20 Kasım 2008 Perşembe

Dindarlık ve dinsizlik

Sayın Gürbüz EVREN
Kanal-B Televizyonu 20 asım 2008


İslâm Dini'nde RUHBAN sınıfı yoktur.
Bu husus, Kur'an'da "Hiç kimsenin ayrıcalığı yoktur. Herkes yaptıklarının hesabını verecektir." diye, gayet açık olarak beyan edilmiştir.
Bir defa şu gerçeği, herkes kabul etmelidir:
2-3 asırdan beri müslümanlar, dinin özünden uzaklaşarak, Kur'an'ın sâdece metnini okuyarak mânâsını anlamadan yaşamaktadırlar. Yani; âdet halinde dededen, babadan, nineden gördükleri şekildeki bir müslümanlığı benimsemişlerdir. Hafızın sesini dinlerler ve hayran olurlar; ama, Kur'an'ın ne dediğini anlamazlar.
Taat ve ibadetler de şekilciliğe dönüştürülmüştür. 5 vakit namaz kılan bir kimseye, namazda okuduğu surelerin mânâsını sorsanız, bilmez. Sâdece Mâun Suresi'nin mânâsı bilinseydi; bugün, din konusu tartışılmazdı; haksızlıklar, zulümler, kamu ve yetim hakkına tecavüzler önlenirdi. İşte, Mâun Suresi'nin mânâsı:
"Resulüm! Dini yalanlayanı gördün mü? Yetimi itip-kakan işte odur. Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen de odur. Vay, o namaz kılanların haline!"
Açık ifadeyle; yetimi itip- kakanlar, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyenler, namaz kılsalar da, dini tekzip etmiş olurlar. Yani; dindar gözükseler de gerçekte, dinsiz sayılırlar.
Vel'asr suresi ise, herkesi düşündürür ve din hususunda doğruları bulmasına yardımcı olur. İşte, Vel'asr Suresi'nin mânâsı:
"Asra yemin olsun ki; bütün insanlar hüsrandadır. Ancak; iman edenler, salih amel işleyenler, hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”. Açık ifadeyle; iman edip iyi işler yapmayanlar, hak ve adâleti gözetmeyenler, hakkı ve sabrı tavsiye etmeyenler, Allah indinde hüsrana uğrayacaklardır. "İnandım" deyip te bu hale düşenleri, ne şeyh ve ne de derviş kurtarır. Peygamberimizin emri de gayet açıktır:
"Taat ve ibadetlerin kabulü, helâl kazanma ile mümkündür." Peygamberimizin gayet açık bir emri de şöyledir:
"Yalanı olanın, dini olmaz!"

Bu açıklamalardan sonra Atatürk'ün din hakkındaki sözlerine bakalım:

"Din, lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur.
Yalnız, şurası var ki; din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfın din istismarcılığına müsaade edilmemelidir.
Dinden maddi menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz; bu vaziyete karşıyız ve buna izin vermiyoruz. Bugibi din ticareti yapan insanlar, saf ve masum insanlarımızı aldatmışlardır.
Bizim ve sizlerin asıl mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz, bu kimselerdir."

Şimdi, 14 asır evveline gidelim. Hz. Ali, Mısır Valisi Mâlik İbn-i Eşteri'ye gönderdiği emirnâmesinin bir bölümünde şu ifadeleri kullanmıştır:

"Ey Mâlik! Şu hususa çok dikkat et ve olanca kuvvetinle çalış! Zira; bu din, fena adamların elinde esîr oldu. Din perdesi altında, o nâma, istenilen fenalıklar yapılıyor ve onunla dünya nimetleri elde edilmeye uğraşılıyor."

Hz. Ali'nin bu âlice sözleri, tarihin hiçbir döneminde tekzip edilememiştir. Tarihi tetkik edecek olursak; din perdesine bürünerek, din nâmına yapılan fenalıkların ibret levhalarını görürüz.

Her konuda olduğu gibi Din konusu da aklın, mantığın ve ilmin tahtında irdelenmelidir. Zira; her hangi bir meselede hisler galip gelirse; muhakkak surette akıl, mantık ve ilim yenik düşer.
Ayrıca; "Kişi, cahili olduğu şeyin kuvvetli düşmanıdır" şeklindeki değişmez kurala göre insanlar, yanılırlar, yanıltılırlar, yanıltırlar ve gerçeklerden uzaklaşarak fitne ve düşmanlık tohumlarının yeşermesine sebep olurlar.
Bu sebepten dolayı, “Dindarım” diyenlerle, dini reddedenler, cahilliklerini ve husumetlerini terk ederek; insanlık âleminin bütün ihtiyacına cevap veren ve karanlıktan aydınlığa çıkaran yüce ve evrensel olan İslâm Dini’ni, aklın, mantığın ve ilmin tahtında incelemelidirler. Dindarların sorumluluğu, dini reddedenlerin sorumluluğundan daha fazladır. Zira; dinsizlik, hiçbir zaman ve hiçbir yerde ekseriyetin mezhebi olmamıştır. Ama; ruhsuz, hakikatten uzak ve kaba bir dindarlık, hiç kimseye hak ve hakikatin kapılarını açmaz.
Saygılarımla.

Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: