2 Ocak 2009 Cuma

Kaldırım ve Bordür Taşları.

Sayın Uğur DÜNDAR
Arena Programı 1 Ocak 2009


Sayın DÜNDAR;

Siyasetten rant sağlayanlar bir kenara itilebilse ve ülkenin ve milletin çıkarları için siyaset yapanlar ortaya çıkarılıp desteklense; herhalde, dünya coğrafyası üzerinde çok önemli konumu olan Türkiye, ekonomik yönden Avrupa’nın en güçlü ülkesi olur.

Bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’da bazı belediye başkanı adaylarını takdim ederken yaptığı konuşmasının bir bölümünde; “AKP’li belediyeler, şehirciliği biliyorlar. Şehirleri pırıl, pırıl yaptılar. Dönemimizde şu kadar kaldırım ve bordür taşı döşedik. Bunun için de Ankara Belediyesi iki büyük kaldırım ve bordür taşı fabrikası kurdu” ifadesini kullanmıştır.

Basın arşivlerinde mevcuttur.

Tayyip Bey Başbakan olduğu zaman belediyelere, “Kaldırımlara asfalt dökmeyin, taş döşeyin. Bu sayede isdihdam yaratmış olursunuz” talimatını vermişti.

Bunun üzerine belediyeler taş döşeme yarışına girdiler. Hattâ, Çin’den ithal edilen ve çok kısa zaman zarfında kırılan granite benzer taşlar kaldırımlarımızı süslemeye başlamıştı. Sürekli yayınlar sebebiyle İstiklâl Caddesi’ne döşenen bu taşlar sökülmüştü. Yine herkesin dikkatini çekmiştir:

Kaldırımlar iki senede bir yenilenmektedir. Üstelik;bütün şehirlerimizdeki kaldırım ve bordür taşları aynı modeldir.

Bu model birliğinin nasıl sağlandığını hep merak ederdim. Bu merakımı da bugün, Başbakan Erdoğan giderdi ve Ankara Belediyesi’nin kaldırım ve bordür taşı fabrikalarından bahsetti.

Bunları düşünürken birden bire, Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok’un 2 Aralık 2008 tarihinde Flash Tv.’de konuk olduğu Yılmaz Tunca’nın programında söylediği sözleri aklıma geldi. Altınok, büyükşehir belediyeleri ile bunlara ait Belediye Şirketlerinin (BİT) denetlenmesi gerektiğini söyleyerek, bu sayede belediye kaynaklarının gerçek yatırımlara dönüşeceğini ve yolsuzlukların önleneceğini, net bir şekilde ifade etti. Hattâ kendi belediyesinden örnekler vererek, büyük hizmetler verdiğini ve buna karşılık belediyenin hiç borcu olmadığını belirtti.

Bu gelişmeler, gerçekten düşündürücüdür. Şöyle ki:

Taşları Ankara belediyesi üretiyor. Acaba bu fabrikalar kum, çimento, çakıl gibi girdileri nereden ve nasıl alıyor?
Bu taşları, ilgili belediyelere kim naklediyor? Bu büyük iş için nasıl bir organizasyon yapılmıştır?

Bu işlerin asıl yüklenicileri kimlerdir? Taşeronlar kullanılmakta mıdır? İşin herhangi bir safhasında ihale yapılmakta mıdır? Bildiğim kadarı ile belediye şirketleri, ihaleye tabi değildir. Bu sayede, yandaş yeni zenginler türetilmiş midir? Bu soruyu özellikle soruyorum. Zira; simitçi tezgâhı olayı, seyyar simitçilerin dahî, gizli patronlarının olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Aynen, kestane tezgâhlarında olduğu gibi.

Kestane tezgâhları sözüm kimseyi şaşırtmamalıdır. Konuyu biraz açayım:

Marmara Depremi’nden sonra Adapazarı’ndan İstanbul’a gelince, kestane tezgâhları dikkatimi çekti. Zira; İstanbul’un hangi semtinde olursa olsun, tam bir fiyat standardizasyonunun sağlanmış olduğunu gördüm. Araştırdım, soruşturdum; Kestane tezgâhlarının da kartel oluşturan patronları olduğunu, satıcıların günlük ücretle çalıştıklarını öğrendim. Fiyat tekliğini sağlamak için öylesine katı kurallar konmuştur ki; sabahları zimmetle teslim edilen kestaneler, akşamları yine zimmetle iade ediliyormuş. Eksik çıkması halinde bedeli, çalışanlardan alınıyormuş.

Şimdi, sorulması gereken soruya geliyorum:

Basit işlerde (seyyar satıcı, simitçi, kestaneci, pazarcı, tuvaletler, v.s. gibi) rant organizasyonları gerçekleştirenler, acaba, büyük işlerde neler yapmazlar? Bordür ve kaldırım taşları, kömür ve dağıtım ve nakliye işleri, erzak mubayaası ve nakliyeleri, un alımları ve ekmek dağıtımları, Beltur’a ait işletmelerin mubayaa ve nakliyeleri, v.s gibi saymakla bitiremeyeceğimiz işler hakkında, niçin rant kapıları yaratılmasın!

Maksadımı anlattığımı zannediyorum.
Saygılarımla.

Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: