25 Ocak 2009 Pazar

6-7 Eylül tartışmaları.

Sayın Fatih Altaylı
Teke Tek programı
Habertürk Televizyonu 25 Ocak 2009


Sayın Altaylı;

Programınızı dikkatle izliyorum.

Hiç şüpheniz olmasın; 6-7 Eylül olayları, önceden plânlanmış bir tertiptir. Ama; bu tertibin, günün iktidarı ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Doğrudan doğruya, İngiltere'nin ve ABD'nin çok önceden hazırladığı bir plân devreye sokulmuştur.
Dikkatlerinize sunuyorum:

Bu bölgede Kıbrıs sorunu yaratılmasaydı ve Türkiye ile Yunanistan'ın dostlukları devam etseydi; acaba bugün, Türkiye ve Yunanistan'ın durumları ne olurdu? Her iki ülke de kaynaklarını, ülkelerinin kalkınması, gelişmesi için kullanabilseydi; bölgede sulh, sükûn, huzur ve güven hakim olmaz mıydı?

Bir hususa daha dikkatinizi çekmek istiyorum:

İngiltere, uzun vâdeli planlara göre tedbir alır ve hedeflerini seçer. Birinci Cihan Savaşından sonra İngiltere, Rusya'da bulunan 100 bin civarındaki Rumu, Kıbrıs'a yerleştirmiştir. İkinci Cihan Savaşı sona erince Yunanistan'da, büyük bir iç savaş başladı ve bu kanlı savaş, ancak İngiltere'nin fiili desteği sayesinde 1950 yılında sona erdirilebildi. Hükümet ve rejim karşıtı Rusya taraftarı komünist gerillalar, hapishaneleri doldurmuştu. Albay Grivas da tutuklananlar arasındaydı. Bu tutuklu veya hükümlüler, idamlarını beklerken; yine İngiltere devreye girdi ve 80 bin gerillayı, Kıbrıs'a yerleştirdi.

Demeokrat Parti iktidara gelince, Yunanistan'la gayet iyi dostluk ilişkilerine girişti. Kültür anlaşmaları çerçevesinde Türkiye'den Batı Trakya'ya öğretmenler gönderildi ve Gümülcine'ye "Celâl Bayar Lisesi" adı altında bir Türk Lisesi kuruldu. Lisenin açılışı, Celâl Bayar'ın 1954'te Yunanistan ziyaretinde gerçekleşti. Bu anlaşmalar çerçevesinde Türk Üniversitelerinde, Yunanlı öğrenciler için kontenjan tanındı ve Yunanistan'dan Türkiye'ye ,Yunanlı öğrenciler geldi.

Ne var ki; İngiltere, Kıbrıs kozunu oynamaya ve EOKA teşkilâtını Kıbrıslı Türklerin üzerine saldırtmaya başladı.

Bu noktada, ,işin siyasî boyutuna gelelim:

Menderes Hükümeti, 1954 yılında, işlemez durumdaki Balkan Paktı'nın tekrar canlandırılmasını sağladı.

1955 Şubat Ayında da Bağdat Paktı kuruldu. Bağdat Paktı, İngiltere'nin hiç beklemediği şekilde rağbet gördü. Türkiye- İran- Irak- Pakistan arasında müthiş bir kaynaşma oldu. Hatta, bu pakttan etkilenen Afganistan da, Türkiye ile kültür anlaşması imzaladı. Bu anlaşma çerçevesinde Afganlı öğrenciler, Türk üniversitelerine gelmeye başladı.
İşte bu durumdan İngiltere ve ABD rahatsız oldu. Bir düşününüz: Bağdat Paktı kuruluş gayesine uygun biçimde devam etseydi ve Türkiye, Irak, İran ve Pakistan, iktisadi ve siyasi işbirliğini sürdürseydi; Bugün, bölgenin gündemine oturan Büyük Ortadoğu ve hatta Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi gerçekleştirilebilir miydi? Bölgenin istikrarının bozulması şarttı ve ilk kıvılcım, Kıbrıs konusuyla ateşlendi. Kıbrıslı Türklere yapılan saldırılar sebebiyle Türk kamuoyu, iyice gerilmişti. Tertipçiler, Atatürk'ün Selânik'teki evine bomba koydurarak, tahriki, had safhaya çıkardılar. Açık ifadeyle, fitil ateşlendi.
Kendisini savunma durumunda hisseden Yunan Hükümeti, dünya kamuoyunu yanıltmak için bombanın, Selanik Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenci olan Oktay Engin'le, Selanik Konsolosluğu kavası, benim de ilkokul müzik öğretmenim olan Hasan Uçar tarafından konduğunu iddia ederek, bu masum ve günahsız ve aynı zamanda olayla uzaktan yakından ilgisi olmayan bu kişileri tutuklayarak mahkemeye sevk etmiştir. Kısa süren ve talimata dayalı mahkeme bu kişilerin mahkûmiyetlerine karar vermiştir.

Kıbrıs sebebiyle meydana getirilen 6-7 Eylül olaylarının gerçek hedefi, Bağdat Paktı'ydı. Husumet odakları, bu hususta başarı da sağlamışlardır ve böylece; Türkiye'yi, 1960 İhtilâli'ne götüren süreç başlatılmış oldu. Dikkat ederseniz; 1958'de Irak İhtilâli, 1959'da Suriye İhtilâli, 1960'da 27 Mayıs İhtilâli, 1961'de Pakistan İhtilâli gerçekleştirilmiştir ve İşin başında tasarlanan proje, yürürlüğe konmuştur.

Türkiye'yi ve Türk milletini iyi tanımayan; tarih ve coğrafya bilmeyen; dünya siyasî tarihini irdelemesini başaramayan ve dünya coğrafyasında Türkiye'nin konumunun önemini anlayamayan kişilerin ortaya attığı hezeyanlarla Türkiye'yi suçlayanlar, acaba, hangi gayeye hizmet etmektedirler? Doğrusu, pek merak ediyorum.
Bu hususların, gerçekçi olarak araştırılması ve Türkiye'nin maruz kaldığı iç ve dış husumetlerin gerçek hedeflerinin ortaya konması; geleceği tayin açısından bu ülkeye yapılabilecek en büyük iyilik olacaktır.

Unutulmamalıdır:

Kişi, cahili olduğu şeyin kuvvetli düşmanıdır. Bu kafa ile nereye kadar gidebileceğimiz, düşünülmelidir. Aksi halde; Türkiye'ye ve Türk milletine yazık olacaktır. Bugün, maruz kaldığımız husumet odaklarının gerçek hedeflerini anlayamamış olmamızın sebebi de, bu gafletimizdir.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: