12 Mart 2010 Cuma

DEVLET, keyfe göre yönetilemez!

Sayın Abdullah GÜL
Cumhurbaşkanı
Ankara 11 Mart 2010


Sayın CUMHURBAŞKANI;


Isparta ziyaretinizde, mühimmat yüklü kamyonla ilgili gazetecilerin yönelttiği soruya, “Bunlar savcıların görevidir, bunlarla ilgili hukukumuz, ne gerektiriyorsa o yapılır. Bunları, çok fazla büyütmemek gerekir.” şeklinde cevap verdiğinizi, televizyon haber bültenlerinde izledim.


Açık sözlü bir vatandaş olarak itiraf ederim ki; bu cevabınız, kamuoyunu tatmin edecek nitelikte değildir. Zira; iki üç yıldan beri DEVLETİN KURUMLARI ARASINDA meydana gelen güvensizlikler, zıtlaşmalar ve devlet geleneklerine uymayan uygulamalar, insanlarımızı germiş, zıtlaştırmış ve bölmüş ve huzursuz etmiştir. Bu durum da; DEVLETİN, KURALLARA GÖRE YÖNETİLMEDİĞİNİN bir göstergesidir. Ki; bu olay, insanlarımızın haklılığını ispatlamıştır. Genelkurmay ve Emniyet arasında çözülmesi gereken bu olaya, işin içyüzü araştırılmadan, öğrenilmeden, Ceza Muhakemeler Usulü Kanunu’nun 250, 251 ve 252. ci maddelerine istinaden olağanüstü yetkili Cumhuriyet Savcısı müdâhil edilmiştir. Bunlar yapılırken de; televizyonlara ve basına haber verilerek, büyük bir kargaşanın yaşanmasına sebep olunmuştur. Yani; birkaç saatliğine de olsa insanlarımızın zihinleri karıştırılmış ve endişelenmelerine sebebiyet verilmiştir. Sansasyon yaratmakta gayet usta olan medyamız, bu olayı, kim bilir daha kaç gün gündeminde tutacaktır.


Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en Yüce Makamında bulunmaktasınız. Devletin organları, kurumları ve kuruluşları arasındaki ahengi sağlamak ve devletin, kurallarına göre işletilmesini temin etmek görevi, size tevdî edilmiştir. İnsanlarımızın beklentileri de budur.


Parlâmenter sistemin gereği olarak yürütmenin elinde BÜYÜK BİR GÜÇ vardır. Bu güç, yerinde kullanılmadığı takdirde MUTLAK GÜCE dönüşür. Bu da, istense de, istenmese de, yozlaşmalara sebep olur. Zira GÜÇ, avuç içine alınmış kum gibidir; sıktıkça, parmakların arasından akar ve diğer alanlarda BAŞKA GÜÇLER oluşturur. Özellikle; fevkalâde önemli coğrafî konumu olan ülkemizde bu durum, iç ve dış odakların husumetlerine fırsat verir. İnkârı mümkün olmayan bir gerçektir:


Bulunduğumuz coğrafyanın önemi ve özellikleri sebebiyle; bölgemizde hedefleri, projeleri ve çıkarları olan dış ülkeler, bu bölgede; kendi kendine yeterli ve başkalarına muhtaç olmaktan kurtulmuş; dünya üzerinde kurulan her masaya eşit ağırlıkta oturmasını başarmış; hedef kovalayan ve her hedefi gerçekleştirdikten sonra yeni hedeflere yönelebilen; iç ve dış gailelerden arınmış huzurlu, mutlu ve refah içinde yüzen bir BÜYÜK TÜRKİYE istemezler ve buna, fırsat da vermezler. Onların istedikleri; kendi kendine yetersiz ve daima başkalarına muhtaç; “OTUR!” denilen yerde oturan ve “KALK” denilen yerde kalkan; iç ve dış gailelerle boğuşan huzursuz, mutsuz ve refahı unutmuş bir ZAYIF TÜRKİYE’DİR. Bu sebeple de; her türlü fitne, fesat ve kaos ortamı yaratmak için ellerinden geleni yaparlar. Geçmişte yaşanan, bugün yaşadığımız ve gelecekte yaşayacağımız bütün bunalımlar, Türkiye ile başkalarının, hedef çatışmalarının eseridir.

Bugüne ışık tutacağına inandığım için önemli bir husus dikkatlerinize, tetkiklerinize arz etmek istiyorum:


2 Haziran 1998 tarihli Zaman Gazetesi’nde yayınlanan bir haberin özeti şöyledir:


“Washington (Zaman)- Türkiye’yi yakından tanıyan Amerikalı uzmanlar, Millî Savunma Üniversitesi’nde iki gün üst üste yapılan toplantılarda, Türkiye ile ilgili iç savaş senaryolarını tartıştı.


ABD’de think tank kuruluşları, Türkiye’de iç savaş senaryolarını tartışıyor. Millî Savunma Üniversitesi’nde (National Defense University) yapılan toplantılarda, Türkiye ile ilgili iç savaş senaryoları tartışıldı. Türkiye’de görev yapmış bazı büyükelçiler ve Türkiye uzmanlarının katıldığı oturum, basına kapalı olarak gerçekleştirildi.


START, CAMİYE BOMBA İLE VERİLECEK:


Güvenilir kaynaklardan edinilen bilgilere göre iç savaş senaryosu, Türkiye’nin toplumsal fay hattı sayılan Kahramanmaraş, Sivas, Erzincan, Kayseri ve Çorum’da bir Cuma namazında camilerde bombalar patlamasıyla çıkan karışıklıklar üzerine bina edildi.


HALK, OTORİTEYE İSYAN EDECEK:

Amerikalı Türkiye uzmanları, bu senaryoyu çeşitli sorularla irdelediler. Oturum Alevî, Sünnî, Kürt gibi etnik veya mezhepsel grupların, ordu ve polis gibi devlet birimlerinin, İslâmî grup ve cemaatlerin ve medya patronlarının tepkisinin ne olacağı gibi sorular üzerine yoğunlaştı.


Senaryoya göre camilerin bombalanmasından sonra halk kaymakamlık, valilik gibi devlet dairelerine yürüyor. Polis halkın önüne geçemeyince, sakerî birlikler devreye giriyor. Alevî-Sünnî çatışmasıyla lâik-antilâik çatışması, iç içe gerçekleşiyor.


Polisin çoğunluğu, Sünnî tarafına geçiyor. Ordu’da da çözülmeler oluyor. Polisle asker çatışıyor. Büyük kitleler, orduya karşı tavır alıyor.


İslâmî gruplar, yurtdışından silâh bağlantıları kuruyor. Bazı cemaat liderleri, topluluklarını kontrol etmeyi başaramıyor ve ülkeyi terk ediyor. İslâmî görüşleriyle bilinen bazı yazar ve aydınlar, suikasta uğruyor.


Bu tartışmaların ardından bir değerlendirme toplantısı daha yapıldı. ABD’nin tavrının nasıl olması gerektiği ve ABD ulusal çıkarlarının nasıl etkileneceği görüşüldü.


ABD, SONRASININ HESABINI YAPIYOR:


Washington kaynakları, ABD hükümetinin Türkiye’de yaşanan iç siyasî gerginliğin doğurabileceği vahim sonuçların, ABD çıkarlarını olumsuz yönde etkilemesinden endişe ediyor ve bu nedenle ABD’nin, Türkiye üzerindeki baskısını artıracağını ifade ediyorlar.


Özellikle TSK üzerindeki geleneksel yaptırım gücünü kaybetmeye başlayan ABD, Türkiye siyasetindeki ağırlığını açıkça hissettiren Türk Ordusu’nu, nasıl ABD çizgisine çekebileceğini düşünüyor.


Bu arada ABD’nin Türkiye ile ilgili diplomatik mesajlarının üslûbunu, giderek sertleştirme eğiliminde olduğu da gözden kaçmıyor. ABD hükümeti, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü aracılığı ile Recep Tayyip Erdoğan’ın mahkûm edilmesine, Refah Partisi’ni kapatma kararından bile daha ağır bir dille, resmî tepkisini gösterdi.”


Sayın CUMHURBAŞKANI;


12 yıl önce yayınlanan bu yazı, herkesi düşündürmeli ve ülkeyi idare edenlere yön göstermelidir. Zira;


Türkiye’nin sulh, sükûn, huzur ve güven ortamı içinde geçirebileceği 15-20 yıllık bir zaman dilimine ihtiyacı vardır. Ülkeyi yönetenler, böylesine önemli bir zaman dilimini niçin yakalayamadığımızı düşünmelidirler. Bir birleriyle zıtlaşan ve kavga eden bir toplum yapısının oluşturulmasını isteyenlerin gerçek niyetlerini ve uyguladıkları metotlarını, gayet iyi anlamalıdırlar. Türkiye’ye husumet besleyen ülkelerin, uzun vadeli hedef güttüklerini bilmelidirler. Genç bir muhabirin bavullar dolusu belgeleri, CD’leri nereden elde ettiğini ve bunları hangi maksat ve göreve istinaden Cumhuriyet Savcılığı’na teslim ettiğini araştırmalıdırlar. Aksi halde; Ülkenin, milletin ve devletin DİRLİK VE DÜZENLİĞİ, bir daha düzeltilemeyecek derecede bozulur. Bu sebeple; DEVLETİN, BİR PARTİ DEVLETİ haline getirilmemesi ve DEVLETİN, kurallarına göre yönetilmesi şarttır. Kurallarına göre yönetilen bir devlet, bütün iç ve dış husumetleri bertaraf etmeye yeterlidir.


Ülke meselelerini yakından ve dikkatli biçimde izleyen bir vatandaş olara ve demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim. Dikkate alacağınıza inanmaktayım.


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: