Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genel Başkanı
Ankara 20 Mayıs 2009
Sayın BAŞBAKAN;
Tekstil Fuarı’nda yaptığınız konuşmanızı dikkatle izledim.
Elbette ki size düşen görev; zorluklar ne kadar büyük olursa olsun, insanlarımızın morallerini yükseltmek ve gayrete getirmektir.
Evet, doğrudur: “KÜRESEL FİNANS KRİZİ” olarak nitelenen krizde, bankalarımız finans sıkıntısı çekmemişler ve hiçbir bankamız FON kapsamına alınmamıştır. Çünkü:
1-Merkez Bankası, faiz düşürerek ve fonlayarak bankalarımıza düşük maliyetli kaynak sağlamıştır.
2-Bankalarımız, 5-6 yıldan beri bankacılık hizmetlerinden çok yüksek ücret almaktadırlar.
3-Merkez Bankası’nın faiz düşürmesine dayanarak bankalar, mevduat faizlerini düşürmüşlerdir.
4-Buna mukabil bankalar, kredi faizlerini düşürmemişlerdir. Halen, kredi kartı borçlularına uygulanan faiz oranı çok yüksektir. Kart borçlarının 40 milyar liraya ulaştığı düşünülürse; kredi kartlarından elde edilen faiz gelirlerinin, bankalar için çok iyi bir kaynak olduğu görülür.
Bu imkân ve uygulamalar, bankaları rahatlatmıştır. Ama, gerçek anlamda yük, zorda olan vatandaşlarımızın sırtına vurulmuştur. Buna rağmen bankalar, belirttiğiniz gibi reel sektör kredilerini azaltmışlardır.
Bankaların elinde 200 milyar liraya ulaşan Devlet İç borç Senedi olduğuna göre; iktidar olarak ne yapabileceğiniz merak konusudur.
Konuşmanızın bir bölümünde, reel sektörün büyük derdi olan kaçak ve kayıt dışı, işlemleri belirtirken, “İşini doğru yap, vergini ver. Kaçak işler yapanları ihbar ediniz!” ifadelerini kullandınız.
Bu ihtar ve çağrınız, bir işe yaramaz. Bu görev, Devletin ilgili birimlerine aittir. Yeterli denetim yapılmayan bir ortamda, kural dışı faaliyetlerin yaygınlaşacağı, gayet tabiidir. Bu kural dışı faaliyetler, vatandaşların ihbarları ile önlenemez. Kaldı ki; ihbarda bulunan vatandaşların başlarına dert açılmayacağının garantisi yoktur. Bu gerçeği inanarak belirtiyorum. Zira; elimde bulunan iki belgeye göre; ihbar edilen bir olayda işlem yapılmamıştır. Diğer bir olayda işlem yapılmıştır ve yüklü miktarda vergi aslı ve cezası tahakkuk ettirilmiş (21 trilyon 450 milyar); ama, Merkezi Uzlaşma Komisyonunda 1 trilyon 250 milyar liraya anlaşma sağlanmıştır. Üstelik, ihbar edenin başı derde girmiştir.
Sayın BAŞBAKAN;
Devlet, bir kavramdır. İlmî tarifi de “BİR HÜKÜMET İDARESİNDEKİ SİYASÎ BİR TOPLULUKTUR.” şeklindedir. Bunun anlamı, gayet açıktır:
Devleti, bir ahenk içinde ana KAİDELERE ve ana BELGELERE göre işletmek, HÜKÜMETLERİN, en önemli görevidir. Hükümetler, yükümlü oldukları bu görevini eksiksiz bir şekilde yerine getirdikleri takdirde; vatandaşlarda, REJİME VE DEVLETE sahiplilik BİLGİ ve ŞUURU oluşur. O zaman DEVLET, Başbakanların çağrısına ihtiyaç duyulmayacak şekilde bir AHENK içinde işletilmiş olur.
Bu yapılmadığı takdirde; ayrıcalıklı muameleler, ehliyet ve liyakat esasına dayanmayan kayırmalar, “Bana ne?” gibi çirkin anlayış ve kabullenişler, husumetlere dayalı saldırı ve uygulamalar, DEVLETİN ve REJİMİN zaafına sebep olur.
Ülke meselelerini yakından ve dikkatli biçimde izleyen bir vatandaş olarak demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı.
20 Mayıs 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder