Sayın Hüseyin GÜLERCE
Zaman Gazetesi Yazarı 12 Aralık 2008
Sayın Gülerce;
12 Aralık 2008 tarihli ve “Ergenekon Davası, seçimlerden önemlidir.” başlığını taşıyan yazınızı okudum ve hayret ettim. Hayretimin sebebi şudur:
Bir taraftan “Adâlet, özgürlük, hukukun üstünlüğü ve demokrasi” ifadelerini kullanırken; diğer taraftan, henüz daha mahiyeti bilinmeyen ve yargı süreci devam eden ve de adına niçin “ERGENEKON DAVASI” denildiği belli olmayan bir dava hakkında peşin hükümde bulunmanız ve zanlıları suçlu ilân etmeniz; aklın, ilmin, mantığın ve vicdanın kabul edebileceği bir husus değildir. Zira; sağlıklı bir akla sahip her vatandaş, bu şekliyle yürütülen bir davadan rahatsızlık duyar.
Evet; başta, köşe kaptığınız Zaman Gazetesi olmak üzere Sabah, Vakit, Şafak ve Taraf gazeteleri ile, kendilerine “68 Kuşağı” adını veren ve geçmişte darbe ortamı hazırlamakla ünlü bazı kişiler; aylardan beri bu dava ile yatıp, bu dava ile kalkmaktadırlar. Üstelik; bu gazeteler ve kişiler; suçları, mahkemece sabit olmamış sanıkları “Çeteci” ilân etmekle ağır bir suç işlemektedirler ve adâlete gölge düşürmektedirler. Merak ediyorum:
Sizler, bu milleti sağır, dilsiz ve aptal mı zannediyorsunuz?
“Ortada yüz yıllık bir mücadele var.” derken, neyi amaçladınız?
“Asırlık ezber ve kavram kargaşası” ifadesini, hangi maksat için kullanmaktasınız?
“Başka bir ifadeyle bu mücadele, bürokratik vesayetin devamından yana olanlarla, çağı doğru okuyup, hukukun üstünlüğünden ve demokrasiden yana olanların mücadelesidir” ifadelerini kullanırken kastınız nedir? Türk Silâhlı Kuvvetleri midir?
En önemlisi; siz ve mensubu olduğunuz CEMAAT, ne kadar demokratsınız ve ne derece HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ tanıyorsunuz?
Siz; iktidar gücünü, elinde bulunduranların esiri konumunda değil misiniz?
Sayın Gülerce;
Eğri oturup, doğru konuşmak zorundasınız. Şayet gerçekten millet iradesinden yana iseniz; milleti sistemin dışına iten ve siyasî parti liderlerini “Seçilmiş Diktatör” konumuna getiren ve 28 yıldan beri yürürlükte olan GÖSTERMELİK DEMOKRASİ modelini niçin eleştirmiyorsunuz?
Başta “Gülen Cemaati” olmak üzere tarikatların, dinî cemaat ve vakıfların, seçim zamanlarında, kendi mensuplarının hür olması gereken iradelerine niçin müdahalede bulunduklarını eleştirmeniz icap etmez mi?
Seçim ve Siyasî Parti Kanunları, milleti, ikinci seçmen konumuna getirmiştir. Gerçekte söz sahibi, siyasî parti liderleridir. Millet, sandığa giderek bir formaliteyi yerine getirmektedir. Bugüne kadar, bu çarpıklığa ve emr-i vâkiye niçin direnmediniz? Yoksa siz; çağı, doğru okuyup, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye inanmıyor musunuz?
28 yıldan beri baştakilerin yolsuzluklarına hesap sormayan bir sistem oluşmuştur. Bunu nasıl kabulleniyorsunuz ve Yüce İslâm Dini’nin özüyle nasıl bağdaştırıyorsunuz?
İyi düşünesiniz ve vicdanen muhasebesini yapasınız diye sunuyorum:
Sebebini tartışmakta fayda görmüyorum; 12 Eylül 1980 İhtilâli’ni onaylayanlardan da değilim. Bir gerçeği de, ifade etmek zorundayım:
Askerî idare 3 yıl sürmüştür. Bakanlar Kurulu da, sivillerden oluşmuştur. Yere, göğe sığdırılamayan ve büyük yenilikçi olarak takdim edilen Turgut Özal, Askerî idare olarak kabul edilen dönemde Başbakan Yardımcısı ve ekonomiden sorumlu Bakandı. Yeni Anayasa hazırlamak için sivillerden oluşan bir “Kurucu Meclis” de, görev başındaydı. Bu Meclis, askerlerin istekleri doğrultusunda Halkı daha fazla sistemin içine dâhil eden ve siyasî parti liderlerinin egemenliklerini ortadan kaldıran mükemmel denecek tarzdaki Seçim ve Siyasî Partiler Kanunlarını kabul etmiştir. En önemli yenilik; her kademedeki adayların, hâkim teminatı altında partilere kayıtlı üyelerle seçilmelerini öngörmesidir. Şayet, bu öz korunsaydı; bugün Türkiye, bu duruma düşmeyecekti ve halk, fukaralaşmayacaktı. İç ve dış borç batağına saplanmayacak ve nahak yere 500 milyar dolar faiz ödemeyecektik ve belki de, iktisaden Avrupa para piyasasının hâkimi olacaktık.
Askerler, işin başında verdikleri sözlerinde durdular ve ülkenin idaresini, seçilmiş siyasî heyetlere devrettiler. Bundan sonrasına bir bakalım:
İktidara gelen Turgut Özal; 1987 seçimlerine kadar askerlerin yaptığı kanunları ortadan kaldırarak, halkı dışlayan ve siyasî parti liderlerini diktatör konumuna getiren kanunları yürürlüğe koydu. Bunu da, “Temsilde adâlet ve yönetimde istikrar” masalıyla yaptı. Yani; aşığı olduğunuzu beyan ettiğiniz demokrasinin yerine çarpık bir model; vazgeçilmez ve hayranı olduğunuzu belirttiğiniz millet iradesinin yerine kendi iradesini, dolayısıyla kişi iradesini getirdi. Merak ediyorum: Bunlar yapılırken, acaba, demokrasinin neresindeydiniz? 25 yıldan beri süren bu çarpık rejim yüzünden ülke, tanınmaz hale gelmiştir ve siz, hâlâ Türk Silâhlı Kuvvetlerini hedef seçerek, demokrasi oyunu oynamaktasınız.
Bu gerçeği dile getirip, bugüne kadar çare aramayan siz; bugün, henüz daha mahiyeti ve nasıl neticeleneceği bilinmeyen ve de “Çetecilikle” itham ettiğiniz Ergenekon Davası sanıklarını konu ederek, zımnen, askerleri hedef göstermektesiniz.
Yakışık alıyor mu?
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı.
12 Aralık 2008 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder