Sayın Cemil ÇİÇEK
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Ankara 24 Mart 2010
Sayın BAKAN;
Türkiye’nin birikmiş ve çözüm bekleyen dağ gibi iç ve dış sorunları varken; beklenmedik bir şekilde ve zamanda, “Anayasa Değişikliği” nin bir numaralı gündem maddesi haline getirilmesi, şaşırtıcı olmuştur. Zira;
Referandum süresini kısaltan kanun maddesi ile ilgili olarak 8 Ocak 2010 tarihinde Radikal Gazetesi yazarı Murat Yetkin’e verdiğiniz demeçte, şu sözleri söylemiştiniz:
“Hak ve özgürlükler konusunda REFERANDUM olmaz. Bu konularda zaten referandum düşünmeyiz. ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ konusu, şu an gündemimizde yoktur. Anayasa değişikliğini ÇOK ARZU ETMEMİZE rağmen, REEL POLİTİKA ve MECLİS ARİTMETİĞİ, buna izin vermiyor. Halen, 336 milletvekilimiz var. CHP, şu anda hiçbir Anayasa değişikliğine yanaşmıyor. MHP’de,” CHP’yi ikna edin, öyle gelin” diyor. 330-367 arası oy, REFERANDUMU gerektiriyor. Anayasa değişikliği, SAYISAL DEĞİL, GENİŞ UZLAŞMA İŞİDİR. Biz bunu, Meclis’te yapacağız, GENİŞ MUTABAKATLA yapacağız. Şu an itibariyle, biz bu yasa değişikliği teklifini yaparken; arkasından da, “ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ GETİRELİM” diye, KENDİ ARAMIZDA BİR KONUŞMA YAPMIŞ DEĞİLİZ. İstemediğimizden değil, KOŞULLAR uygun olmadığından.”
Şimdi; merak edilir:
Ne değişti de, bu demeci verdikten 2 ay sonra ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ, birden bire Türkiye’nin GÜNDEMİNE geliverdi?
Yoksa siz; Yozgat Milletvekili, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak, yapılan çalışmalardan haberdar değil miydiniz?
Kamuoyuna sunulan Anayasa değişikliği taslağı, iki ay gibi kısa bir zaman zarfında hazırlanamayacağına göre; bu taslak, bilginiz tahtında hazırlanmışsa, Murat Yetkin’e o demeci niçin verdiniz?
Bu soruların düzgün bir cevabını veremezseniz, kamuoyu üzülür ve günün birinde zorda kalırsınız.
Size göre; SAYISAL OLMAYAN GENİŞ UZLAŞMA nedir?
Sayın BAKAN;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, büyük bir devlettir. Bu yüce DEVLETİ, sekiz yıldan beri Hükümetiniz idare etmektedir.
Tabiatıyla HÜKÜMETLER, Devletin en önemli kurumlarından biridir. Ama; Hükümetler, DEVLET DEMEK değildir. Hükümetlere verilen görev; DEVLETİ, kurallarına göre bir ahenk içinde işletmektir. Devletin bir ahenk içinde işletilmesi, DEVLETİN, bir PARTİ DEVLETİ haline getirilmemesiyle mümkün olur. Zira; Hükümetler geçici, Devletler bakîdir.
Bugün AKP’nin Meclis’teki sayı üstünlüğü vardır ve o sebeple de Hükümet kurma hakkını almıştır. Ama; Meclis’in İRADESİ demek, AKP’nin İRADESİ demek değildir. Çünkü, Meclis’te bulunan her milletvekili, seçilerek gelmiştir. Onlar da, MİLLÎ İRADENİN temsilcileridir. Muhalefeti yok farz eden bir anlayış, bir dayatma, Meclis’in HÜR İRADESİNİN tecellisine imkân vermez; uzlaşma, anlaşma ve asgari müştereklerde birleşme olmadığı takdirde; Milletin fertleri, “Bizden olanlar ve bizden olmayanlar” şeklinde bölünür.
Sekiz yıldan beri ülkeyi yöneten Hükümetiniz, Meclis’teki sayı üstünlüğüne dayanarak her istediğini, rahat bir şekilde yapmıştır. Yargı ve Türk Silâhlı Kuvvetleri hariç; Devletin diğer bütün kurumlarında istediği gibi kadrolaşmış ve DEVLETİ, bir PARTİ DEVLETİ haline getirmek için elinden geleni yapmıştır. Devletin Kurumları arasındaki ve hatta kurumların kendi içlerindeki zıtlaşmalar, çekişmeler ve sorumsuzluklar, bu anlayış sebebiyle meydana gelmiştir.
Buna rağmen Hükümetiniz; Türkiye’yi iyi idare edememiş, halkın dertlerine çare bulamamış; işsizliği, fukaralığı ve orta tabakanın erimesini önleyememiştir.
Şimdi; durduk yerde, “YARGI REFORMU” adı altında, Yüksek Yargı hedef alınarak, kimseye faydası olmayacak bir tartışma zemini yaratılmaktadır. Bu yapılırken de; 1982 Anayasası’nın getirdiği Yargıdaki çarpıklığı giderecek bir düzenleme getirilmemektedir. 1982 Anayasa’nın en büyük çarpıklığı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda Adâlet Bakanlığı Müsteşarı’nın bulunmasıdır. Bu düzenleme, Müsteşara olağanüstü yetki tanımıştır ve hattâ, Kurul’da tek söz sahibi yapmıştır. Müsteşar katılmadığı takdirde, Kurul toplanamamaktadır ve karar alamamaktadır.
Türkiye’nin önemli ve çözüm bekleyen meseleleri varken böyle bir tartışmanın açılması, gerçekten üzücüdür ve halkın efkârını karıştırıcı niteliktedir. Hele; Referandumun hedef alınması, gayet tutarsız bir hedeftir. Halk, neye göre karar verecektir? Halkı, kim bilgilendirecektir? Bu referandumda; “Bilgisiz adam anlamadığına tapar” geçerli kuralına göre halk, parti eğilimlerine göre birbiriyle zıtlaşmayacak mıdır?
Demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim. Dikkate alacağınıza inanmaktayım.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı
24 Mart 2010 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder