27 Mart 2010 Cumartesi

Biat mı, Gerçek Demokrasi mi?

Sayın Köksal TOPTAN
TBMM Bartın Üyesi
Ankara 17 Mart 2010



Sayın TOPTAN;


Olaylar karşısında hayrette kalıyorum ve fikren geçmişe seyahate çıkıyorum.


Uzun yıllardan beri siyasette bulunmanız ve önemli görevler deruhte etmeniz sebebiyle sessizliğinize ve duyarsızlığınıza şaşırıyorum.


2002 yılına kadar her konuda görüş bildiren, tavır koyan, yanlışları eleştiren, her fırsatta kamuoyuna sesini duyurmaya çalışan Köksal Toptan’ın yerini, sessiz, çekingen, beklentisi olan ve kamuoyunun karşısına çıkmaktan kaçınan bir Köksal Toptan almıştır.


2002’den önce ülkeyi idare eden iktidarlar döneminde defalarca Bakanlar Kurulu’nda yer aldığınız halde; Türkiye’yi 2002 yılında başlatarak geçmişi kötüleyenlere karşı bir tavır koymadınız.


Ülke, fevkalâde kötü ve keyfî yönetildiği halde; sessizliğinizi koruyarak, gayr-i tabii ve devlet geleneklerinden uzaklaşan idare tarzını hiç eleştirmediniz.


Gelişigüzel ve hedefleri iyi belirlenmeyen özelleştirmelerle Türkiye’nin millî varlığı azaltılırken; “Ne hakkınız var?” sorusunu soramadınız.


Devletin, bir Parti devleti haline getirilmesine gayet sessiz kaldınız.


Olumsuzlukları saymanın şu anda bir faydası yoktur. Hiç olmazsa, bundan sonra yapılacak keyfiliklere karşı ortaya, net bir tavır koyamaz mısınız?


Bundan sonra beklentiniz nedir? Hedefiniz, tekrar seçilmek ve Milletvekilliğine devam etmek midir?


Daha ne zamana kadar “Tek Adam” iradesine teslimiyeti devam ettireceksiniz?


Bu millet, size vereceğini vermiş ve siyasetin zirvelerine taşımıştır. Bu büyük ülkeye ve bu yüce millete karşı kendinizi borçlu hissetmiyor musunuz?


Milletin çok büyük ekseriyetinin perişanlığı, maruz kaldığı sıkıntılar ve boğuşmak zorunda kaldığı çaresizlikler, sizi ilgilendirmiyor mu?



Sitemlerim o kadar çoktur ki; hepsini belirtmeye kalksam, ciltler dolusu kitaplar yazmam gerekecektir.


Bu sebeple her şeyi; kendi vücut ikliminizde bulunan; sessiz-sözsüz, bizsiz-sizsiz konuşan; “SUS!” dendiği zaman da susmayan ve adına VİCDAN denilen mânevî varlığınıza bırakıyorum.


Ve hatırlatmak istiyorum:


“CÂH HIRSI (makam, mevki), ahlâkın en üst seviyesine çıkmış insanların dahî ayağını kaydırır.”



Öyle zannediyorum ki; birçok arkadaşınız, benim gibi düşünmektedir.


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: