7 Nisan 2010 Çarşamba

Yargı ve Tarafsızlık

Sayın Mehmet Ali BİRAND
Posta Gazetesi Yazarı
İstanbul 6 Nisan 2010


Sayın BİRAND;


6 Nisan 2010 tarihli ve “YARGIDA BÜYÜK REZALET YAŞANIYOR…” başlığını taşıyan yazınızı okudum.


Bu başlık, hiç yakışmamıştır. Değişik bir başlık atmalıydınız. Zîra; olayların, gelişme seyrinden ziyade, sebebi önemlidir.


Görüşümü açıklamazdan evvel, iki önemli olayı nakletmek istiyorum:


1- 1980’li yılların başlarında Ankara’da, Uluslar arası bir HUKUK SEMPOZYUMU tertiplenmişti. Bu toplantıda en son sözü alan Alman Hukukçu, çok kısa konuşarak, şu sözleri söylemişti:


“HİTLERİ, biz hukukçular HİTLER YAPTIK! Öylesine ki; değil büyük davalarda, en basit davalarda dahî hâkimlerimiz karar verirken, “Acaba, bu kararıma, Hitler ne der?” endişesi taşımaya başlamışlardı.”


2- 1980’li yılların ortalarında, günün İspanya Başbakan’ı Felippe Gonzales, İngiltere’de yapılan bir toplantıda, şu sözleri söylemişti:


“Basının tutum ve davranışları sebebiyle demokrasi, İspanya’ya, 25 yıl geç gelmiştir.”


Şimdi, konuya gelelim:


HÜR VE SERBEST SEÇİM,


HÜR PARLÂMENTO,


BAĞIMSIZ YARGI,


HÜR VE SERBEST BASIN,


HÜR ÜNİVERSİTE, gerçek bir demokrasinin vazgeçilmezidir.


Şimdi; ülkemizdeki duruma bakalım:


Seçim sistemimiz, halkı dışlayan ve siyasî parti liderlerini ilk ve son söz sahibi yapan bir sisteme göre düzenlenmiştir. Hiçbir demokratik ülkede olmayan ülke geneli ve çevre barajları vardır. Milletvekili aday adaylarını parti liderleri belirlemektedir. Halka verilen görev de, belirli zamanlarda liderlerin düzenledikleri listeleri sandığa atmaktır.


Sistemin getirdiği çarpıklık sebebiyle Yürütme, Parlâmento’nun HÜR OLMASI GEREKEN İRADESİNE, tam anlamıyla hâkimdir. Parlâmento YASAMA ve DENETLEME görevini, Yürütme’nin iradesine tâbî olarak yerine getirmektedir. Parlâmento’da, muhalefet dışlanmıştır ve etkinliğini kaybetmiştir. Dolayısıyla halk, gerçekleri öğrenememektedir. Naklen yayınlanan Meclis müzakerelerini izleyen her vatandaş, bu gerçeği görürü.


Yürütme’nin, Parlâmento üzerindeki hâkimiyeti sebebiyle KUVVETLAR AYRILIĞI ilkesi işletilememektedir. HÂKİMLER ve SAVCILAR YÜKSEK KURULU’NDA, Adâlet Bakanı ile Adâlet Bakanlığı Müsteşarı’nın bulunmaları ve etkin konumda olmaları sebebiyle, YARGI BAĞIMSIZLIĞI da tartışmalıdır. İki yıldan beri ülkenin bir numaralı gündemi haline getirilen darbe ile ilgili davaların seyri, kamuoyunda, hukukun dışına çıkıldığı kanaatini doğurmuştur ve bu hususta, kamuoyu bölünmüştür. Gerek emniyet ve gerekse savcılık kanalıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmalar, gizlilik prensibine rağmen, basına sızdırılmaktadır ve Adâlet Bakanlığı, bu duruma sessiz kalmaktadır. Özel yetkili savcı ve hâkimler hakkında yapılan şikâyetlerin gereği, yerine getirilmemektedir.


Yazılı ve görsel basın, ikiye bölünmüştür ve büyük bir kısmı, iktidar yanlısı bir görüntü vererek, yürütülen davalar hakkında, halkı yönlendirici, aldatıcı ve yanıltıcı yayınlar yapmaktadır. Bu durum da, ister istemez halkı kutuplaştırmaktadır.


Üniversitelerimiz, derin bir sessizliğe bürünmüştür ve görüş bildirmekten korkar hale gelmiştir. Öylesine ki; ahlâkı, gayesi, yüklendiği misyonu ve bağlantıları kamuoyunca iyi bilinmeyen bir muhabir veya köşe yazarları, alanlarında birer otorite olan bilim adamlarının, hukuk adamlarının seslerini bastırmışlardır.


Bütün bu fiilî durumlar; DEVLETİN, bir PARTİ DEVLETİ haline getirilmesine yeterli değil midir?


Sayın BİRAND;


Yazınızın giriş bölümünde; “Balyoz tutuklamaları ile ilgili olarak arka arkaya gelen iki karar, Türk adâlet sistemine çok ağır bir darbe vurdu. Bir hâkim, tutuksuz yargılama yapılabileceğine karar veriyor, üç gün sonra bir başka hâkim, tam tersi karar alıyor. Bu gelişmelere bakanların adâlete güveni kalır mı? Çifte standart konusundaki kuşkular, daha da artmaz mı? Durmadan yargı bağımsızlığında söz ediyoruz; oysa yargı, bugün de bağımsız değil ki?” ifadelerini kullanmışsınız.


Yargının bağımsız olmadığını vurguladığınıza göre; hâkimlerin veya savcıların farklı iddia veya kararlarının, hangisinin doğru olduğuna kim ve nasıl karar verecektir? Bunu sorumlusu Adâlet Bakanlığı değil midir? Özel yetkili hâkim ve savcıların görevlendirilmesinde bir hedef seçilmiş olabilir mi? Merak ediyorum. Zîra; Yazınızın çıktığı gün, Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, gazetecilere verdiği demeçte, şu dikkat çekici sözleri söylemiştir:


“Görüyorsunuz ki, çeteler, sadece çetecilerden oluşmuyormuş. Çete, sadece çete ve avukatı değilmiş. Meğer çetenin medyası, rektörleri varmış. Maalesef, çetenin nöbetçi hâkimi, nöbetçi savcısı oluyormuş.”


Bu durum karşısında; olayları irdelerken, siyasî amaçlara göre yorumlarda bulunmanızı yadırgadım. Muhalefetin etkisizliğinden; gelişen olayların AKP’ye yarayacağından ve neticede AKP’nin kazançlı çıkacağından bahsetmeniz, hem lüzumsuz ve hem de gerçeklerin üstünü örtmek mânâsına gelir. Ki; bu durumda millet de, devlet de ve ülke de çok şeyler kaybeder. Üstelik; hiddet ve ihtiraslarına yenik düşen kişiler, ülkenin ve milletin ufkunu karartır.


Unutulmamalıdır:


Gerçek bir demokrasinin hem var oluş sebebi ve hem de teminatı olan basının görevi; halkı doğru bir şekilde bilgilendirmek ve ülkeyi idare edenleri sorgulamak ve denetlemektir. Her kurum ve kuruluş ve her fert, ANA KAİDELERE ve ANA BELGELERE göre işleyen BİR DEVLET ve işleyen bir REJİM aramak ve REJİME ve DEVLETE sahiplilik BİLGİ ve ŞUURU taşımak zorundadır. Aksi halde; gelecek nesillere ihanet edilmiş olunur. Bu sebeple; sorgulamasını ve “Ne hakkın var?” demesini başaramayan bir basın, ülkeye, millete ve devlete ihanet etmiş sayılır. Unutulmamalıdır: Türkiye, her zaman için iç ve dış odakların husumetlerine maruz kalmıştır; bugün de kalmaktadır ve bundan sonra da kalacaktır. Zîra; bulunduğumuz coğrafya netameli ve önemlidir. Bu coğrafyada, başkalarının hedefleri, projeleri ve çıkarları vardır. Bölünmüş; birlik ve beraberliğini kaybetmiş; daima bir biriyle çekişip kavga eden bir toplum yapısı, maruz kaldığımız husumetleri bertaraf etmeye yetmez.


Bu sebepten dolayı yazınızın başlığını beğenmedim ve uygun bulmadım. Yazınızın başlığı “ADÂLET BAKANLIĞI NE İŞ YAPAR?” şeklinde olmalıydı.


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: