23 Mayıs 2009 Cumartesi

Adalet ve taraflılık.

Sayın Taha AKYOL
Milliyet Gazetesi Yazarı
İstanbul 23 Mayıs 2009


Sayın AKYOL;


22 Mayıs 2009 tarihli ve “SİNCAN KARARI NE DİYOR?” başlığını taşıyan yazınızı okudum.
Necmettin Erbakan’la ilgili “KAYIP TRİLYON DAVASI” sebebiyle Sincan Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yargılanmasını öngören kararını konu ederek, yine kendinize has üslûp ve görüşlerinizle ahkâm kesmişsiniz.

Aslında; siyasî kişileri ilgilendiren yargı kararlarının, medya mensupları ve hukukçular tarafından tartışılır hale getirilmesi, inkâr edilse de; ANTİPATİ ve SEMPATİ ölçülerinin varlığı sebebiyledir. Tartışmalar genellikle aklı, mantığı, ilmi yenik düşürecek tarzda ve hislerin tahtında yapılmaktadır. Bu sebeple de; kamuoyunun zihni karışmakta ve insanlar kutuplaşmaktadırlar. “Bizden olanlar ve bizden olmayanlar” anlayış ve kabullenişi, gerçekleri örtmektedir.

Sözkonusu yazınızda siz de aynı yolu seçmişsiniz. Şöyle ki:

1-Abdullah Gül’ün dosyası, kendiliğinden Sincan Ağır Ceza Mahkemesi’ne gitmemiştir.
2-Meclis Başkanı Köksal Toptan, “Abdullah Gül’ün dokunulmazlığı sona ermiştir.” gerekçesiyle dosyayı, Başbakanlığa göndermiştir.
3-Başbakanlık aynı gerekçeyi kabullenmiş olmalı ki; dosyayı, Adâlet Bakanlığına göndermiştir.
4-Adâlet Bakanlığı da aynı gerekçeyi benimsemiş olmalı ki; dosyayı, Cumhuriyet Savcılığına göndermiştir.
5-Sincan Ağır Ceza Mahkemesi de, Abdullah Gül’ün yargılanmasını öngören kararını vermiştir.
6-Yargı süreci devam etmektedir ve kesin kararın ne şekilde çıkacağı, henüz daha bilinmemektedir.

Bu gerçek bilindiği halde işi, “Cumhurbaşkanı yargılanır mı, yargılanmaz mı?” tartışmalarına götürmek, sâdece ve sâdece ülkenin ve milletin huzurunu bozar.

Konuyu, makamın zedeleneceği noktasına götürmek, her şeyden önce yargıyı yıpratan bir davranış olur. Zira; yürürlükteki kanunların eksik ve yanlış tarafları varsa bunu düzeltmek, yasamanın işidir.

Sayın AKYOL;

Bu konuyu irdelerken başka ülkelerden örnekler vermeniz, bu safhada doğru değildir ve sizin işiniz de değildir. Zira; her örneğe, başkaları tarafından da örnekler verilebilir. Meselâ, ABD Başkanı CLİNTON, basit bir davadan yargı önüne çıkmış ve yargılanmıştır. 15. asır öncesinden ben de bir örnek verebilirim. Şöyle ki:

Fatih Sultan Mehmet, bir kızgınlık sebebiyle Fatih Camii’nin Mimarı Atik Sinan Ağa’nın ellerini kestirdiği için yargılanmış ve kısas olarak ellerinin kesilmesine karar verilerek mahkûm olmuştur. Karardan sonra Atik Sinan Ağa, şikâyetinden vazgeçtiği için Fatih, affedilmiştir.

Bu açıklamalarımdan sonra işin özüne gelmek istiyorum. Bazı kişilerin İslâmı ve dindarlığı referans göstermeleri sebebiyle, bu ve buna benzer konulara İslâm Dini’nin nasıl baktığına ve neyi emrettiğine örnek vermek istiyorum:

Büyük Kitap Kur’an-ı Mübin: “Adâletin herkes hakkında eşit bir şekilde cereyan edeceğini” ferman buyurmuştur.

Evet; İslâmın, gerek hukuk hususunda ve gerek vazifeler hususunda ayrıca İMTİYAZLI bir sınıfı yoktur. Şah da olsa, köle de olsa, âmir de olsa, memur da olsa, fakir de olsa, zengin de olsa; herkes, hesap vermek zorundadır.

İşte bu sıfat, İslâmın, en seçkin alâmetlerinden biridir. İslâmın ruhunu inceleyecek olursak; muazzam ve hakiki bir demokrasiyi görmüş oluruz.

Fakat ne acıdır ki; İslâmın özünü ve ruhiyâtını terk edip, metninden de anlamadan yürüyen ve tarihî hikmetlere vakıf olmayan, ULEMA SÜSÜ ile yaşayan dışı HOŞ, içi BOŞ kimseler, HAKİKİ DEMOKRASİNİN ECNEBİLERDEN ALINDIĞINI iddia ederler. “Bizde İMAMET sistemi vardır ve büyüklerimize KAYITSIZ, ŞARTSIZ itaat ederiz.” diyerek, İslâmın gerçek yüzünü halktan gizlemeye çalışırlar.

Sayın AKYOL;

Maksadım, kendilerini her alanda bilgili kabul edip de bilgileri doğrultusunda amel etmeyenleri uyarmaktır. Zira; tarihin, hiçbir döneminde tekzip edilemeyen gerçeği bellidir:

Tefrikalar, ihtilâflar, kavgalar içinde çalkalanan, fertleri birbiriyle boğuşan milletler, harice karşı varlıklarını muhafaza edemezler. Bu duruma düşen milletler, ahlâk ölçülerini kaybederler. Ahlâk çekilirse, insanlık âleminden çekilirse; insanlık âlemi, kendi eliyle yarattığı DEHŞETLERE esir olur. Ahlâk çekildikten sonra insanlara, BENLİK hâkim olur. Bu da, MERHAMET ve ADÂLETİ ortadan kaldırır. Bu boşluğu da her alanda ZULÜM doldurur.

Eğer vatani bir gerekçeye ve hizmet arzusuna dayanıyor ve gerçekten demokrasiyi savunuyorsanız; evvelâ sistemi sorgulayınız ve herkesin hesap vermek zorunda olduğunu açık bir şekilde belirtiniz. Zira; bir millet KÜFÜRLE devam edebilir; ama ZULÜMLE asla devam edemez. Ve unutulmamalıdır:

ÂDİL olan KÂFİRLER, ZALİM OLAN MÜ’MİNLERDEN HAYIRLIDIR. Ve bir husus daha unutulmamalıdır:

HIRS VE KÖTÜLÜK HER ZAMAN KAYBEDER; BARIŞ VE SABIR HER ZAMAN KAZANIR.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: