29 Kasım 2008 Cumartesi

İnkârın zararı ve faziletin kârı

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genelbaşkanı
Ankara 30 Kasım 2008


Sayın BAŞBAKAN;

Partinizin Kızılcahamam ‘da tertiplediği toplantıda yaptığınız ve bazı televizyon kanalları tarafından naklen yayınlanan iki saat süren konuşmanızı dikkatle ve ilgiyle izledim. Her ne kadar bilinenleri tekrar eden bir konuşma olmasına rağmen; hitâbet gücünüze ve kabiliyetinize hayran olduğum için konuşmanızı, sonuna kadar izledim.

Bilinen bir gerçektir:

Tarih, hiç kimseye hesap sormaz. Tarih, herkesi şaşmaz hassas terazisinde tartarak ve yerli yerine oturtarak, gelecek nesillere bir belge olarak sunar.

Bu gerçeğe istinaden de; ülkesinin ve milletinin geleceği ile ilgilenen; olayları dikkatle izleyip bilgi ve fikir sahibi olan; vatanına ve milletine hizmeti gaye edinen; vatandaşlık hak ve görevlerinin bilincinde olan her vatandaşın, fikir beyan etme ve uyarıda bulunma hakkı vardır. Bu hakkımı kullanarak, duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ediyorum:

Gerçeklerin ifadesinde sakınca görmüyorum:
İktidarda bulunmanız hasebiyle elbette ki, bir dizi icraatınız olacaktır. Bu; devlette devamlılığın tabiatında vardır ve yükselme ve ilerlemenin şartıdır. Yüce milletimiz, kadirşinastır ve hizmet edenlerin haklarını teslim eder. Ama; iktidar sahiplerinin geçmişi reddetme ve kötüleme hakları yoktur. Bu sebeple; Türkiye’yi 2002 yılında başlamış gibi göstermenizin bir faydası olmaz ve hâttâ, gönüllerde burukluk yaratır.

Bugünkü konuşmanızda, icraatlarınızı sıraladınız. Bilhassa; sosyal alanlarda (Kömür, erzak, kitap, para dağıtımı ile Köydes projesi) yaptığınız yardımlarla övündünüz. Bu faaliyetler için de, Doğu ve Güneydoğu’daki TOKİ yatırımları dahil, 12-13 milyar YTL. harcadığınızı belirttiniz. Bununla övünürken; geçmiş iktidarlar tarafından size devredilen önemli iktisadî değerlerin özelleştirilmesinden 50 milyar dolar (75 milyar YTL.) gelir elde ettiğinizi belirtmediniz.

6 yıllık iktidarınız zamanında Erdemir ve İskenderun Demir-çelik büyüklüğünde bir demir-çelik tesisi, Keban, Karakaya veya Atatürk Barajı gibi bir baraj, Tüpraş gibi bir rafineri, Pektim gibi bir Petro-kimya tesisi, bir şeker fabrikası, v.s. kurmadınız. Dicle ve Fırat üzerinde projelendirilen 16 adet baraj ve hidro-elektrik santrallerini, 2002 yılında işler vaziyette hazır buldunuz. Geriye kalan Ilısu Barajı’nın inşasına, 6 yıl zarfında başlayamadınız.

Bu gerçekler karşısında geçmişi inkâr etmenizin kime ve ne faydası olur?
Sizden evvelki iktidarlar, ülkenin varlığına varlık katarak yatırım yaptılar. Sosyal alandaki hizmetlerini de, ülkenin önemli iktisadî değerlerini satarak değil, kazanarak yaptılar.
2002 yılında 87 adet Üniversiteyi hazır buldunuz. 1965’te 6 üniversitemiz, 1991 sonunda 26 üniversitemiz vardır. Karar vediğiniz ve henüz daha kuruluş aşamasında olan 54 üniversite, geçmişi inkâr etmenizin sebebi olabilir mi?

Sayın BAŞBAKAN;

Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ama, bu mektubuma sığmaz. Devletin envanteri, her şeyin doğrusunu gösterir. Nisyan ile malûl hafızalar unutsalar da, Devletin kayıtları ve bilgileri mahfuzdur. Asıl belirtmek istediğim husus da şudur:

Hemen hemen her konuşmanızda, mâneviyâttan bahsederk, gönüllere hitap etmektesiniz Geçmişte bu ülkeye büyük hizmetlerde bulunan siyaset ve devlet adamlarından herhangi biri, meselâ Süleyman Demirel, konuşmalarınızı dinleyince;

“KOPUNCA BİR TELİ, BAĞLANSA DA DÜĞÜMLÜ KALIR.
DOKUNMA GÖNLÜME, ŞART-I MUHABBET ÖYLE DEĞİLDİR”.dizelerini gönlünden geçirse; acaba, yorumunuz ne olur?

Veya; ülkesindeki olayları çok dikkatli biçimde takip eden garip bir vatandaş;

Uyan ey gözlerim, gafletten uyan.
Uyan, uykusu çok gözlerim uyan.
Azrail’in kastı, canadır inan.
Uyan ey gözlerim, gafletten uyan” şeklindeki NAKŞİBENDİ İLÂHİSİNİ terennüm etse; acaba, o garibin gönlünü kim ve nasıl ferahlatacaktır? (IV.cü Murat’a aittir.)

Her şey bir tarafa; bugün, ülkenin durumu gerçekten zordur. 10 aylık dış ticaret açığı, 63 milyar dolardır ve yıl sonunda 75 milyar dolara ulaşacağı, yetkililer tarafından ifade edilmektedir.
Buna bağlı olarak, carî işlemler açığının 50 milyar dolara ulaşacağı kesindir.
Türkiye, bu zor dönemi nasıl aşacaktır?
Artan işsizliğe ve fukaralığa, nasıl çare bulunacaktır?
Mahallî seçimlere odaklanarak, parlak sözlerle his ve heyecanı canlı tutmak, ülkenin içinde bulunduğu zorluğu aşmak, mümkün olacak mıdır?

Siyasetçi değilim. Maksadım; tarihe, hoş olmayan ifadelerle geçmemeniz içindir. Alkışlayanlarınızın, huzurunuzda “Evet efendim” diyerek eğilip, bükülenlerinizin çok olduğu bu zamanda, doğruları söyleme cesaretinde bulunan insanların varlığını belirtmek için bu mektubumu yazdım.
Takdir veya tekdir, size aittir.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.
0216- 4181726

Hiç yorum yok: