23 Mart 2010 Salı

Geçmiş, geleceğe ışık tutar.



Sayın Zafer MUTLU
Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
İstanbul 22 Mart 2010


Sayın MUTLU;


Bu sabah arşivimi incelerken, size ait bir yazı dikkatimi çekti.


Yazınızın tarihi, 17 Ekim 1985.


Yazınızın başlığı, “DEMİREL BİR DAHA ASLA İKTİDAR OLAMAZ!”


Aradan geçen 25 yıllık bir zamanı aklın, mantığın ve ilmin tahtında sorgulamanıza yardımcı olur düşüncesiyle söz konusu yazınızı, tekrar dikkatlerinize ve tetkiklerinize sunuyorum.


Ecz. Hüsnü Akıncı


İşte; söz konusu yazınız:


“Evet, iddia ediyoruz. Kim aksini söylüyorsa çıksın ortaya. Süleyman Demirel, bir daha Başbakanlık koltuğuna oturamaz.
Nereden mi çıkarttık durup dururken Demirel’in bir daha Başbakan olamayacağını?..
Ankara temsilcimiz Muammer Yaşar’ın, Alman gizli belgesiyle ilgili haberini, 5’inci sayfamızda herhalde okudunuz. Alman Dışişleri Bakanı Genscher’e gönderilen belgede ne deniyor? Bir kez daha birlikte okuyalım:


“…Carter, seçim sırasında ve seçimden sonra aleyhinde sarf edilen söz ve hareketlere Demirel’in göz yumması ve mani olmaya çalışmamasını affetmeyecektir. Amerika bu tutumunu, anlaşılan gelecek seçimlere kadar veya olacağına inandığım bir erken seçime kadar devam edecektir. Amerikalılar, iktidar olarak (Demirel’siz bir Adâlet Partisi’ni) istemektedirler.
Aynı mektupta bir başka bölüm daha var. Ona da kısaca bir kez daha bakalım:


“…Carter’in Yunanlıları ikna ederek, Yunan adalarından bazılarının NATO kontrolüne verilmesini kabul ettirebileceği beklenebilir…”

 
Şimdi bu mektupta yer alan iki tahminin de (daha doğrusu Amerikalıların iki arzusu da) yerine geldi.
Demirel, iktidardan düştü. 5 yıldır, uzun yıllar alıştığı koltuktan uzakta. 5 yıl daha oturması, Anayasa’ya göre mümkün değil.






Ayrıca yine mektupta yer aldığı gibi Yunan adalarından LİMNİ, Türkiye’nin bütün karşı çıkmasına rağmen NATO kontrolüne girdi. Ya da Yunanlılar tarafından LİMNİ’nin, LOZANA aykırı olarak silâhlandırılması, bir anlamda Türkiye’ye kabul ettirildi.


Bugüne kadar Türkiye’deki siyasî ve ekonomik tahminlerinde, daha doğrusu; hedeflerinde hiç yanılmayan Amerikalıların, bundan sonra da yanılacaklarını düşünmek, yanlış olur.


Eğer Amerika, Demirel’siz bir Adâlet Partisi iktidarı istiyorsa, o olur. Zaten öyle değil mi? Şu anki iktidar, ( Özal her ne kadar –Biz, dört eğilimin partisiyiz- desin) Demirel’siz bir AP iktidarı sayılmaz mı?
Bütün bunlardan sonra tekrarlıyoruz: Demirel’in Türkiye’de bir daha Başbakanlık koltuğuna oturması mümkün değildir.


Bu nedenle Sayın Demirel, artık kendinizi boşa yormayın; sizi, bir daha o koltuğa oturtmazlar. (Hüsnü Akıncı’nın arşivinden)


Sayın MUTLU;


Bu yazınıza, Süleyman Demirel’in verdiği cevabını ve bu cevap üzerine sizin inatçı tavrınızı yansıtan görüşünüzü, yarın göndereceğim.


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı


Sayın Zafer MUTLU
Vatan Gazetesi Genel Yayın Müdürü
İstanbul 23 Mart 2010


Sayın MUTLU;


26 Ekim 1985 tarihli ve “Demirel’den mektup var.” başlığını taşıyan yazınızı, kendinizi sorgulamanız ve nasıl bir anlayışla görev yaptığınızı anlamanız için tekrar dikkatlerinize ve tetkiklerinize sunuyorum.

Hüsnü Akıncı


İşte; 26 Ekim 1985 tarihli ve “DEMİREL’DEN MEKTUP VAR” başlığını taşıyan yazınız:


“Sayın Süleyman Demirel’den bir mektup daha aldık. Sayın Demirel bu kez, “Demirel bir daha asla Başbakan olamaz” başlıklı yazımız üzerine bize yazmış.
Sayın Demirel’in mektubunu yayınlamadan önce, sözkonusu yazımızda neden söz ettiğimizi birlikte hatırlayalım.
Alman Dışişleri Bakanı Genscher’e gönderilen bir gizli belgede; Carter’in, Demirel’i hiç sevmediğinin yer aldığını ve yine bu gizli belgede “Amerika, Demirelsiz bir AP iktidarı istiyor” denildiğini yazmış ve özetle demişiz ki:
“Eğer Amerika, Demirel’siz bir AP iktidarı istiyorsa, öyle olur. Zaten öyle değil mi? Şu anki Özal iktidarı, Demirel’siz bir AKP iktidarı sayılmaz mı?


Bu nedenle, Sayın Demirel, artık kendinizi boşa yormayın; sizi, bir daha o koltuğa oturtmazlar.”


DEMİREL’İN MEKTUBU:


Şimdi; hep birlikte, Süleyman Bey’in mektubunu okuyalım:






“17 Ekim 1985 tarihli yazınızı okudum.


Bildiğiniz gibi ben, 1961 senesi sonundan başlayarak, uzunca yıllar Türkiye’de siyasetin ortasında bulundum.
1965, 1969, 1973 ve 1977 yıllarında yapılan Milletvekili Genel Seçimleri ile, 1966, 1975 ve 1979 Kısmî Senato Seçimleri ve Milletvekili Ara Seçimlerinde, her şeyin serbest olduğu bir ortamda, Genel Başkanı bulunduğum partiyi, arkadaşlarımla birlikte ayakta tutmayı başardım.
1965’te 5 Partiye karşı, 1969’da 7 partiye karşı, Başkanı bulunduğum parti, tek başına iktidar oldu.
1964, 1966, 1968, 1970, 1972, 1974, 1976 ve 1978 Büyük Kongrelerinde 8 defa, delegelerin hemen tümüne yakınının oyunu alarak, Genel Başkan seçildim.
Benim için bir koltuk değil, bir hizmet davası vardı. Hizmetsiz koltuk, kime lâzımsa onun olsun. Zaten öyle bir koltukta oturulması, artık kabil değildir.
Ben, Allah’la milletimden başka hiçbir güce dayanmadım, bugün de aynı inancı muhafaza ediyorum. Beni hizmet koltuğuna, yüce Türk Milleti oturttu. Zaten onun dışında bir gücün, beni bir yere getirmesini, haysiyetsizlik ve hacalet (utanma) sayarım.
Bir rapora dayanarak yorum yapmışsınız. Farzedelim ki, bu rapor doğrudur. Ama, bu rapordan sizin çıkardığınız neticeyi çıkarmanın imkânı yoktur. Zira, 40 yaşımda hizmet koltuğuna milletim oturtmuştur.
7 defa hükümet kurdum, 10 seneye yakın Başbakanlık yaptım. Bunların hepsini milletimden aldığım güçle ve milletime dayanarak yaptım. Milletimin hukukunu savundum, hakkını korudum.
Bahsettiğiniz rapor, 1977 tarihlidir. Carter’in beni sevmediği dediğiniz tarih, o tarihtir veya ondan sonradır. Halbuki ben; 1979 Kasım Senato Seçimi ve Milletvekili Ara Seçimindeki partimin aldığı yüzde 50’ye yakın oylar karşısında hükümetin istifası üzerine yeniden hükümet kurdum. Sizin bugün çıkardığınız netice doğru olsa idi; benim, 1979’da hükümet kurmamam lâzımdı. Aslında Carter’in veya başka birinin beni sevip sevmemesi de, o kadar önemli değildir.
Bu mektubu size yazmamın birinci sebebi; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni, müessese olarak savunmaktır. Kendimi savunmak değil. Türkiye’de hükümetler, Türk milletinin hükümetidir ve hükümetlerin kaderini, millet tayin eder.
Yazınızdan başka bir manânın çıkması, sadece beni değil, herkesi rahatsız eder, etmelidir de…
Bana zarar vermek isteyebilirsiniz. Onu, tabii karşılarım. Ama, onu yaparken, Türk Devletine zarar vermeyiniz. Bunu tabii karşılamam, bunun karşısında yer alırım. Bu mektubumu yazışımın ikinci sebebi de budur.
Saygılarımla.


Süleyman DEMİREL”


NOT: Sayın Demirel’in yazdıklarına bir cevap verecek değiliz. Yalnız, bir noktayı aydınlatmakta yarar var. Daha doğrusu biz, bir noktayı anlamadık. Süleyman Bey, “Bana zarar vermek isteyebilirsiniz” diyor. Nereden çıkardınız Sayın Demirel size zarar vermek istediğimizi? Bizim ne size, ne de bir başkasına zarar vermek, aklımızın ucundan bile geçmez. Biz; sözü geçen yazımızda, Amerika’nın Türkiye iç politikası üzerindeki etkisini anlatmak istemiştik. Cevabınızı okuduktan sonra da görüşümüz değişmedi. Eğer Amerika sizi istemiyorsa, yine iddia ediyoruz; siz bir daha asla bu ülkede iktidar olamazsınız! Bizden önce Amerika’yı ikna etmeniz gerekli yeniden koltuğa oturmanız için…”


Sayın MUTLU;


Bu yazınızın üzerinden 25 yıl geçmiştir. Geçen bu süre içersinde Türkiye’nin kayıplarını ve kazandıklarının bir ENVANTERİNİ, acaba ortaya dökebilir misiniz? Aradan geçen bu süre içinde acaba, övülmesi gerekenlerin kötülenmesinin; kötülenmesi gerekenlerin övülmesinin, nelere mâlolduğunu, tutarlı, gerçekçi ve bilimsel verilerle ve de mertçe açıklayabilir misiniz?
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı



Sayın Zafer MUTLU
Vatan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
İstanbul 22 Mart 2010


Sayın MUTLU;


Geçmişle bugünün bağını düzgün bir şekilde kurabilmek ve geçen zaman içersinde nelerin değiştiğini anlayabilmek için, size yazdığım 21 Ocak 1992 tarihli bir mektubumun suretini bilgilerinize ve tetkiklerinize sunuyorum. Cevap verebilirseniz, çok memnun olurum. İşte mektubum:


“Sayın Zafer Mutlu
Sabah Gazetesi Genel Müdürü
İstanbul 21 Ocak 1992


Sayın MUTLU;


20 Ocak 1992 tarihli ve BİZ, YALANCIYIZ!” başlığını taşıyan yazınızı okudum.


Kendinize haksızlık etmişsiniz; sizler, yalan yazmazsınız. Sâdece, işinize geldiği zaman doğruları yazarsınız. Ülkenin gündemini, İSTEDİĞİNİZ ZAMANVE İSTEDİĞİNİZ ŞEKİLDE belirlersiniz! Zaman, zaman size yazdığım yazıların sebebi de, budur.


Evet; Özal’lar hakkında söyledikleriniz doğrudur. Bu doğruları iyi bildiğiniz halde; zamanında ve gerektiği biçimde üstüne gitmediniz. Haber yaptınız; ama, olayların takipçisi olmadınız.


İşte bir örnek:


25 Mart 1991 tarihli yazınızın bir bölümüne, birlikte bakalım; o gün, şöyle diyordunuz:


“…Geriye dönüp, şöyle bir bakın; neredeyse son sekiz yıl ÖZAL, tek başına


Türkiye’nin gündemini oluşturuyor. Karşısına çıkıp da etkili bir muhalefet yapan veya onu savunmaya itecek bir konu ortaya atan çıkmadı. Yakından biliyorum: ÖZAL’IN ÇEKİNDİĞİ TEK BİR POLİTİKACI VARDI; ONU DA ERDAL BEY, MAŞÂLLAH HALLETTİ….”


“Türkiye’nin meselesi, ÖZAL’I DEVİRMEK gibi görünmüyor. Türkiye’nin meselesi bizce, ÖZAL’DAN daha iyisini, lâfla değil; gerçekten ÖZAL’DAN daha DEMOKRATİĞİNİ , daha BATILISINI bulabilmek…”


“…Türkiye’yi yönetme iddiasında bulunmanın yolu bizce, “BEN, ÖZAL’IN DAHA İYİSİYİM, GERÇEK ANLAMDA BATILIYIM” demekten geçiyor. Özal’ın ve ailesinin alaturka davranışlarının kamuoyunda yarattığı BÜYÜK TEPKİDEN yararlanıp, ÖZAL’I baştan aşağı kötüleyerek bir yerlere varmanın mümkün olmadığını anlamak için, seçim sonuçlarını beklemeye gerek yok…”


Sayın MUTLU;


Bu sözleri söylediğiniz zaman, bugün şikâyetçi olduğunuz her şey vardı. Ahmet, Efe, Zeynep Özallar, Star-1, ABD ve Körfez olayları vardı. TRT gerçeği de biliniyordu.


O günlerde olayların üstüne gidip, kamuoyunu gerektiği biçimde niçin aydınlatmadınız?


HATIRLAYINIZ:


CEM DUNA, TRT Genel Müdürlüğünden istifa ettiği gün, istifa sebebini soran gazetecilere, “ÖZAL “GEL!” dedi, GELDİM; “GİT!” dedi, GİDİYORUM.” Cevabını vermiştir.
O gün, bu önemli olayın üzerinde niçin durmadınız?


İşlerin nereye gideceğini düşünemediniz mi? Hiç zannetmiyorum: Çünkü o gün, SUSMAK İŞİNİZE geliyordu…


Anlatmak istediklerimi anlatabilmişsem, ne mutlu bana…


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı


Adapazarı.

Hiç yorum yok: