> katkilariyla koliler! ce alip dagitiyorduk. Kitaplar binlerce satiyordu.
> Ramazanda zekat, kurban bayramlarinda deri topluyorduk, kurbanlik
> parasi topluyorduk. Amerika'dan, Hocaefendi'nin yanindan gelen agabey
> gelmisti bir seferinde. O anlatiyordu biz agliyorduk. Ardindan adam
> basina toplayacagi büyükbas kurbanliklarin sözünü almaya ve kayit
> ettirmeye baslamisti. Her birimizden 60-70 belki de 100-120 büyükbas
> kurban parasi getirmemizi istiyor ve pazarlik bu rakamlardan
> açiliyordu.
>
> Bazi tanidiklarimizin yaptigi hiçbir is yoktu. Evde de kalmazdi.
> Sonradan bu kisilerin görevinin 'çok özel' oldugunu ögrendik. Bunlar
> Türk Silahli Kuvvetleri'ne girmek üzere olan ögrencilerle askeri
> okuldayken 'ilgileniyorlar' idi. Hocaefendi'nin 'en önemli on görevden
> biri' saydigi bu is için seçilmis insanlardi. Hepimizin en nefret
> ettigi yer Ordu idi. Bir toplantimizda bir agabeyimizin Ordu, Danistay
> ! ve diger 'solcu' kurumlar için yaptigi tanimlama ilginçti. Agabeyimiz
> bu gibi kurumlar için 'artik fitne kurumlasarak üzerimize geliyor, biz
> de bir an önce kurumlasarak karsi koymaliyiz' diyordu. Gazetemizi
> sürekli okumamiz gerektigi de bir diger telkin idi. Özkök Pasa'nin
> Genelkurmay Baskani olacagi günleri ip ile çekiyorduk.
>
> Aksiyon Dergisi'nin bir sayisinda 'Ergenekon' diye bir grup kapak
> yapilmisti. Bu sayidan çok sayida fotokopi çekerek hepimizden okumamiz
> istenmisti. Yazida, devlet içinde gizli bir birimin olusturuldugu ve
> bu birimin amacinin Arjantin benzeri sosyal patlamalarin önüne geçmek,
> devlete zarar verebilecek olusumlara müdahale etmek oldugu yaziliydi.
> Agabeylerimiz bunun bize de müdahale edecegini söylediler. Bu benim
> için bir dönüm noktasiydi.
>
> Biz bu devletin bekasina, milletin dertlerine derman olmaya çalismiyor
> muyduk? Bizi solcular engel! lemiyor muydu? Bizim mücadelemiz iman
> kurtarmak degil miydi? Bize ne toplumsal patlamalarin önüne geçmek ve
> devleti korumak için kurulmus bir gizli teskilattan? Devlet hepimizin
> devleti degil miydi, neden korumasinlar ki? Hem bize ne diye düsman
> olsunlar ki?
>
> Uyanisim;
>
> Artik her sey saçma geliyordu bana. Biz bir emir kuluyduk ve ne
> denirse yapiyorduk. Çünkü toplu olarak cennete girecektik. Sorgulama
> yoktu, körü körüne baglanma ve emri ne kadar çabuk yerine getirdigine
> bagli olarak sahte bir samimiyet vardi. Ama bu sahtelik genellikle
> bize emir verenler ve onlarin üstünden basliyordu. Tabani samimi ve
> bir o kadar da cahil (beyni etkisizlestirilmis anlaminda) insanlar
> olusturuyordu. Bu insanlar dürüst, çaliskan ve edepli insanlardi. Ama
> uyuyorlardi. Üstelik biz uyutmustuk yillarca çocuklarini, kendilerini,
> karilarini, tüm yakinlarini.
>
> ! Sirf 'solcularla' inatlasma ugruna yaptigimiz birçok saçma is vardi.
> Bunlara en iyi örnek Yeni Yüzyil gazetesinde Hocaefendi'nin
> röportajinin çiktigi zamandi. Bu gazeteyi sirf solcular 'Hocalarinin
> röportajina bile sahip çikmiyorlar' demesinler diye balya balya aldik
> ve Zaman gazetesinin depolarinda çürümeye biraktik, sonra da imha
> ettik. Bazi yerlerde Zaman gazetesinin içine koyarak dagitildigini
> duyduk. Gazete hiçbir yerde bulunmaz olmustu. Üç günlük röportaji on
> bes güne yayarak ve tirajini da ona katlayarak gazete büyük kar etti
> sayemizde. Bir sefer de Süleyman Demirel'in Fatih Üniversitesi'nin
> açilisinda 'burayi doldurabilir misiniz' demesi üzerine is-güç,
> okul-sinav demeden kostuk ve doldurduk orayi. Hocaefendi istiyor diye
> daha yeni okudugumuz kitaplari bir kere daha okuduk. Hocaefendi
> çagiriyor diye pilimizi, pirtimizi topladik Amerika'da yasamaya gittik
> bazilarimiz.! Buna da 'hicret' deniyordu. Bir keresinde, bir arkadasima
> giden biri hakkinda ne zaman dönecegini sorunca bana güldü ve dedi ki
> 'hicret bu, dönmek olur mu'. Benim bildigim hicret sayfasi dinen
> kapanmistir. Hele Türkiye gibi ibadetlerinizi rahatça yapabildiginiz
> bir ülkede.
>
> Merakim su: Türkiye'de halkin %99'u Müslüman. Amerika ise kendi
> deyimiyle Müslümanlara karsi bir haçli savasi baslatmis durumda. Nasil
> oluyor da burada rahat olunamiyor lakin orada istedigimizi yapmamiza
> izin veriliyor? ABD her yere ajanlar sokarken, iki kisi bile kendi
> karsisinda ciddi bir seyler yapmaya kalktiginda haberi olurken bu
> nasil denli büyük bir olusuma müsaade ediyor? Üstelik bu olusumun
> biricik görevi insanlari Müslüman yapmak iken. ABD'nin yoksa insanlari
> Müslüman yapmak gibi bir gizli amaci mi var? Yoksa Hocaefendi ABD'nin
> de mi üzerinde büyük bir güce sahip ki bizimle ugrasamiyor?! Garip
> isler bunlar. Bizden ABD'ye hicret etmemizi Fatih Koleji'ndeki bir
> barkovizyon gösterisi sonrasi Hocaefendi'nin yanindan gelen bir agabey
> istemisti. Ben de düsünmüstüm; bu resmen bir beyin göçü ve sermaye
> göçü... O zamanlar Hocaefendi için evden bile disari çikmiyor
> denmisti. Agabeylerimiz diyormus ki 'hocam zaten çok hastasin, bari
> bir çik bahçede dolas' ama Hocamiz hiç çikmiyormus. Ayni yillarda
> yesil.org adli internet sitesinde Hocaefendi'nin boy boy disarida
> çekilmis resmi yayinlaniyormus da haberimiz yokmus. Biz Hocamiz'a
> üzülüp dua etmekle vaktimizi geçiriyorduk. Bir de tabi gelen emirleri
> eksiksiz yapmakla.
>
> Hocaefendi'nin Latif Erdogan'a yazdirdigi 'Küçük Dünyam' adli
> kitabindan en az bir kere yazili sinav olmamis sakirt tanimiyorum ben.
> Anlamadigim bir nokta da bu iste. Yani sen ta Amerikalardan
> 'digergamlik' üzerine, 'hizmette önde mükafatta ! geri durma' üzerine
> gögüslerimize salvolar savur, sonra da çikip kendini anlatan kitaptan
> bizi belki bes belki on kere imtihan et. 'Imtihan Dünyasi' bu olmasa
> gerek. Halen 'hizmette' aktif olan ve son derece de teslimiyetçi bir
> arkadasim bir seferinde sunlari söylemisti, ben de yanlisi o zaman
> fark etmistim: 'ne bu Hocaefendi, Hocaefendi ya... Allah var,
> Peygamber var ya'
>
> Hocaefendi, Hocaefendi, Hocaefendi... 'Hocaefendi ne diyor bu konuda,
> Hocaefendi'nin çok mühim tespitleri var bu konuda, Hocaefendi bugün ne
> diyor, Hocaefendi'nin dediklerini artik herkul.org sitesinden günü
> gününe takip edebilecegiz arkadaslar, Hocaefendi çok ciddi uyariyor,
> Hocaefendi çok mübarek, Hocaefendi bizzat ilgilenmis, Hocaefendi adini
> bizzat kendi koymus, Hocaefendi derhal yapilsin istemis, Hocaefendi,
> arkadaslar dikkatli olsun demis, Hocaefendi, arkadaslar artik evlensin
> demis, ! Hocaefendi, çocuk yapin demis, Hocaefendi, ISHAD'i güçlendirin
> demis, Hocaefendi, gazete tirajinin bu haliyle karsima çikmayin demis,
> Hocaefendi basi açik 'ablalar' la da evlenilsin istemis, Hocaefendi,
> bir dua etmis maçin ikinci yarisi Galatasaray iki gol atarak Real
> Madrid'i devirmis, Hocaefendi, Allah depremde Ikitelli Medyasi'ni
> 'çiftetelli' gibi sallardi ama içlerinde mübarek gazeteler de var
> demis, Hocaefendi üzülmüs, Hocaefendi çok kederlenmis, Hocaefendi
> hastalanmis, Hocaefendi, Asya Finans Kredi Karti alin demis; Ulusal
> Televizyon ihalesi yapilacagi gün Asya Finans'in kasasinda o kadar
> para yokmus, para lazimmis, Hocaefendi sunu demis, Hocaefendi bunu
> demis...' Bu konusma tarzina siradan bir 'isik evi'nde her gün
> rastlayabilirsiniz.
>
> Nurettin Veren'e gelince; 'o ne pis bir adam öyle, tipi kayik, pis bir
> çikarci o, yalanci herifin teki' gibi yakistirmalar yap! iyorlar. Ve
> size su kadarini söyleyeyim, bu insanlari asla sartlandirildiklari
> haricince bir seye inandiramazsiniz. Belki size abarti gelir ama ben
> biliyorum ki Hocaefendi bugün atlayin ve ölün dese sayilari binlere
> varabilecek kadari bu emri de hiç çekinmeden yerine getirir. Nurettin
> Bey bu konuda ne söylese azdir. Hiçbir sey bu gerçek kadar sira disi
> degildir, yine bu gerçegin tasvirleri bile.
>
> Sonuç ;
>
> Akli basinda herkesin de anlayabilecegi gibi bu bir karsi devrim
> örgütlenmesidir. Devlet içinde koskoca bir devlettir. ABD ve AB
> çikarlarina kosulsuz hizmet etmektedirler. Ayrica birçok yerde
> yazildigi gibi dergileri, radyolari, televizyonlari, üniversiteleri,
> vakiflari, isik evleri vs. her seyleri vardir. Öyle ki savcilari,
> kaymakamlari, valileri, emniyet müdürleri, ögretmenleri, doktorlari,
> istihbaratçilari (ki bu konuya doymak bilmeyen bir istahla!
> yanasmaktadirlar),askerleri, milletvekilleri, bakanlari vardir. Hemen
> hemen her büyük partinin de destegi ile bu noktalara gelinmistir.
> Bence yegane çözüm bu örgütün tüm malvarligina el konmasindan geçer.
> Ama sorun su ki; kim koyacak?
>
> Diger insanlardan tüm bu olan biten son derece profesyonelce
> saklanmaktadir. Hatta çikan yalan haberler bile buna en güzel sekilde
> hizmet etmektedir. Yok, Fethullah komandolari varmis; yok, kendilerini
> patlatacaklarmis, yok, hücre evleri varmis; tabancalar, tüfekler,
> bombalar varmis... Bu atmosfer onlara en çok yarayan ortami
> olusturuyor ve kendilerinin terörist olmadigini 'muhabbet fedai'leri
> oldugunu insanlara yaymalarina yariyor.
>
> Bu kisilerin ne yapmaya çalistiklari çok iyi bilinmeli ve o kanaldan
> mücadele verilmelidir. Örgüt desifre edildiginde, ABD yerine baskasini
> bulmak için faaliyete geçecektir ve bu zannimca ! on yil on bes yil
> kadar bir zamani alacaktir. Bu bir bölünme süreci olarak da
> yansiyabilir Fethullahçilara. Çünkü kurulu mekanizma en güzel sekilde
> isletilmektedir. Bir daha böyle bir mekanizmayi kurmak çok çaba
> gerektirir. Bölüp bir kismini yine ABD emriyle kamuoyunda kötülemek
> diger kismiyla yola devam etmek ile de bu mücadeleyi verebilirler. Her
> ne yapilacak ise bu darbeden hemen sonra yapilmalidir. Yani bir daha
> güçlenmesine firsat verilmeden 'meydana getirdigi bosluk'
> doldurulmalidir. Ama dedigim gibi ilk is; oyunu açiga çikarmak ve
> 'Agababasi' olan ABD'nin islerligini yitiren bu besinci kolunu gözden
> çikarmasini beklemek olacaktir...
>
>
>
> Saygilarimla,
> Cengiz AVCI