10 Şubat 2009 Salı

Çıkış yolu bulunur mu?

Sayın Suzan Sabancı DİNÇER
Akbank Yönetim Kurulu Başkanı
İstanbul 10 Şubat 2009


Sayın DİNÇER;

Fortune Türkiye Dergisi’ne verdiğiniz demeçte; “Her yere yatırım yapma devri geride kaldı. Eskiden neyi tutsanız altın oluyordu; öyle bir dönemin geri gelmesi, biraz zor.” demişsiniz.

Belli ki; Türkiye’nin gerçeklerini ve Türkiye’nin 29 yıldan beri yanlış ekonomi ve para politikalarıyla idare edildiğini, henüz daha anlayamamışsınız. DÖVİZ-FAİZ-BORSA üçgeninden ibaret ve sadece RANTA dayalı bir ekonomi modeliyle, Türkiye’nin gerçek hedeflerinden uzaklaştırıldığını görememişsiniz. En önemlisi;

Türkiye’nin finans ve bankacılık kesimiyle, Türkiye’nin ekonomisini istek ve çıkarları doğrultusunda yönlendirmesini başaran ve idareleri baskı altında tutabilen 15-20 holdinge esir edildiğini kavrayamamışsınız. Bir milletin belkemiği durumundaki orta tabakanın yok edildiğini de, görmezden gelmişsiniz. Paralı kesimin sorumsuz davrandığını da, aklınızdan dahî geçirmemişsiniz.

Henüz daha mahiyeti ve hangi hedefe yönelik olduğu iyi bilinmeyen FİNANSAL KRİZ meydana gelince de, telâşa kapılıp, gerçekleri yansıtmayan beyanlarla, kendinizi avutmaya çalışmaktasınız.

Bilmenizi isterim ki; Türkiye, başkalarının dayattığı RANT ekonomisinden vazgeçip, ÜRETKEN bir ekonomi modelini hayata geçirmediği sürece; daimâ KRİZE maruz kalacak ve sizler de, haklı veya haksız ŞİKÂYETLERİNİZE devam edeceksiniz.

Sözü uzatmayacağım: Amcanız merhum Sakıp Sabancı’ya 23 Nisan 2001 tarihinde yazdığım mektubumun suretini, bilgilerinize ve tetkiklerinize sunmakla yetineceğim. Zira; söz konusu mektubumda, Türkiye’nin nereye varacağını, net bir şekilde ortaya koymuşum.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.

0216-4181726



Ecz. Hüsnü Akıncı
Tel: 0216-4181726
İstanbul



Sayın Sakıp Sabancı
Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı
İstanbul 23 Nisan 2001


Medyada ve toplantılarda yaptığınız açıklamaları dikkatle ve merakla izliyorum. Gösteri ve şova yönelik hareketleriniz, iyi düşünmesini bilmeyen kişilerin hoşlarına gittiği de, kesindir. Ama; Türkiye’nin gerçeklerinden uzak ve günlük olayların sansasyonları ile bezenmiş bu açıklamalarınız, Türkiye’yi rahatlatmaz. Sadece siyaseti suçlayarak bir yere varılamayacağını, herkesten önce sizin bilmeniz gerekir.

Gerçek şudur ki; Türkiye, 20 yıldan beri yanlış para ve ekonomi politikalarıyla idare edilmektedir. Kur-Faiz makasına dayalı müthiş bir rant sistemi, Türkiye’ye, hem zaman kaybettirmiş ve hem de kaynakların ziyan olmasına sebep olmuştur. Geçen bu zaman zarfında; Türkiye, ihtiyacı olduğu altyapı yatırımlarını tamamlayamamış; reel ekonomiyi, olması gereken seviyeye çıkaramamış; tarım ve hayvancılığını geliştirememiş ve hatta bu sektörü, yere sermiştir. Gelir dağılımının çok kötü bozulmasının yanında Türkiye, hiç hak etmediği halde; iç ve dış borç batağına saplanmıştır. Türkiye öyle bir noktaya gelmiştir ki; finans ve bankacılık kesimiyle, Türkiye’nin ekonomisini istek ve çıkarları doğrultusunda yönlendirmesini başaran ve idareleri baskı altında tutabilen 15-20 holding Türkiye’yi, kıpırdayamayacak bir şekilde esir almıştır. Kur- Faiz makasında yaratılan döviz ticareti, Türkiye’nin en büyük sektörü haline gelmiştir. Son devalüasyon, döviz hesabı bulunduran bir avuç insana, 17-18 katrilyonluk bir rant sağlamıştır. Ne acıdır ki; “Sakıp Sabancı” olarak bu çarpıklığı, hiçbir zaman dile getirmediniz. Finans ve bankacılık kesiminin, dayatmalar neticesinde çıkardıkları krizler karşısında hep, sessiz kaldınız veya sadece siyaseti suçlayarak, hedef saptırdınız. Paralı kesimi ise, asla ve asla, sorumluluğa ve fedakârlığa davet etmediniz.
Neden?

Çünkü bu sistem, sizin de işinize geliyordu. Para piyasalarıyla istediğiniz gibi oynayabilme imkânını elinizde bulundurduğunuz için; ülke ekonomisine katkısı olması gereken bankacılık sisteminin, acımasız tefeciler gibi faaliyet göstermesine göz yumdunuz. Hiç şüphesiz; bu sorumsuz davranışınızda, danışman olarak veya fiilen istihdam ettiğiniz ekonomist veya siyasi kişilerin etkisi olmuştur.

Sayın Sabancı;

Gücenmeyiniz ve alınmayınız; bu ülke hepimizindir ve herkes, tenkidin ve ithamın en ağırına da katlanmak zorundadır. Kaldı ki; elimdeki bilgileri, akılcı bir şekilde sentez etmeden, hiç kimse hakkında gelişigüzel tenkitlerde bulunmadım. İsterseniz bu konuyu, birkaç örnekle izah edeyim:

1-Yetkililerinizin açıkladığına göre Akbank, 1997 yılında 80 trilyon lira net kazanç sağlamıştır. Aynı yıl Akbank, 178 trilyon lira faiz geliri elde etmiştir. Bu faiz gelirinin 157 trilyon lirası, Devlet İç Borç Senetlerinden sağlanmıştır. Yani; bankayı, Devlet beslemiştir.

2-1999 başlarında Akbank Genel Müdürü, ”1998 yılı Akbank için iyi bir yıl oldu. 1998 yılında çok uygun şartlarla ( libor + 0.5 faiz oranıyla), 1 milyar dolar sendikasyon kredisi temin ettik.” diye, bir açıklama yapmıştır. Bu açıklama, sistemin getirdiği ve soygunu andıran müthiş bir rantın itirafı anlamına gelir. Şöyle ki:

1 Ocak 1998 tarihi ile 31 Aralık 1998 tarihleri arasında dolar kurundaki artış % 48’dir. Yani Tl., yüzde 48 oranında değer kaybetmiştir. Aynı yıl Devlet İç Borç Senetlerinin faizi, yüzde 120’nin üzerinde seyretmiştir. Bunun anlamı çok açıktır:

Ne ad altında (ister kredi, ister kendi parası) olursa olsun; dışarıdan getirilen dövizleri Tl.’ye çevirip, Hazine Bonosu ve Devlet Tahviline yatıranlar, dolar bazında en az, yüzde 50 oranında reel faiz elde etmişlerdir. “Kur-Faiz” makasına dayalı bir oyunda, nemalanmışlardır. Bu pastadan; Akbank da, hissesine düşen payı almıştır. Yani; Devlet, değişik ve meşru kılıf giydirilmiş bir mekanizmayla, bankacılık ve finans kesimini beslemiştir. Döviz açık pozisyonu bulunduranlara sağlanan bu avantaj, elbette ki, döviz ticaretini en büyük sektör haline getirmiş ve Türkiye’yi iç ve dış borç bataklığına saplamıştır. Ne yazık ki; bugüne kadar bu sistemin yanlışlığını dile getiren bir beyanatınıza rastlanmamıştır.

2-Akbank, Temmuz 1990 tarihinde, hisselerinin bir kısmını halka açtı. İhraç edilen hisse senetlerinin nominal değeri, 12 bin 500 lira idi. O günkü kur hesabına göre yaklaşık 4 dolar. Bugünkü kur değerine göre yaklaşık, 5 milyon lira. Aradan geçen 11 yıl zarfında Akbank hisselerinin değeri, hiçbir zaman nominal değerinin üzerine çıkmadı. Bugün hisselerin değeri, 3 bin 500 liradır. Dolar kuruna göre 0.3 Sent...Demek ki sistem, borsada da halka bir şey vermemiş. Ama; Borsaya açılanlara çok şeyler vermiş. 11 yıl evvel ihraç edilen 600 milyar Tl. tutarındaki hisseler, Akbank’a çok şeyler kazandırmış.

DÖVİZ-FAİZ-BORSA üçgeninde yaratılan bir RANT sisteminden daha ne beklenirdi ki?

Elbette ki borsada yaratılan spekülâsyonlar, halkın canını yakacaktır. Ne yazık ki finans ve bankacılık kesiminin açıkgözlüğünü, bugüne kadar hiç dile getirmediniz. Ama; fırsat buldukça, beslediğiniz çarpık siyaseti yerden yere vurarak, halka, şirin gözükmeye çalıştınız.

3-21Şubat2001 devalüasyonun akabinde boş bulunan Akbank Genel Müdürü, “Krizden, kazançlı çıktık.” şeklinde, bir açıklamada bulundu. Fiili durum ortadadır ve kimse aksini iddia etmedi:

Devalüasyondan bir gün önce Merkez Bankası 5 milyar dolar sattı. Kasım 2000 krizinde de 8 milyar dolar sattı. Yani; devalüasyondan evvel satılan 13 milyar dolar, finans ve bankacılık kesimine çok büyük bir rant sağladı. Bu rantın büyük paylaşımının yanında; bir haksız rekâbetle , sektörün, kendi arasındaki büyük kavgası mevcuttur. Kuvvetli olan, zayıfı, piyasadan silmiştir. Demirbank olayının içyüzü, bu müthiş kavgada gizlidir. Şimdi; “Akbank, devalüasyondan önce ne kadar dolar aldı?” sorusunu soran dikkatli vatandaşlar, yanlış bir hedefe mi yönelmiş olurlar? Sadece ve sadece siyaseti suçlarken, bu konulara açıklık getiren beyanatınız, niçin olmadı?

4-Gayet iyi bildiğiniz bir gerçek de şudur:

28 Nisan 2000 tarihine kadar iç borçlar, “İç Borç Danışma Kurulu” tarafından yönetilmiştir. 14 kişiden oluşan bu Kurulun Yönetimindeki 8 kişisi, “Para Yöneticileri Derneği’nin temsilcileridir. Ki; bu derneğin yönetimi, banka temsilcilerinin dönüşümlü olarak görev aldığı kişilerden oluşmuştur. 28 Nisan 2000 tarihinden itibaren de iç borç yönetimi, 19 bankadan oluşan “Piyasa Yapıcıları Kurulu” tarafından yürütülmektedir. Akbank da, bu kurulun içindedir. Yani Kurulda görevli 19 banka, Hazine ve Merkez Bankası bürokratlarıyla birlikte Türkiye’nin iç borcunu yönetmektedirler. Alabildiğine siyaseti suçlarken; bu çarpık sistemi dile getirmemiş olmanızı anlamak, mümkün değildir.

Sayın Sabancı;

Kurumlaşmamış ve paralı kesimle iç içe girmiş siyasetteki çarpıklığın ve verimsizliğin yanında; paralı kesimin de sorumsuzluğu ve ülke çıkarlarını gözetmeme ihtirası mevcuttur. Bu durum karşısında paralı kesimi sorumlu davranmaya davet etmek, düşünmesini ve doğruları aramasını başaran vatandaşların görevi değil midir?

Artık herkes, sorumlu davranmak zorundadır. Çünkü; zaman, zaman “Kriz” adı verilen fiili durumlar, paralı kesimin dayatmasından ibaret yapay bir durumdur. Faturası da, yıllardan beri fedakârlık gösteren halka çıkmaktadır. Artık; paralarını dövizden faize; faizden dövize yatırarak büyük rantlar sağlayan paralı kesim de, bu ülkeye katkıda bulunmalıdır. Dolar ticaretinin önü kesilmelidir. Dolara endeksli bir ekonominin, bağımsızlığından söz edilemez. Bir düşününüz:

Dolar, 20 yıl zarfında 15 bin kat pahalılanmıştır. Son 8 yıl zarfında 125 kat pahalılanmıştır. Her devalüasyon kararı, Türkiye’yi 10 yıl geriye götürmektedir. Türkiye’nin ekonomisi, bu acı durumu hak etmemiştir. Yanlış ekonomi ve para politikaları, Türkiye’nin önünü tıkamıştır. Ki: bu acı tablonun yaratılmasında, sizin de büyük payınız vardır. Öyle inanıyorum ki;

Sabancı Grubu, Koç Grubu, Çukurova Grubu, Doğuş Grubu bir araya gelse ve Türkiye’nin istikbali için ittifak etse; Türkiye’nin ekonomisi, 5-6 ay zarfında düzelir ve halkı bezdiren rant olgusu ortadan kalkar. Bu sayede, iç ve dış borç bataklığı da kurutulur. Çünki; Türkiye’nin iç borca ve hele böylesine yüksek miktardaki bir iç borca hiç ihtiyacı yoktur. İç borçlar, Kur- Faiz makasında rant sağlamak için yaratılmıştır. Kurulacak ittifakın ilk ayağı şu olmalıdır:

Herkes dışarıda tuttuğu paraları Türkiye’ye getirmelidir. Herkes, sıcak para rantından vazgeçmelidir. Merkez Bankası, döviz ticaretine son vermelidir. Tahtakale ve döviz büfelerinin etkinliği ortadan kaldırılmalıdır. Gelişmiş Batı ülkelerinin dahi uygulamadığı tam konvertibilite sevdasından vazgeçilmeli ve Türk parasının hakimiyeti sağlanmalıdır.

Aksi halde;

Bu çarpık sistem devam ettiği sürece, hiçbiriniz varlıklarınızı koruyamayacak ve yabancı şirketlerin boyunduruğu altına gireceksiniz. Dolayısıyla Türkiye’ye yazık olacaktır.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı
0216-4181726


Not: Yalnız Türkiye’de değil; bütün dünyada para efendisini kaybetmiş ve spekülâtif hareketlerin peşinde koşup rant sağlayan ihtiraslı ve ahlakı dışlamış kişilerin eline geçmiştir. Bu gerçek karşısında Türkiye için çıkış arayanlar, her sabah, “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi”ni okumalıdırlar.

Ayrıca; tarım ve hayvancılığa herkes dikkat etmelidir. Zira; tarım ve hayvancılığını geliştiremeyen ülkelerin, gerçek anlamda sanayileşmeleri mümkün değildir. Kendi kendisini besleyemeyen milletlerin de, büyüklük iddiasında bulunmaya hakları yoktur. Gelişmiş Batı ülkeleri her yıl 360 milyar dolarlık sübvansiyonla tarım kesimini desteklerken; Türkiye’nin, yok denecek orandaki tarım sübvansiyonlarının, ekonominin kamburu olarak kabullenilmesi;
aklın, mantığın, ilmin kabul edebileceği bir husus değildir.

Örnek ortadadır:

Türkiye, 1980’den önce 1 milyon tonun üstünde pamuk üretirken, Yunanistan 150 bin ton pamuk üretiyordu. Yunanistan’ın bugünkü pamuk üretimi 450 bin tona yükselirken, Türkiye’nin pamuk üretimi, 650 bin tona gerilemiştir. Gelecek yıl, daha da azalacaktır.

Hiç yorum yok: