9 Kasım 2008 Pazar

Şeref ve Tevazu

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genelbaşkanı
Ankara 9 Kasım 2008


Sayın BAŞBAKAN


İstanbul Bağcılar ve Erzurum merkez ilçe kongrelerinde yaptığınız konuşmalarınızın televizyonlardan yayınlanan bölümlerini dinledim
Bağcılar’da söylediğiniz “İnsan yaratılmışların en şerflisidir. Onun için yaratılmışı severiz, yaratandan ötürü.” Sözlerinizle; Erzurum’da söylediğiniz “Bize, tevazu yakışır.” Sözlerinizden çok etkilendim.

Evet; insan, yaratılmışların en şereflisidir. Zira; Allah, hiçbir varlığa vermediği İRADE ve HÜRRİYET sıfatlarını, sâdece ve sâdece insan sınıfına bahşetmiştir. Bu hususun iyi anlatılması ve insanların aydınlatılması şarttır. Sebebine gelince:

İnsan vardır ki; ilmiyle, ahlâkıyla, faziletiyle, adâletiyle, irfanıyla ve gayretiyle, bütün insanlık âlemini kendisine hayran bırakır.
Yine insan vardır ki; cehâletiyle, faziletsizliğiyle, ahlâksızlığıyla, irfansızlığıyle ve canavarları utandıracak derecedeki zulmüyle, bütün insanlık âleminin nefretini kazanır.

Merak edilir:
Bu durumda; her iki sınıf mensupları da, ŞEREFLİ kabul edilebilir mi? Daha açık ifadeyle;
Yalancılar, ahlâksızlar, hırsızlar, başkalarının zararına kasalarını dolduranlar, kamu malına tecavüz edenler, insanları birbirlerine düşüren münafıklar, yetim hakkı yiyenler, kişisel ihtirasları uğruna milletlerin kaderleriyle oynayan zalimler, insanları ezen merhametsizler, hasisler, Allah’ın verdiği nimetleri yerli yerinde kullanmayanlar, vatana ve millete hizmet etmeyi aptallık olarak kabul edenler, adâletle hükmetmeyen idareciler; YARATILMIŞLARIN EN ŞEREFLİSİ ünvânını alabilirler mi?

Dindar olmanız hasebiyle muhakkak surette biliyorsunuzdur. Büyük Kitap KUR’an’da, “Ey İnsan!” ve “Ey Nas!” hitapları vardır. İşin yüzeyinde kalanlar, her iki hitaptan da, İNSAN mânâsını çıkarırlar. Ama; gerçek öyle değildir. İşin inceliği vardır ve o da şudur:

İNSAN kelimesinin kökü, ÜNS’ten gelir. Mânâsı, yakınlıktır. Bu hitap KUR’AN’da , ALLAH’a yakın ve HAK VE HAKİKATİ gözeten insanlar için kullanılmıştır.
NAS Kelimesini kökü, NİSYAN’dan gelir. Mânâsı, unutmaktır. Bu hitap KUR’AN’da, ALLAH’ı unutarak, HAK VE HAKİKATTEN uzaklaşanlar için kullanılmıştır.

Eğer bu farklar, meydanlarda iyi anlatılmazsa; iyi insanlar üzülür ve kötü insanların cesaretleri artar. Zira; paranın üstündeki yazıdan başka bir değer ve hedef tanımayanların çoğunlukta olduğu günümüzde; HAK ve HAKİKAT ölçüleri içinde yetişmiş ve hayatlarını bu ölçülere göre düzenlemiş GERÇEK İNSANLAR, muhatap bulamazlar ve kenara itilirler. MEYDAN, maddenin kesafetinde boğulmuş çıkarcı ve alkışı bol kişilere kalır.

Erzurum’da söylediğiniz “Bize, tevazu yakışır” sözünüze gelince;

Tevazu, alçakgönüllülük değil, kişisel ihtiraslardan soyunmak demektir. Ki; gerçek tevazu, ADÂLETİN KAPISIDIR. Adâletten ayrılanların TEVAZU GÖSTERİSİ, insanları aldatan bir tuzaktan ibaret kalır. Zirâ; ADÂLET, her şeyde HAKKI GÖRMEK ve AŞK DERECESİNDE tapmakla sağlanır. Hz. Peygamberimiz bu gerçeği, “HAK VE HAKİKATTEN UZAK OLANLAR, BEDENEN DİRİ GÖRÜNSELER DE, MÂNEN ÖLÜDÜRLER” Hadis-i Şerifleriyle beyan etmişlerdir.

Bu sebeplerden dolayı MEYDANLARDA, mâneviyatla ilgili söylemlerde bulunurken, bu incelikleri de geniş biçimde anlatmazsanız, meydanları dolduran ve tele vizyonlardan izleyen insanları, İRŞAT edip, DOĞRU YOLA yönlendiremezsiniz. Hattâ, toplumun kötüleri, kendilerine pâye vermiş olurlar.

Konuşmalarınızdan etkilenerek duygulandım ve demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi, yüksek takdirlerinize arz ettim.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: