11 Kasım 2008 Salı

Merkez Bankası ve para politikaları

Sayın Can ATAKLI
Vatan Gazetesi Yazarı 11 Kasım 2008


Sayın Ataklı;

11 Kasım 2008 tarihli ve “Biraz para basılsa, Türkiye batmaz.” Başlığını taşıyan yazınızı okudum.
Benim de dostum olan Memduh Bayraktaroğlu önemli bir konuya temas etmiş ve doğru söylemektedir.
“Para arzını artırmak” ifadesini biraz açmak istiyorum. Şöyle ki:

Para arzı (M-1 ve M-2) tedavüldeki banknotlarla, banka mevduatlarının toplamını kapsamaktadır. Bu sebeple; para arzı içindeki “Emisyon hacmini artırmak” ifadesini kullanmak, daha doğru olur. Zira; 1987’den itibaren Türkiye’nin en büyük çıkmazı, Piyasaya, ekonominin ihtiyacı kadar Türk lirası verilmemiş olmasındandır. Bana göre bu, kasıtlı yapılmıştır. Bu sayede, Kur-Faiz makasında düzenlenen RANT ekonomisinin temelleri atılmıştır. Konuyu, biraz açayım:

Bir devletin kendi parasını basması, en önemli hükümranlık hakkıdır. Bu hakkı kullanmayan devletler, muhakkak surette çökmeye mahkûm olurlar. Türkiye, 1987 yılına kadar bu hakkını iyi kullanmıştır. İş; 1987’den itibaren ve bilhassa, Ağustos 1989 tarihinde yürürlüğe konan 32 Sayılı Konvertibilite Kararından sonra iyice bozulmuştur.

Akla; “Bir devletin tedavülde, ne kadar parası olmalıdır?” sorusu gelir. Yaptığım araştırmalara göre gelişmiş ülkelerde, tedavülde, milli gelirin en az yüzde 10’u, Bütçenin de yüzde 30’u oranında banknot vardır.

Bizde de 1987 yılına kadar bu oran korunmuştur. Örnek:

Yıl, 1981
Millî gelir 45 milyar dolar
Tedavüldeki banknot miktarı 4 milyar dolar karşılığı kadar TL.
Yıl, 2001
Millî gelir 210 milyar dolar.
Tedavüldeki banknot miktarı 3 milyar dolar karşılığı kadar TL.

10 Kasım 2001 tarihi itibariyle:
Millî gelir 600 milyar dolar.
Tedavüldeki banknot miktarı 21.3 milyar dolar karşılığı kadar YTL.(Bunun karşılığı, 32 milyar YTL’dir.)

İşte, bütün dert buradadır. 2001 yılında tedavüldeki banknot miktarı, 21 milyar dolar olmalıydı. Bugün, 60 milyar dolar karşılığı kadar olmalıydı. Yani; bugün tedavülde 90 milyar YTL olmalıydı. Bunun, para basma ve basmama ile ilgisi yoktur. Bu uygulama, Türkiye’yi iç ve dış borç batağına saplamıştır.

Peki; 1987’den itibaren olması gereken Türk parasının yerini ne almıştır?

29 Aralık 1983’te yürürlüğe konan Türk Parasının Kıymetinin Koruması Hakkındaki Kanunda yapılan değişiklik sayesinde, Yabancı paralar, tedavüle girmiştir.
Ağustos 1989’da yürürlüğe konan 32 Sayılı Konvertibilite Kararından sonra da, yabancı paralar, gayet serbest olarak tedavüle sokulmuştur.
Bu durum, dolar ticaretini doğurmuş ve dolar ticareti, en büyük ve en kârlı sektör haline gelmiştir. Üretmeden, yatırım yapmadan, istihdam yaratmadan, paradan para kazanma dönemi açılmıştır. Bu durum ekonomimizi üretkenlikten uzaklaştırmış ve ŞÂHANE BİR RANT SİSTEMİ KURULMUŞTUR. Bir el, nasıl başarmışsa başarmış; 20 yıl zarfında tedavüldeki Türk parasını, belirlenen bir oranda sabit tutmuştur!...

Dikkatlerinize sunuyorum:

12 Eylül 1980 sabahı Türkiye’nin 12,5 milyar dolar dış borcu vardı ve iç borcu da, yok denecek kadar az ve yıllık kupon ödemeli uzun vadeliydi. İhtilâl Hükümeti, gelmiş geçmiş bütün Cumhuriyet Hükümetlerine, “Bu borcu niçin yaptınız ve bu paraları nerede kullandınız?” diye sorsaydı; bu borcun karşılığında 100 milyar doları aşan bir varlığın olduğunu görecekti. Yalnız Tüpraş, Petkim ve Erdemir’in değerleri, bu borçtan fazladır. Enerjiden altyapıya; sanayiden tarıma yapılanları sayacak olursak; yeterli miktarda para basmadığımız için neler kaybettiğimizi, çok daha iyi anlamış oluruz.

Kısacası Türkiye; 12 Eylül 1980’den sonra yanlış ekonomi ve para politikaları ile idare edilmiştir. Bu müddet zarfında, devletin ödediği iç ve dış borç faizleri 500 milyar doları aşmış ve iç ve dış borçlarımızın toplamı 500 milyar dolar olmuştur.(Ödenen faizin 240 milyar doları, son 6 yıla aittir.). Üstelik; başta bankalarımız olmak üzere önemli ekonomik değerlerimiz yabancıların eline geçmiştir. Tabir caizse; Türkiye, bir MÜSTEMLEKE ülkesi ve Türk milleti de, bir müstemleke halkı haline gelmiştir. Beklenmedik bir devalüasyon, Türkiye’yi, iyice yere serecektir.

Üzüldüğüm husus da şudur:
Bu önemli konuları konuşan yoktur. Bu konuları konuşmak, benim gibi bir eczacıya kalmışsa; bu ülkeye ve bu millete acımak lâzımdır.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Not: Merkez Bankası’nın görevi:
“T.C.Merkez Bankası, 1970 tarih ve 1211 sayılı yasaya göre EMİSYON ve KREDİ HACMİNİ, ekonomik ihtiyaca uygun biçimde düzenlemekle görevlidir. Merkez Bankası’nın çıkardığı kâğıt para miktarı, ekonominin ihtiyacı kadar kalmalı; fazla ya da eksik olmamalıdır.” Acaba, Merkez Bankası bu görevini yerine getirmiş midir?

1 yorum:

Adsız dedi ki...

bügün türkiye yer altı zengiliklerini cıkarabilse "6500 altın madeni",bor madeni,petrol,vb işlete bilse ekonomide bağımsız olursa her zaman söz sahibi olur.geçmişde 1839 da tanzimat fermanından sonra imzalanan osmanlı imparatorluğu 20 sene sonra ingiltereden borç almış ve borç batağına saplanmıştır.reşit paşa tarafındanimzalanmıştır.ve osmanlıda ilk para 1860 da el yazma para basılmışdır. osmanlıodönem yani avrupanın sanayi devrinde oseneler yeni yeni petrol üretilmeye başlandığı zaman osmanlı yeteri kadar sanayi olmadığı petrol çıkaramadı amerikadan 1860 larda 60bin varil petrol ithal etmişdir.tarih tevekküldenibarettir 1997 de tansu ciller gümrükbirliğini imzaladı türkiye borç batağına saplandı eli kolu bağlandı izinsiz ihraçat dahi yapamaz durma geldi para basmakla bu işler olmaz.