9 Nisan 2010 Cuma

Gaflet ve ihanet aynı kapıya çıkar.

Şamil TAYYAR
Star Gazetesi Yazarı
İstanbul 9 Nisan 2010


Sayın TAYYAR;


9 Nisan 2010 tarihli ve “AYTAÇ PAŞA’YA BAK” başlığını taşıyan yazınızı okudum.


Merak ediyorum:


Kendinizi çok akıllı mı zannediyorsunuz? Yoksa; Türkiye’ye BÜYÜK TUZAK kuranların dolduruşuna gelerek, FİGÜRANLIK mı yapıyorsunuz? Bu soruları haklı olarak soruyorum. Zîra;


3-4 yıldan beri, “Yandaş” ve “Cemaat” medyası olarak adlandırılan yayın kuruluşları; ülkenin çözüm bekleyen onlarca meselesi varken, her şeyi bir tarafa bırakarak, TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ’Nİ hedef seçmiştir. Henüz daha ne olduğu, kimler tarafından hazırlanıp bazı kişilere servis edildiği bilinmeyen bilgi, iddia, belge, isnat, iftira ve ithamlarla Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin bazı mensupları hakkında, ÖZEL YETKİLİ SAVCILAR VE MAHKEMELER tarafından bir yargı süreci başlatılmıştır. İsnat edilen suç da, bir ASKERÎ DARBEDİR.


İlk adım, ERGENEKON adı yapıştırılan bir dava sürecinin başlatılmasıyla atılmıştır. Aradan iki yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen; bu dava hakkında net bir ipucuna da ulaşılamamıştır ve bu davanın ne kadar süreceği ve nasıl sonuçlanacağı da bilinmemektedir. Bilinen ise; tutuklamaların, CEZAYA DÖNÜŞMÜŞ olmasıdır. Üstelik; bu süreçte, EVRENSEL HUKUK KURALLARI da İHLÂL edilmiştir. İşte; en basit örnek:


HUKUK BİLİNCİNE ulaşmış MEDENİ bir ülkede hiç kimse, hâkimlerin yerine geçerek hüküm kurmaması gerekirken; iktidar yanlısı görüntü veren ve kanaat uyandıran yazılı ve görsel medya kuruluşları, sanki bir merkezden emir alırcasına, henüz daha yargı safhasında olan ve nasıl neticeleneceği belli olmayan davalar hakkında KESİN HÜKÜM kurmaktadırlar. Yani; büyük bir suç işlemektedirler. Basın Yasası’nın 19.cu, Türk Ceza Yasası’nın 288.ci maddeleri, bu davranışları kesin suç kabul etmektedir. Dosyayı incelemeden hiç kimse konuşamaz, değerlendirmede bulunamaz. İncelese dahî bunu yapamaz. Zîra, yetki tekeli, hâkimlerindir.


Bu hukukî gerçek ortadayken ve bilinirken; başta siz olmak üzere, yandaş medya etiketi yapıştırılan medya mensuplarının tamamı, kimler tarafından servis edildiği kamuoyunca iyi bilinmeyen ve ancak sizlerin bildiği birtakım bilgi ve belgelere dayanarak, müşterek bir hedefe yönelmektesiniz ve ilgili kanunları ihlâl etmektesiniz. Yani; haddinizi aşarak, dışarıdan gazel okumaktasınız. Ne gariptir ki; işlenen bu büyük suça, savcılar ve adâlet Bakanlığı sessiz kalmaktadır.


Sayın TAYYAR;


Asker, 30 yıldan beri kışlasındadır ve bir darbe niyetinde değildir. Zîra; geçmişte yaşanan darbe ortamlarını, kimler tarafından ve hangi hedefe yönelik olarak yaratıldığını gayet iyi bilmektedirler ve Türkiye’yi, bölgeyi ve dünyayı gayet iyi izlemektedirler. Bugün yaşadığımız olayları da, bir darbe ortamının yaratılması için çalışanların yarattığını görerek, sessiz ve sabırlı davranmaktadırlar. Bir darbe vukuunda, Türkiye’nin nelere maruz kalacağını ve nasıl bir bedel ödeyeceğini, peşinen görmektedirler. Daha açık ifade edeyim:


ABD, İNGİLTERE ve İSRAİL, Türkiye’de bir ASKERÎ DARBENİN meydana gelmesini istemektedir ve bunun için elinden geleni yapmaktadır. Şayet bir darbe vukua gelirse; Türkiye’de iç çatışmaların başlayacağını ve Türkiye’nin bölüneceğini hesaplamaktadırlar. Büyük Ortadoğu veya Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’nin hedefi de budur. Bu ülkeler, hedef projeleri için Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni engel olarak görmektedirler. Açık ifadeyle bugün askerler, siyasî görüşlerine veya çıkarlarına köle olmuş; milliyetçiliği (millî değerler) SUÇ, vatana ve millete hizmet etmeyi APTALLIK kabul eden liberal ve demokrat görüntülü aydınlardan çok daha fazla demokrattırlar.


Zaten; Türkiye’yi ve Türk milletini iyi tanıyan; tarih ve coğrafya bilen; dünya siyasî tarihini irdelemesini başaran ve dünya coğrafyasında Türkiye’nin konumunun önemini anlayan herkes, bu gerçeği, gayet açık bir şekilde görür. Hele; Doğu’da ve Güneydoğu’da “TC. Kürdistan’dan defol” sloganlarının atıldığı, “Operasyonlar durdurulmazsa, tankların önüne çıkarız” sözlerinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne meydan okurcasına söylendiği bir dönemde, gerçekleri göremeyenler, en azından büyük bir gaflet içersindedirler.


Merak ediyorum:


Asûde kaldığınız zaman kendi vücut ikliminizde bulunan; sessiz-sözsüz, bizsiz-sizsiz konuşan; “SUS!” dendiği zaman susmayan ve adına VİCDAN denilen Mânevî varlığınıza danışarak, gelişen bu gayr-i tabiî olayları irdelediğiniz oldu mu?


Cevap verirseniz, gerçekten memnun olurum.


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: