22 Ocak 2009 Perşembe

Kuvvetler ayrılığı ve gerçekler

Sayın Abdullah GÜL
Cumhurbaşkanı
Ankara 22 Ocak 2009


Sayın CUMHURBAŞKANI;

HEDEFLERİ ve SORUNLARI büyük olan TÜRKİYE, rahatsız ve sıkıntılıdır. Zirâ; iç ve dış HUSUMET ODAKLARININ, amansız saldırılarına maruzdur. Bu sebeple de; nasıl aşılacağı bilinmeyen büyük bir bunalım, Türkiye’nin ve Türk milletinin geleceğini düşünen insanlarımızın morallerini bozmaktadır.

Aslında Türkiye, uzun yıllardan beri bunalımdadır. Zirâ; DEVLET, ana KAİDELERE ve ana BELGELERE göre işletilememektedir. DEVLETİ, bir parti DEVLETİ haline getirmek isteyenlerin İHTİRAS ve BASKILARI, DEVLETİN ahengini ve işleyiş biçimini bozmuştur. KUVVETLER AYRILIĞI ilkesi gözetilmediği için de; KURUL, KURUM, KURAL ve KAVRAM kargaşası yaşanmaktadır.

Dün, Çankaya Köşkü’nde YASAMA, YÜRÜTME ve YARGI organları başkanlarıyla yaptığınız toplantı, arz ettiğim bu görüşlerimin doğruluğunu, ispatlayacak niteliktedir.

Türkiye meselelerini yakından ve dikkatli biçimde izleyen bir vatandaş olarak gözlem ve tespitlerim bellidir:

Türkiye,.28 yıldan beri siyaseten ve iktisaden, yanlış idare edilmektedir.Bu dönemde;.DEVLETİN kurumlarından ve kurallarından ziyade, kişilerin irade ve tasarrufları geçerli kılınmıştır. Âdetâ MUCİZE KİŞİLER yaratılmıştır. Bu sebeple de keyfilik ve taraflılık, HÜKÜMETLERİN vazgeçilmez ilkesi haline getirilmiştir. Açık ifadeyle; DEVLET ve HÜKÜMET kavramları, birbirine karıştırılmıştır. Hükümetlerin GEÇİCİ, DEVLETİN BAKÎ olduğu gerçeği unutulmuştur.

Maksadımı, geçmişte yaşanan ve herkese ibret olması gereken bir örnekle açıklamak istiyorum. Şöyle ki:

1969 seçimlerinden sonra Hükümet kuruluşu esnasında Adalet Partisi’nde büyük bir huzursuzluk ve zıtlaşma meydana gelmişti. Bu, bir bunalım işaretiydi. Bu bunalımın aşılması için AP, hemen, hemen her gün GRUP TOPLANTISI yapıyordu. Bu toplantıların birinde Başbakan Süleyman Demirel, şu sözleri söylemişti:

“Türkiye’nin kalkınması, bir kadro meselesidir. İşin, bütün siyasî sorumluluğunu üzerime alıyorum. DEVLET KADROLARI ile oynanmasına izin vermem.”. Merak ettim ve günün Bolu Senatörü Dr. Alâeddin Yılmaztürk’e, Demirel’in sarf ettiği bu sözün sebebini sordum. Aldığım cevap, beni şaşırtmıştı:

“Canım! Bu Demirel’den bir şey anlamadık. Gûyâ biz, sağ bir partiyiz. ve fakat bugün, devletin en önemli makamlarında hâlâ, Halk Partililer ve solcular oturmaktadır.”

Yılmaztürk’ün bu cevabı üzerine, ağzımdan gayri ihtiyarî, şu sözler dökülüverdi:

“Demek ki DEMİREL, Hükümetle Devlet kavramlarının farkındadır ve ilkeli davranmaktadır. Hem de; “Yerine daha iyisini getirme kudretin yoksa, kötü olan bir şeyi de bozma” şeklindeki atasözünün gereğine uymaktadır.”

Böylesine ilkeli davranan bir siyaset ve devlet adamını, maalesef, son 28 yıl zarfında göremedik. Bu sebeple de; DEVLETİ, bir PARTİ DEVLETİ haline getirmek isteyenler; keyfî tutum ve davranışları ile, bunalım yaratılmasına sebep olmuşlardır. Bugün YÜRÜTME, YASAMANIN fevkindedir. Başbakanların istemediği bir kanun tasarısı veya teklifi, Meclis’in gündemine gelemez; Başbakan’ın her istediği kanun tasarısı ve teklifi, sür’atle kanunlaşır. Meclis, denetim görevini dahî, mükellef olduğu şekilde yerine getirememektedir. Naklen yayınlanan Meclis müzakerelerini izleyenler, bu gerçeği, bütün çıplaklığı ile görürler.

Böylesine çarpık ve gerçek demokrasi ile asla ve asla bağdaşmayacak bir modelde; zıt mizaçları bir mefkûre etrafında birleştirmeye imkân ve ihtimal yoktur. İstense de, istenmese de; vatandaşlar arasında “Bizden olanlar ve bizden olmayanlar” ayrışması kesindir.

Bugün, bu ayrışımı, her alanda görmek mümkündür. En çarpıcı örneği de;Türkiye’nin bir numaralı gündemi haline getirilen ve “ERGENEKON” adı verilen davada görülmektedir. Medya, âdetâ ikiye bölünmüştür. İktidar yanlısı olan veya öyle bir görüntü veren medyanın yayınları, muhatap veya hedef kişilerin ANAYASAL HAKLARINI hiçe sayan ve çiğneyen niteliktedir ve de toplumu, huzursuz etmektedir. Bunun anlamı açıktır: Hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesi zaafa uğratılmıştır. Bu durum, “Yargı bağımsızdır” sözleriyle düzeltilemez. Zira; ADÂLETİN, “İDDİA, SAVUNMA ve YARGI” olmak üzere üç ayağı vardır. Bu ayaklardan birsi koparsa ve iddianın savları, kesin hükümmüş gibi benimsenirse; “Hukukun üstünlüğü”nden bahsetmek; vücudu olmayan bir şeyin varlığına inanmak kadar gülünç olur.

Sayın CUMHURBAŞKANI;

Bulunduğunuz makam, devletin en yüce makamıdır. BU sebeple de; tarafsızlığınızı bütün vatandaşlara benimsetmek ve herkese, “BENİM CUMHURBAŞKANIM” dedirtmek, en önemli görevinizdir. Zaten; ANAYASA’nın “Cumhurbaşkanı seçilen kişinin, milletvekilliği sona erer, varsa, partisi ile ilişkisi kesilir.” Amir hükmü, bunu gerektirmektedir. Bu ifadeleri kullanırken, haddimi aştığımı zannetmiyorum. Zira; YÖK Başkanı konusu, bugün, hâlâ halk arasında konuşulmaktadır. Açık unutulan mikrofonlarda Meclis Başkanı Toptan’ın, “Aman Hoca; sözlerine dikkat et! Hepimizi zora sokarsın!” ve Maliye Bakanı Unakıtan ile Müsteşarı Aktan’ın “Hele dediğimizi yapmasın; o zaman gününü görür.” sözleri hafızalara, silinmeyecek şekilde yerleşmiştir.

Dikkat edilirse bugün; bazı kişi ve medya mensupları, doğrudan doğruya ülkemizin ve milletimizin gözbebeği ve en sağlam kurumu olan TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ’ni hedef almıştır. Aslında bu hedef; kendi kendine yetersiz ve dâimâ başkalarına muhtaç; “Otur!” denilen yerde oturan ve “Kalk” denilen yerde kalkan; gerçek hedeflerinden uzaklaştırılarak iç ve dış gailelerle boğuşan huzursuz, mutsuz ZAYIF BİR TÜRKİYE arzu eden DIŞ HUSUMET ODAKLARININ da hedefidir. Dikkat edilirse; “Kürtçe televizyon hedefimizi gerçekleştirdik. Bundan sonraki asıl hedefimiz, topraklarımızı elde etmektir.” diyerek, açık bir şekilde bölücülük yapanlar unutulmuş; “ERGENEKON” adı verilen dâvâ, ülkenin bir numaralı gündemi haline getirilmiştir. Devletin televizyonu; ahlâkı, gayesi, niyeti ve misyonu iyi bilinmeyen Kanada’da yerleşik Tuncay Güney adlı kişiyi, 3 saat süren bir canlı yayına konuk etmiş ve tutarsız ithamlarına çanak tutmuştur.

Acaba; bu durumu, kim ve nasıl izah edecektir? Bu, askerleri rahatsız ve tahrik etmek anlamına gelmez mi? Doğu ve Güneydoğu’da görev yapan askerlerin morallerini bozmaz mı? Bu durumda size bir görev düşmez mi?

Ülke meselelerini yakından ve dikkatli takip eden bir vatandaş olarak ve de demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: