12 Nisan 2010 Pazartesi

Aldanmak ve aldatmak gaflettir.

Sayın Âdem Yavuz ARSLAN
Bugün Gazetesi Yazarı
İstanbul 12 Nisan 2010


Sayın ARSLAN;


12 Nisan 2010 tarihli ve “EMASYA gerçekten kalktı mı?” başlığını taşıyan yazınızı okudum.


“Aylardır Taraf’ın gündeme getirdiği BALYOZ DARBE PLÂNI’NI konuşuyoruz. İddialar, yenir, yutulur cinsten olmadığı için de, tartışılması bir bakıma normal.” demeniz, hiç de şaşırtıcı değildir. Zîra; ülkenin gerçek meseleleriyle ilgilenmeyi unutup, iktidara destek vermek için yanıp, tutuşanların; siyasî amaçları doğrultusunda hareket ederek itham, isnat, dedikodu, iftira ve varsayımların dışında hareket etmeleri mümkün değildir.


Sizin için önemli olan; EMASYA PROTOKOLÜ, ORDU ve YARGI ile uğraşmak ve halkı, benimsediğiniz, hizmete hazır olduğunuz aidiyetinize göre yanlış bilgilendirmek, yanlış istikamete yönlendirmek ve şartlandırmaktır. Ülkenin yanlış, kötü ve kayfî idaresi, ilgi alanınızda değildir.


İşsizliğin yaygınlaşması, ülkenin ve milletin borç batağına saplanmış olması, özelleştirme adı altında Türkiye’nin önemli iktisadî varlıklarının yabancılara ikram edilmesi, tarım ve hayvancılığın çökmesi, baştakilerin yolsuzluklarına hesap sormayan bir sistemin oluşması, sizi hiç ilgilendirmediği için; halkı oyalayacak ve gerçeklerin üstünü örtecek konuları bulmak zorundasınız. Aslında; konu bulmanız için zorlanmanıza da gerek yoktur. Zîra; Taraf Gazetesi, ilgi duyacağınız konuları, hazır bir şekilde önünüze koymaktadır.


Bu sözlerime alınmamalısınız. Zîra; yazdığınız köşe, aslında sizin değil, okuyucularınızın köşesidir. Siz yazdıkça da, bazı okuyucularınızın tepkisi, eleştirisi ve ikazı olması, gayet normaldir ve de şarttır. Çünkü; Âdem Yavuz Arslan olarak, 72 milyonluk kitle içinde tek bir kişisiniz; fikirlerinizi, görüşlerinizi herkesin doğru kabul edip, benimseyeceğini düşünemezsiniz.


Bir anlamda kamu göreviyle mükellef olduğunuza göre, bazı hususları hatırlatmak zorundayım:


1- Gerçek demokrasi, bir AHLÂK ve FAZİLET sistemidir ve bugüne kadar insan zekâsının bulabildiği en iyi idare tarzıdır. Demokrasilerde halkın, hem söz ve hem de denetleme hakkı vardır. Ülkeyi idare edenlere icabında, “Ne hakkın var?” demesini başaramayan ve idare edenleri denetleyemeyen kişiler, demokrasiye ihanet etmiş olurlar. Zaten yüce ve evrensel İslâm Dini’nin emri de budur. Hz. Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde;


“Adâlet ve zulüm meselelerinde hükümetler, cemiyeti teşkil eden fertlerin mesleğine tâbîdir. Fertleri âdil olan milletlerin hükümetleri âdil, fertleri zalim olan milletlerin hükümetleri zalim olur.” diye buyurmuşlardır. Hz. Ömer, devlet başkanı seçildiği gün, yaptığı konuşmasının bir bölümünde;


“Hak ve hakikat peşinde koştuğum sürece, benim peşimden geliniz. Hak ve hakikatten ayrıldığım zaman, benim peşimden gelirseniz, Allah indinde, siz de sorumlu olursunuz. Ve şu hususa çok dikkat ediniz:


Bir millet, icabında idarecilerini acı, acı tenkit edip, hesap sormazsa ve o idareciler de, kendilerine yöneltilen acı tenkitlere lâzım gelen alâkayı göstermezlerse; o idarecilerden ve o milletten hayır gelmez.” sözlerini söylemiştir.


2- Yine Hz. Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde;


“Bir işte liyâkatı olmadığı halde iltimasla bir işe tayin edilen adama, lânet olsun.” diye buyurmuşlardır ve sözlerini; “Bir millet, icabında küfürle devam edebilir. Ama, zulümle asla devam edemez. Âdil olan kâfirler, zalim olan mü’minlerden hayırlıdır.” sözleriyle tamamlamışlardır. Bu gerçeğe göre hareket eden Hz. Ebu Bekir, valilere ve kumandanlara;


“Sizin namınıza en kuvvetli endişeye düştüğüm şey; akrabalarınızı, başkalarına tercih ederek onlara iş vermenizdir.” derdi.


3- Enfal Suresi’nin 46.cı âyetinin meali şöyledir:


“Tefrikalar, ihtilâflar, kavgalar içinde çalkalanan, fertleri birbirleriyle boğuşan milletler, harice karşı mevcudiyetlerini muhafaza edemezler.”


4- GANDİ, ilkesiz siyaseti, emeksiz zenginliği, vicdansız hazzı, niteliksiz bilgiyi, ahlâksız ticareti, insaniyetsiz bilimi, özverisiz ibadeti, ÖLÜMCÜL 7 SOSYAL BÜYÜK GÜNAH olarak saymıştır.


Sayın ARSLAN;


Belki, bu mektubumu niçin yazdığımı merak edersiniz diye, bir açıklamada bulunmak istiyorum:


Henüz daha ne olduğu ve nasıl sonuçlanacağı iyi bilinmeyen ve ÖZEL YETKİLİ SAVCILARLA ve ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELERCE yürütülen davaları dayanarak, devamlı surette kişi ve kurumları itham edici yazılar yamaktasınız. Henüz daha mahkemelerce kesin hüküm kurulmamışken; itham, isnat, tertip ve dedikodulara dayalı iddiaları, kesinleşmiş kararmış gibi sunarak yayın yapmak, hem evrensel hukuka ve hem de İlâhî hukuka aykırıdır. Bu bakımdan; bugünkü yazılarınız dâhil, geçmiş bütün yazılarınızı gözden geçirip, mektubumda bahsettiğim gerçeklere uyup, uymadıklarını kontrol edersiniz diye bu mektubumu yazdım. Zîra; siyasî taraflı yazılarınızı okumaktan, bana gına geldi. “Gına geldiyse, okumayınız!” diyebilirsiniz. Bu tavsiye, benim için bir kıymet ifade etmez; kimin neyi, nasıl ve niçin yaptığını anlamak ve bilmek ve de günlüğüme not ederek gelecek nesillere aktarmak, önde gelen hakkımdır ve birinci derecede vatandaşlık vazifemdir.


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: