18 Nisan 2010 Pazar

Keyfe göre demokrasi olmaz!

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genel Başkanı
Ankara 18 Nisan 2010



Sayın BAŞBAKAN;


18 Nisan 2010 tarihinde, Atv Televizyonu’nda gazetecilerle yaptığınız söyleşinizi dikkatle izledim.


Türkiye’nin çözüm bekleyen sayısız sorunları, zorlukları ve açmazları varken; hiç gereği yokken, ne getireceği ve ne götüreceği kamuoyu tarafından iyi bilinmeyen ve doğru bir şekilde anlatılmadığı takdirde hiçbir zaman öğrenilemeyecek Anayasa değişikliğini Türkiye’nin gündemine taşıyarak, yeni bir tartışma zemininin yaratılmasına sebebiyet vermenizi anlamış değilim. Zîra;


Anayasa, kanunlar, adâlet, parlâmenter sistemde parti iradesi, MİLLÎ İRADE anlamına gelmez ki! Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi’nde yapılacak yeniden şekillendirme ile Türkiye, demokratikleşecek de değildir. Siyasî partilerden, sivil toplum örgütlerinden alınacak görüşlere itibar edilmezse; bundan, bir uzlaşma da doğmaz. Hele; “Meclis’in gündemine getirilen teklif ve öneriler, önümüze bir bariyer olarak konmaktadır.” ifadesini kullandığınıza göre; getireceğiniz Anayasa değişikliği, halka ne verecektir?


Seçilmiş ve atanmış ayırımı yaptığınıza göre; parlâmenter demokrasilerin vaz geçilmez şartı olan KUVVETLER AYRILIĞI İLKESİ nasıl işletilecektir? Adâlet, ehliyet, liyâkat ve ahlâk esas alınmadıkça; siyasî irade, ne derece etkili olacaktır ve halk; nasıl sulh, sükûn, huzur ve güven ortamına kavuşacaktır?


Evet; Türkiye’nin, tam anlamıyla HÜR VE DEMOKRAT bir ülke haline gelmesi şarttır ve bunun özlemini, herkes çekmektedir. Zîra; 30 yıldan beri Türkiye, halkı dışlayarak ikinci seçmen konumuna düşüren ve siyasî parti liderlerini veya parti genel merkezlerini, ilk ve son söz sahibi yapan azıcık ve göstermelik bir demokrasiyle idare edilmektedir. Bunun zeminini de; antidemokratik Siyasî Partiler ve Seçim Kanunları hazırlamıştır. Bu çarpık sistemde; parti içi demokrasi yoktur ve halka, yani millî iradeye verilen görev; belirli zamanlarda yapılan seçimlerde, siyasî parti liderlerinin düzenledikleri listeleri sandığa atmaktır. Ki; bu sistemde; Yürütme Organı, Yasama Organı’na egemendir. Ayrıca; Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda, Adâlet Bakanı ve Adâlet Bakanlığı Müsteşarı’nın etkin biçimde bulunmaları sebebiyle, yargı bağımsızlığı da tam değildir.


Açık ve samimi olarak belirtiyorum:


AKP’yi kurduğunuz zaman bu çarpıklıkların düzeltileceğine, parti içi demokrasinin işletileceğine ve halkın, sistemin içine çekileceğine inanmıştım. Maalesef, bu önemli ve şart olan beklentilerim gerçekleşmedi.


Sayın BAŞBAKAN;


7,5 yıldan beri ülkeyi idare etmektesiniz ve siyasî, iktisadî ve adlî herhangi bir engelle karşılaşmadınız; devlet kadrolarının oluşturulmasında her istediğinizi rahat bir şekilde gerçekleştirdiniz. Hiçbir iktidara nasip olmayan bir medya desteğini de yanınızda buldunuz. Tabir caizse, “Devlet, bir parti devleti haline getirildi” dedirtecek derecede yetkilerinizi, istediğiniz gibi kullandınız. Buna rağmen, ülkeyi iyi idare edemediniz ve yaptığınız konuşmalarınızla daima, halkı zıtlaştırıcı bir tutum sergilediniz. Övünürken ve başkalarını yererken aklı, mantığı ve ilmi dışladınız. 7,5 yıllık iktidarda kalmak az bir zaman dilimi değildir. Böyle bir zaman diliminde; çok şeyler yapılabilirdi ve bugünkü şikâyetler ortadan kaldırılabilirdi veya en azından asgarî ölçülere indirilebilirdi. Maalesef bunlar yapılamadı ve şikâyetler, had safhaya ulaştı. Bunun ölçüsü de bellidir ve bilinmektedir:


- İşsizlik had safhaya ulaşmıştır ve sokaklar, vasıflı veya vasıfsız genç işsizlerle doludur.


- Gelir dağılım fevkalâde kötüleşmiştir; elinde bir işi olanlar, emekli, dul ve yetimleri, aldıkları ücretlerle geçinemez durumdadırlar.


- Küçük esnaf ve sanatkârlar, küçük tacirler zordadırlar ve orta tabaka, gelecekten ümitlerini kesmiş durumdadır.


- Tarım ve hayvancılık çökmüştür. Türkiye, ihtiyacı olan eti, sütü, deriyi, şekeri, bakliyatı, buğdayı, mısırı, hububatı, yağı üretemez duruma düşmüştür. Yani; gıda maddelerinde dahî dışa bağımlı hale gelmiştir.


- Başta bankacılık ve finas kesimi olmak üzere önemli iktisadî değerlerimiz ve altyapı tesislerimiz ve hatta perakende ticaretimiz dahî, yabancıların eline geçmiştir. Yabancıların yaptıkları kâr transferleri, gelecek nesillerimizi çok daha zora sokacaktır.


- Türkiye, siyaseten de çok gerilmiştir. Artık, Kürt milliyetçiliğine dayalı ayrılıkçı hareket, açık bir şekilde Hükümete, Devlete ve millete meydan okumaktadır. Bugüne kadar birbirleriyle sorunları olmayan insanlarımız, birbirlerine karşı husûmet besler hale gelmişlerdir.

- İç ve dış borçlarımız, geleceğimizi ipotek altına sokacak derecede artmıştır.

- İthalâta dayalı olarak büyüyen ihracatımız, carî açığımızı büyüterek dışa borçlanmamıza sebep olmuştur.

- Bütçe açıkları önlenemediği için iç borçlarımız büyümüştür.

- Faiz ödemeleri, Türkiye'yi yatırımsız bırakmıştır.

 
Bu şartlarda merak ediyorum:


Türkiye’yi gerecek ve insanlarımızı zıtlaştıracak ve de daima tartışılacak Anayasa değişikliği, Türkiye’nin ve milletin hangi derdine çare olacaktır? Adâlet reformu ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bu Anayasa değişikliğini, Türkiye’nin gündemine niçin getirdiniz?


Demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim. Dikkate alacağınıza inanmaktayım.


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: