11 Nisan 2010 Pazar

Yalanın ölçüsü nedir?

Sayın Gülây GÖKTÜRK
Bugün Gazetesi Yazarı
İstanbul 11 Nisan 2010



Sayın GÖKTÜRK;



11 Nisan 2010 tarihli ve “Yalanlarla yaşamak istemiyorsak” başlığını taşıyan yazınızı okudum. Yazınızın en tutarlı bölümü olan son paragrafında;


“Yalancıya yalancı, yiyiciye yiyici, beceriksize beceriksiz, despota despot diyebildiğimiz ve hesabını sorabildiğimiz gün, yalancılık da, yiyicilik de, beceriksizlikler de, despotluk da azalmış olacak. Ve bu ülkenin vatandaşlarıyla devletin kurumları arasında var olan yalanlarla zehirlenmiş, güvene değil korkuya dayalı sakat ilişki de ancak o zaman sağlıklı bir zemine oturacak” ifadelerini kullanmışsınız.


Şimdi merak ediyorum:


Geerçek bir demokrasinin hem teminatı ve hem de var oluş sebebi olan medyamız; bugüne kadar yalancıya “yalancı”, yiyiciye “yiyici”, beceriksize “beceriksiz”, despota “despot” diyebilmiş ve hesap sorabilmiş midir?


Bir gerçeği daha bilmenizde fayda vardır ve o da, şudur:


Yalancılık, sadece kapalı toplumlara münhasır bir çirkinlik değildir. Ahlâkı, fazileti, hak ve hakikati, adâleti ve hukuku, ilmi, mantğı ve aklı dışlamış bütün toplumların, iflâh olmaz hastalığıdır. Hele bir toplumda;


İlim adamları, idare adamlarına uşaklık etmeyi kabullenmişlerse,

Toplumun edepsizleri, hayırlılarına galip gelmişse,
Paranın üstündeki yazı, bütün değerlerin ve hedeflerin önüne geçmişse,

Toplumun fertleri, nerede “EVET!” ve nerede “Hayır!” denileceğini bilemez hale düşmüşse; YALANCILIK, o toplumun müşterek özelliği haline gelir ve toplumu etkileyecek, yönlendirecek, bilgilendirecek konumda olanlar, YALANCILIĞI ŞEREF KABUL EDEREK, idare edenlerin veya servet sahibi olanların hatırları için, günahların EN BÜYÜĞÜNÜ işlerler ve toplumu uyuturlar.


Tarih, böylesine TUZAKLARA düşmüş milletlerin ACI SONLARINI belgeleyen İBRET LEVHALARI ile doludur. En önemli örnek de, bütün kutsal kitaplarda bahsi geçen Mısır Hükümdarı FİRAVUN’DUR:


- Debdebeli, tantanalı bir SALTANAT,
- Göz kamaştırıcı bir SERVET,
- Emrindeki KUVVETLİ BİR ORDU,
- Etrafında, “Sen, bizim Rabbimizsin!” diye tapan bir sürü İNSAN; FİRAVUN’U, FİRAVUN yapmıştır.


Bir gerçek de, şudur:


Yalan, bütün kötülüklerin annesidir. Her kötülük, YALAN TEZGÂHINDA dokunduktan sonar hayata geçirilir. Bu sebeple de; neyin yalan olduğunu ve neyin doğru olduğunu, ancak ve ancak AHLÂK ve VİCDAN sahibi olanlara ayırabilir. Hislerine yenik düşerek fitne, fesat, dedikodu, tertip, isnat ve iftiraları doğru Kabul edenler veya bir çıkar peşinde koşanlar, halkı aldatırlar ve YALANLARI doğru Kabul ettirmek için ellerinden geleni yaparlar. Bu hale düşmüş toplumlarda, baştakilerin yolsuzluklarına hesap sormayan bir sistem oluşur ve ülkenin idaresi yalancıların, hırsızların ve ahlâksızların eline geçer; yalancılar, hırsızlar ve ahlâksızlar milletlerin kaderlerine hükmeder hale gelirler. Bu gerçeğe istinaden Hz. Peygamberimiz;


“Yalanla iman bir kalpte barınmaz ve yalancıların dini olmaz!” diye buyurmuşlardır.


Sayın GÖKTÜRK;


Bugün ülkemizde, fevklâde önemli ve moralleri bozocu ve hatta toplumu kamplara ayırıştırıcı olaylar cereyan etmektedir. Bilgilendirilmediği için milletin efkârı da adamakıllı karışmıştır ve neyin doğru ve neyin yanlış olduğu da bilinmez hale gelmiştir. Fertler, siyasî mensubiyetine göre karar verme durumunda bırakılmıştır. Medya mensupları da aynı durumdadır; doğru söyleyenlerin sesleri, hatır için günah işleyen veya siyasî amaçlı hareket eden YALANCILAR tarafından bastırılmıştır. Bu sebeple; yalanın ortadan kaldırılmasını isteyen herkes, kendisini sorgulamalı ve hangi çizgide yürüdüğünü anlamaya çalışmalıdır. Aksi halde;


DEVLETİN VE MİLLETİN DİRLİK VE DÜZENLİĞİ, BİR DAHA DÜZELTİLEMEYECEK DERECEDE BOZULUR VE TÜRKİYE, GERÇEK HEDEFLARİNDEN UZAKLAŞIR VE DE, GELECEK NESİLLERİN İSTİKBALLERİ DE KARARTILMIŞ OLUR.


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: