28 Ocak 2009 Çarşamba

2001 Krizi ve IMF dayatması

Ecz. Hüsnü Akıncı
Tel: 0216-4181726
İstanbul


Sayın Engin Akçakoca
BDDK Başkanı
Ankara 17/07/2001


11/07/2001 tarihli Milliyet Gazetesi’nden öğrendiğimize göre; 5 bankaya el konulması kararında IMF’nin “Katı tutumunun” etkili olduğunu söylemişsiniz.

Bankaları FON’a almadan rehabilite etme eğiliminde olduğunuzu ve bunun için dört hafta daha fırsat tanınmasını istediğinizi belirterek, şu sözleri söylemişsiniz:

“Dünya Bankasıyla mutabakat sağladık. Ama; IMF tarafı, daha katı davrandı. Ben gene de, düşünüyorum Ki; öyle bir fırsat tanısaydık, daha ucuz bir çözüm yolu bulunabilirdi. Garantisi yok; ama, denenmeliydi.”

Sayın Başkan;

Açıklamalarınızı ve sözlerinizi yadırgamamak mümkün değil. Sebebine gelince:
Dünya :Bankası ve IMF’nin istek ve dayatmaları, tek doğru kabul edilecekse; sizin, o makamda ne işiniz var?

Doğruları tespit edip, .gerekçeleriyle birlikte Dünya Bankası ve IMF’ye kabul ettiremezseniz; o makamda, niçin oturuyorsunuz?

Görev anlayışınız; verilen direktifleri uygulamaksa; Türkiye’deki bankacılık sistemine yabancısınız demektir ki; bu durumda size düşen görev, BDDK’nın başkanlığını bırakmaktır.

Elbette; bu görevi, hakkıyla yerine getirebilecek bir yetenekli kişi bulunur.

Sayın Akçakoca;

Yönelttiğim bu eleştiriden rahatsızlık duymamalısınız. Zira; bu önemli görevin üstesinden gelemeyecek derecede bilgisiz ve yeteneksizsiniz. Üstelik; ekonomiyi, sadece ve sadece, bir finans olayı olarak algılamaktasınız. Eğer, aksi olsaydı; Türkiye’deki bankacılık sisteminin çökeceğini, daha önceden bilirdiniz.

Neden mi?

İşte sebebi:

İktisat ilmine göre daima geçerli ve değerini hiç kaybetmeyen önemli bir kural vardır. O da şudur:

“Üretmeyen veya yeterli seviyede üretim yapamayan ekonomilerde; pozitif reel faiz uygulaması, eninde sonunda bankacılık sektörünü batırır.”

Türkiye’de, bu olmuştur. 20 yıldan beri uygulanan para ve ekonomi politikalarının özü, kur-faiz makasında yaratılan ve döviz-faiz-borsa üçgeninden ibaret bir rant sistemine dayandırılmıştır. Üretim, istihdam ve yatırım unutulmuştur. Reel ekonomiye ve gerçek sermaye piyasasına kaynak olması gereken sermaye, yani para, elden ele dolaşarak rant sağlayan bir mal durumuna düşürülmüştür. Fırsatçı ve para cambazlarının elindeki bankalarımız da, tefecilere rahmet okutan faizciliği ile reel ekonominin önünü tıkamış ve sistemin, hazin sonunu hazırlamışlardır. Ayakta kalmasını başaran bankalarımız ise; Hazine ve Merkez Bankası tarafından desteklenen ve kollanan bankalarımızdır.

Dikkatlerinize sunuyorum:

Merkez Bankası’nın 22 Haziran 2001 tarihli verilerine göre;

Tl. mevduatı, yaklaşık, 29 katrilyon liradır. Bu mevduatın sadece ve sadece 3.5 katrilyon lirası vadesizdir.

Döviz mevduatı ise 44 katrilyon liradır. (35.5 milyar dolar). Bu mevduat da vadeli sayılır. Çünkü, fiktif değer taşır. Bu durumda;

Bankalar arası döviz hesapları hariç toplam mevduat, 73 katrilyon liradır. Bu toplam mevduat içersinde, sadece ve sadece 3.5 katrilyon liralık vadesiz mevduat vardır. (Toplam mevduatın yüzde 4’ü).

Şimdi soruyorum:

Bu denli yüksek oranda kaydi para üreten bir bankacılık sistemi, ayakta kalabilir mi?

Böyle bir bankacılık sistemi mevcutken; hiç, Türkiye’nin ekonomisi düzelebilir mi?

FON’a devredilen bankaları bahane ederek ve “İçini boşaltmışlar veya yağmalamışlar” gibi, gerçeklerle asla ve asla bağdaşmayan sloganlara sarılan ve bu sloganlarla kamuoyunun dikkatlerini, yanlış istikametlere çekmek isteyen bir Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ile, bankacılık sistemi düzelebilir mi?

Sayın Başkan;

İyi bilinmelidir ki; döviz ticareti devam ettiği sürece, ne enflasyon önlenir, ne faizler düşer, ne doların yükselişi durdurulur ve ne de bankacılık sistemi kurtarılabilir. Çünkü; uygulanan para politikaları yanlıştır. Türk parasının işlevsiz hale getirilişi, ekonomiyi hasta etmiştir.

Bir düşününüz:

Son 20 yıl zarfında dolar, Tl. karşısında 17 bin kat pahalılanmıştır.

Böylesine müthiş bir devalüasyon seli, her şeyi yerlebir etmiştir.

Hiç ihtiyaç yokken; kur-faiz makasına dayalı müthiş sıcak para rantı, iç ve dış borç canavarı yaratmıştır.

Bu tatlı rantı hak zanneden bankacılık sistemimiz neticede; hem kendisini ve hem de Türkiye’yi perişan etmiştir.

Anlı, şanlı sizler de, IMF ve Dünya Bankası buyruklarına, boyun eğmişsiniz!

Bu anlayış ve teslimiyetle, Türkiye’ye faydalı olmanız mümkün müdür?

Neyi ve nasıl savunacağınızı veya hangi şartların geçerli olması gerektiğini bilmezseniz; elbette ki, IMF ve Dünya Bankası karşısında aciz kalırsınız.

Sayın Başkan;

Cevabınızı bekleyeceğim. Cevap vermeseniz de, yazmaya devam edeceğim. Koçbank’tan, İktisat Bankası’ndan ve Dışbank’tan söz edeceğim.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı


Not:
Yardım almaya alışanlar; zamanla, buyruk almaya da alışırlar.

Kendi milli parasını işlevsiz hale getiren milletler, ekonomik
bağımsızlıklarını koruyamazlar.

Gerçek iktisatçı Joan Robinson’un şu ünlü sözünü hatırlatmak isterim:

“İktisat bilmenin yararı; bir ülkenin ekonomisini düzeltmek ve ekonomik zorluklara
geçerli çözümler bulmak için değil; iktisatçıların, yanıltmalarını önlemek iç
indir.”

Kriz yoktur. Daha doğrusu; mevcut krizi, paralı kesim yaratmıştır. Siyasetçilerin
beyanlarına maledilen spekülasyonları da, para spekülatörleri yaratmışlardır.

“Tahtakale piyasası” adı verilen güç, nasıl bir güçtür ki; Türkiye Cumhuriyeti
Merkez Bankası’nı dize getirebilmektedir? Herhalde; bu müthiş gücü, bilmiyor
olamazsınız.

Hiç yorum yok: