18 Mart 2010 Perşembe

Rant Ekonomisi ve Türkiye gerçekleri

Sayın Ali BABACAN
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Ankara 17 Mart 2010


Sayın BAKAN;


CNN Televizyonundan canlı olarak yayınlanan programda sizi, dikkatle dinledim. Söyledikleriniz, bilinenlerin tekrarından ibarettir. Yani; ekonomi Rotanızı, Döviz-Faiz-Borsa üçgeninden ibaret olan RANT SİSTEMİNDE devam ettirmektesiniz.


Ülkeler için geçerli olan İki türlü idare tarzı vardır. Bunlardan biri, Kolay İdare Tarzıdır. Bu idare tarzında; ülkenin kıt veya bol kaynakları, belirli bir zümrenin istifadesine sunulur. Bugün ülkemizde, kolay idare tarzının gereği olarak 10 milyon civarında insanımız rahattır. Yani; varlıklı kesim korunarak, Büyük Rantlar oluşturulmuştur. Örnekler:


Devletin ödediği faizlerin 16 bin kişi arasında bölüşülmesi.


Banka mevduatlarındaki dağılım. (Toplam mevduatın yüzde 80’nine 4-5 bin kişi sahiptir.)


Döviz kurunu, faiz oranlarını, paralı kesimin belirlemesi.


Diğer bir idare tarzı da, Zor İdare Tarzıdır. Bu tarz idarede; 72 milyon insanı, hep birlikte kalkınmaya götürmek hedef alınır. Bu idare tarzı; hiçbir yerde ve hiçbir zaman Paralı Kesimin işine gelmemiştir ve bu tarz idareyi benimseyenler, her xaman yerden yere vurulmuştur.


İşte Türkiye; Ülkeyi idare edenlerin, son 30 yıldan beri kolay idare tarzını benimsedikleri ve ekonomi ve para politikalarını buna göre belirledikleri için zora düşmüş ve millet, fukaralaşmıştır.


Merak ediyorum:


Ekonomi denince, sizin de aklınıza döviz, faiz, borsa mı geliyor? Sizin nazarınızda yatırım, istihdam ve üretim yok mudur?


Ülkemizde; nominâl karakterli Türk lirası ile fiktif karaterli yabancı paraların birlikte dolaşımda olması, sizi rahatsız etmiyor mu? Bu durumun; para ticaretini doğurduğunu, hiç düşündüğünüz oldu mu?


Faizlerin düşmüş olmasını başarı kabul ederken; reel faizlerin, hâlâ çok yüksek olması, dikkatinizi çekmiyor mu? Çok yüksek reel faizlerden, kimler veya hangi kesimler faydalanmaktadırlar?


30 yıldan beri Türkiye’nin, yanlış ekonomi ve para politikalarıyla idare edildiği gerçeğini düşündüğünüz oldu mu? En önemlisi:


İktidar, uygulanan ekonomi ve para politikalarının neresindedir? Para politikalarını, faiz oranlarını, kim ve nasıl belirlemektedir? İç ve dış borçların yönetimi, kimlerin veya hangi kesimlerin elindedir. Bu konuya açıklık getirmek istiyorum:


Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, faiz oranlarını belirleyerek, borç almakta ve borç vermektedir. Borç verme, bir noktada ekonominin gereğidir ve kabul edilebilir. Ama; Merkez Bankası, kimden veya kimlerden ve niçin borç almaktadır?


Ağustos 1989’da yürürlüğe konan 32 Sayılı Kararın 4/C Maddesinin gereği, o günden beri niçin uygulanmamaktadır?


Sayın BAKAN;


Bütün demeçlerinizde, makro ekonomik göstergelerin iyi olduğunu ve bu sebeple Türkiye’ye, dış ülkeler tarafından güven duyulduğunu belirtmektesiniz. Ama; reel ekonomiden, işsizlikten, hayat pahalılığından, halkın satın alma gücünün azalmasından, hiç bahsetmemektesiniz.


Bir ülkenin temel direği, orta tabakadır. Orta tabakanın zayıflatıldığı bir ülkede, hiçbir şey düzgün gitmez ve Sosyal Refah Devleti oluşmaz. Zaten iktisatta; refah devleti, “Rahat tüketebilen geniş bir orta tabakanın oluşturulması” diye tarif edilmiştir. Bu da; üretim, yatırım ve istihdamla sağlanır. Avrupa’da Rusya’dan sonra en büyük toprağa sahip olan Türkiye’nin, kendi kendini besleyemez duruma düşmesi, herkesi düşündürmelidir. Bu sebeple;


Parasal göstergelerin aldatıcı iyiliğinden ziyade; reel ekonominin gerçeklerine eğilseniz, çok daha iyi, bir iş yapmış olursunuz. Zira; “Üretmeyen veya yeterli seviyede üretim yapamayan ekonomilerde pozitif reel faiz uygulaması, eninde sonunda her şeyden önce, bankaları batırır ve ekonominin bütün dengelerini bozar” şeklindeki İktisat İlminin kuralı, görmezden gelinemez! Türkiye’nin son 30 yıllık iktisadî tarihini iyi bilenler, daima ekonomik krizlere maruz kaldığımızı gayet iyi görürler.


Bugün ülkemizde ekonomik krizin olmadığını hiç kimse söyleyemez ve gelecek günlerin ne getireceği de bilinemez. Beklenmedik bir devalüasyon, bir ani kur artışı, borçların çevrilemez hale gelmesi veya para hareketlerine bir dış müdahale, her şeyi altüst etmeye yeterlidir. Zaten artan borçlar, oluşan dış ticaret ve cari açıklar, bütçeyi kıpırdayamaz hale getiren faiz ödemeleri, muhtemel büyük bir ekonomik krizin işaretleridir.


Demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: