13 Nisan 2010 Salı

Rantlar yükselirse, Refah ortadan kalkar.

Sayın Tevfik BİLGİN
BDDK Başkanı
Ankara 13 Nisan 2010


Sayın BAŞKAN;


Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)’nın, kredi kartı borçlarındaki hızlı artışı ve milyonlarca kredi kartı müşterisinin takipte olması üzerine harekete geçtiğini; ödeme güçlüğü çeken kart müşterilerine yeni limit açılmasını ve nakit çekimini yasaklamayı öngören yeni bir düzenleme hazırlığı yaptığını; bunun için bir yönetmelik hazırladığını ve görüş almak için hazırlanan taslağı, Bankalar Birliği’ne gönderdiğini, gazetelerden okudum.


“Yığınakta yapılan hata, harbin sonuna kadar devam eder” gerçeğine istinaden alınması düşünülen tedbirlerin ve yeni düzenlemelerin, kredi kartı faciasına bir çözüm getirmeyeceğini, getiremeyeceğini belirtmekte bir sakınca görmediğim için bu mektubumu yazdım. Zîra;


Yanlış ekonomi ve para politikaları yüzünden, son 30 yıl zarfında finans ve bankacılık kesimi, reel ekonomiyi dışlayan ve gerçek anlamda bir sermaye piyasasının oluşmasına imkân tanımayan bir politika izlemiştir. Kur-Faiz makasında düzenlenen bu yapı; hem Türkiye’yi ve hem de, milleti zora sokmuştur. Bu modeli ayakta tutanlar, ne yazık ki;


İktisat ilminin temel kuralı olan “Üretmeyen veya yeterli seviyede üretim yapamayan ekonomilerde; yüksek oranlı pozitif reel faiz uygulaması, her şeyden önce bankaları batırır ve ekonominin bütün dengelerini bozar.” şeklindeki kuralını görmezden gelmişlerdir.


Kredi kartları, bu gerçek tahtında irdelenmediği ve gerekenler yapılmadığı takdirde; bu facia, giderek artacak; hem kart kullananları ve hem de bankaları zora sokacaktır. Zîra; bankalar, bugüne kadar uyguladıkları çok yüksek oranlı pozitif reel faizler sebebiyle, büyük kârlar sağlamışlar ve rantın devam edeceğini zannetmişlerdir. Şöyle ki;


1- Şu anda kredi kartı faizleri, yüzde 2.91’dir. Gecikme faizi, yüzde 3.66’dır. Nakit çekimlerdeki nakit avans ücreti, yüzde 3+2 TL. dir.


Bu durumda; yalnız asgarî ödeme yapabilen kart borçlusu, yıllık yüzde 35-40 oranında faiz ödemektedir.


Nakit çekme durumunda kalan bir kart borçlusu, aylık yüzde 2.91+3= 5.91 ve yıllık, yüzde 75 oranında faiz ödemektedir. Bankaların diğer avantajları da şöyledir:


Kartla satış yapan işletmelerin büyük bir çoğunluğu, tahsilâtlarını hemen ertesi günü yapmaktadırlar ve bu tahsilât için yüzde 3 oranında faiz ödemektedirler. Bu durumda;


Temerrüde düşmemiş ve muntazaman asgarî ödemesini yapan kart sahibinden bankalar, aylık yüzde 2.91+3= 5.91, yıllık yüzde 75 oranında faiz geliri elde etmektedirler.


2-Araştırmayı geriye doğru genişletecek olursak, kart faciasının gerçek boyutu, daha iyi anlaşılır. Şöyle ki:


Bugün döviz kuru, 2001 Eylül ayındaki kura eşittir. Aradaki iniş ve çıkışlar önemsizdir.


2001 yılı enflâsyonu, yüzde 34 oranındadır. Şubat 2001 krizinden itibaren bugüne kadar geçen süre içersinde kredi kartlarına uygulanan faizler, aylık ve yıllık olarak incelenirse; 2007 yılı sonuna kadar kart faizlerinin yüzde yüzleri aştığı tespit edilir.


İşte; ölçüsüz ve keyfî olarak uygulanan bu çok yüksek oranlı reel faizler sebebiyle bankalar, sağlam bir yapıya kavuşmuş bir görüntü vermişlerdir. Elde ettikleri rantın yükü de, geniş halk kitlelerinin sırtına vurulmuştur. Düşük kur, yüksek faiz uygulaması; sıcak paranın Türkiye’yi ve Türk milletini soymasının, ezmesinin ve borca batırmasının kapılarını, ardına kadar açmıştır. Bu uygulama, bankaların elinde çok büyük miktarda kaydî paranın oluşmasına sebep olmuştur. Likit fazlası gibi görünen bu para, kaydî paradır ve bu para, eninde sonunda hem bankaları ve hem de Türkiye’yi zora sokacaktır. İddiam da şudur:


Kredi kartlarına, ticarî kredilere ve kredili mevduat hesaplarına uygulanan çok yüksek oranlı reel faizler olmasa ve bankacılık hizmetlerinden yüksek ücretler alınmasa; hiç şüphesiz, bankaların blânçoları zarar yazardı. Dikkatli bir inceleme yapılırsa; makul ölçüde hesaplanan faizlere göre, bugün takibe düşmüş 2,5 milyon kart sahibinin, bankalardan alacaklı oldukları gerçeği ortaya çıkar.


Bu sebeple; getirilmesi düşünülen hiçbir tedbir, batık krediler faciasını önleyemeyecektir. Alınacak en tutarlı tedbir, reel ekonominin hizmetine girmiş bir bankacılık sisteminin kurulmasıdır. Ki; bugünkü şartlarda ve yürürlükteki yanlış ekonomi ve para politikalarıyla bu, imkânsızdır. 1980 öncesi bankacılık sistemimiz, reel ekonominin hizmetindeydi ve gerçek anlamda sermaye piyasasının oluşmasına yardımcı olmuştu. 1980 öncesi gecelik faizler, kısa süreli vadeli mevduat hesapları yoktu. En düşük vade, 3 aylıktı. O dönemde, ipotek karşılığı kredi verilmiyordu. Banka kredileri tüketim amaçlı kullandırılmıyordu ve sanayici, tüccar, esnaf ve sanatkâr, tarım ve hayvancılık, belirlenen kurallar çerçevesinde destekleniyordu. Yani; banka kredileri, RANTA dönük değildi; hem banka yöneticileri ve hem de ülkeyi idare edenler, “RANTLAR YÜKSELİRSE, REFAH ORTADAN KALKAR:” gerçeğini biliyorlardı ve bunun icabına uyuyorlardı.


Sözlerimi, gerçek ve ünlü bir iktisatçı olan Joan Robinson’un, şu ünlü sözüyle tamamlamak istiyorum:


“İktisat bilmenin yararı, bir ülkenin ekonomisini düzeltmek ve ekonomik zorluklara geçerli çözümler bulmak için değil, iktisatçıların yanıltmalarını önlemek içindir.”


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: