Sayın Bülent Eczacıbaşı
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı
İstanbul 27.12.2000
Konseyin son toplantısında yaptığınız konuşmanızın basına yansıyan bölümlerini dikkatle okudum.
Teşhis ve uyarılarınızda haklısınız. Ama; “Bugüne kadar neredeydiniz?” dersem, ben de haklılık kazanırım. Zira Türkiye, 20 yıldan beri yanlış ekonomi ve para politikaları ile idare edilmektedir. DÖVİZ-FAİZ-BORSA üçgeninde yaratılan ve “Saadet Zinciri” olarak adlandırılan çarpık bir rant sistemi, reel ekonomiyi yere sermiş ve Türkiye’yi iç ve dış borç batağına saplamıştır. Tabir caizse Türkiye, finans ve bankacılık kesimiyle,
ekonomiyi istek ve çıkarları doğrultusunda yönlendirmesini başaran ve idareleri baskı altında tutabilen 15-20 holdinge esir edilmiştir. Kur-faiz makasına dayandırılan bu sistemle, Türkiye’nin önü tıkanmıştır.
Ne yazık ki; bu çarpık sistemden yararlananlar ve ülkenin varlığını aralarında bölüşenler, seslerini çıkarmamış ve bu sistemin yaşatılması için ellerinden gelen gayreti esirgememişlerdir. Sıcak para rantının bir gün ülkeyi yakacağı ve çaresiz duruma düşüreceği bilinirken; ekonomiyi, sadece bir finans olayı olarak algılayan ve kabullenen paralı kesim, sessizliğe bürünerek, ülke kaynaklarının ziyan olmasını görmezden gelmiştir.
Bu bakımdan sizleri, şikâyetlerinizden dolayı haklı bulmuyorum. Çünkü; henüz daha, gerçekleri görebilmiş ve çare üretecek duruma gelmiş değilsiniz.
Dikkatlerinize sunuyorum:
1- 20 yıl zarfında Amerikan doları, Türk parası karşısında 9000 kat değer kazanmıştır. Ve çare arayanlar ise; hala, “Kur, baskı altında tutulmaktadır.” diyerek feryat etmekte ve Tl.’nin değer kaybetmesini istemektedirler. Merak ediyorum:
Türk ekonomisi çok mu kötüydü ki; Tl. devamlı olarak değer kaybetti? Eğer ekonomi kötü idiyse; Türkiye, 20 yıl zarfında milli gelirini, 45 milyar dolardan, 210 milyar dolara nasıl çıkardı? Bunun anlamı açıktır:
Türkiye’de, yanlış kur politikası izlenmektedir.
2- Merkez Bankası’nın 12 Mayıs 2000 tarihli verilerine göre uluslar arası döviz rezervimiz, 37 milyar 194 milyon dolardır. Dağılımı şöyledir:
Ticari bankalarda 12.905 milyar dolar.
Merkez Bankasında 24.194 milyar dolar.
Merkez Bankasının aynı tarihli verilerine göre ise, döviz mevduat hesaplarının toplamı
58 milyar 908 milyon dolardır. Dağılımı şöyledir:
Ticari bankalarda 48.887 milyar dolar.
Merkez Bankasında 10.020 milyar dolar.
Bu verilere göre;
Sistemin döviz açığı 21.613 milyar dolar,
Bankalar sisteminin döviz açığı............................ 35.982 milyar dolardır.
Soruyorum:
Bu denli büyük bir döviz açık pozisyonlarının mevcut olduğu bir sistemde; ekonomi nasıl düzelir ve kim düzeltebilir? Bu çarpık sistemin ortadan kaldırılması için, paralı kesimin sorumluluk yüklenmesi ve fedakârlıkta bulunması gerekmez mi?
3- Kasım 2000 tarihi itibarı ile toplam banka mevduatı,45 katrilyon 755 trilyon liradır. Bu
toplam mevduatın sadece %5’i, vadesiz mevduattan oluşmuştur. % 95’ i, vadeli mevduattır.
Soruyorum:
Bu denli büyük oranda kaydi para üreten bir bankacılık sistemimiz varken; ekonomiyi, kim ve nasıl düzeltecektir? Bu çarpıklığın ortadan kaldırılması için paralı kesime sorumluluk düşmez mi?
Bankacılık sistemimizle ilgili bir çarpıklık daha:
Aktif toplamı 72 katrilyon liraya ulaşan bankacılık sistemimiz, topladığı 45 katrilyon liralık mevduata karşı, 20 katrilyon lira kredi plase etmiştir. Topladığı mevduatın % 50’sini, Devlet İç Borç senetlerinde, yani, sıcak para hareketinde kullanan bir bankacılık sistemiyle Türkiye, nasıl düze çıkabilir? Paralı kesim dayatınca, kriz çıkmaz mı? ( sizlerin kriz olarak ifade ettiği olay; bana göre, paralı kesimin dayatmasıdır. Ve doğru bir teşhistir.)
4-1980 yılında Türkiye’nin iç borç stoku. 100 milyon dolardı. Bu borç, 1987 yılı başında 4.6 milyar dolara ulaşmıştır. 1987 başından bu güne kadar anapara ve faiz ödemesi adı altında 416 milyar dolar ödeme yapıldığı halde; hala, 55 milyar dolar iç borç stokumuz mevcuttur. Kur-faiz makasında tanzim edilen ve tamamen sıcak para hareketine dayanan bu sistemde, Devlet iç borç senetlerine yatırım yapanlar, dolar bazında net, yıllık yüzde 45 oranında kazanç sağlamışlardır. Bu tatlı rantın cazibesi, hiç gereği yokken bir içborç bataklığı yaratmıştır. Bu tatlı ranttan, TÜSİAD üyeleri de, alabildiğine yararlanmıştır. Rantın cazibesi, bu çarpıklığın konuşulmasını engellemiştir. Hiçbir TÜSİAD üyesi, “Üretmeyen veya yeterli seviyede üretim yapamayan ekonomilerde pozitif reel faiz uygulaması, eninde sonunda bankacılık sistemini batırır ve ekonominin bütün dengelerini bozar.” şeklindeki gerçek iktisat kuralını görememiştir.
Soruyorum:
Bu çarpık ve tamamen paralı kesimin çıkarlarına hizmet eden sistem yaşatıldığı sürece; Türkiye ekonomisini, kim ve nasıl düzeltecektir? Düzelmesi için, paralı kesimin fedakârlığı ve sorumluluğu gerekmez mi?
Sayın Eczacıbaşı;
Türkiye, büyük ve güçlü bir ülkedir. Gücünün kanıtı ise; 20 yıldan beri süregelen yüksek oranlı enflasyona dayanabilmiş olmasıdır. Eğer Türkiye, iyi idare edilseydi ve paralı kesim sorumluluk taşıyarak üzerine düşeni yapsaydı; hiç şüphesiz Türkiye, bugün Avrupa para piyasasının hâkimi olurdu. Bugün dünya üzerinde; kendi kendine yeterli, başkalarına muhtaç olmaktan kurtulmuş ve dünya üzerinde kurulan her masaya eşit ağırlıkta oturmasını başaran, güçlü ve müreffeh bir Türkiye olurdu.
Henüz vakit geçmiş değildir. Türkiye, bunu yine başarabilir. Bunun da şartları vardır. İşte şartları:
1-Her kurum ve kuruluş ve her fert, ANA KAİDELERE ve ANA BAELGELERE göre işleyen bir REJİM ve işleyen bir DEVLET arayışında olacak!
2-Her kurum ve kuruluş ve herkes, REJİME ve DEVLETE sahiplilik BİLGİ ve ŞUURU taşıyacak!
Maksadımı anlatabildiğimi zannediyorum.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı
0216-4181726
4 Şubat 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder