7 Şubat 2009 Cumartesi

Göstermelik demokratlar.

Sayın Hasan CEMAL
Milliyet Gazetesi yazarı 7 Şubat 2009

Sayın CEMAL;

4 Şubat 2009 tarihli ve “Demirel haklı, ödetebilirler Türkiye’ye, ama, Nasıl?...” başlığını taşıyan yazınızı okudum.

Ne kadar saçmaladığınızı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni acz içersinde göstermek için elinizden geleni yaptığınızı kayıt düşmek için bu yazınızı, aşağıya aynen aktarıyorum.

Lütfen, hislerden âzâde ve kendi iradenizi ortaya koyarak bir de siz okuyunuz:

“Demirel, Erdoğan’ın Davos çıkışıyla ilgili olarak, “Uluslararası meselelerde birtakım faturalar çıkar ve keserler faturayı, farkında bile olmazsın” demiş...Haklı Demirel.Kaç kere gidip geldiği için, kendi hayat tecrübesiyle sabit olan bu siyasal gerçeği çok iyi biliyor. Böyle bir tedirginliğin izleri yalnız Demirel’de değil, iş dünyasıyla basında, diplomatik çevrelerimizde de var.Evet, fena ödetebilirler.Ama nasıl, hangi koşullarda?Eğer ekonomik reformlara yan çizer de, Türkiye’yi 1970’lerdeki gibi 70 sente muhtaç edersen...Fena ödetirler tabii.Dış kredi musluklarını 1970’lerdeki gibi kısmaya başladıkları vakit bir anda elin kolun bağlanır.Eğer Kıbrıs sorununu çözmezsen, Kıbrıs’ta çözümün değil de sorunun yanında olursan, türlü çeşitli hesaplarla çözümsüzlüğe oynarsan...Fena ödetirler tabii.1970’lerdeki gibi Türkiye’ye silah ambargosu da koyarlar, Türkiye’nin altınlarını da rehnederler, elinden bir şey gelmez.Eğer Türkiye’nin demokrasi ve hukuk sorunlarını dert edinmezsen, askeri otoritenin seçilmiş sivil otoriteye tabi olması gerçeğini yıllar yılı görmezlikten gelirsen...Fena ödetirler tabii.12 Mart 1971’de ya da 12 Eylül 1980’de olduğu gibi, Türkiye bir sabah vakti yine tank sesiyle uyandığında, Pentagon’un uçsuz bucaksız loş koridorlarından, “Nihayet yaptı bizim çocuklar!” diye sevinç çığlıkları kulağına çalınır ama çaresiz kalırsın.Eğer Kürt sorunu onca yıl askerin tekelinde kalır ve sen de bu sorunu yalnız terör ve yoksulluk olarak görmeye devam edersen... Meselenin insan hakları, hukuk ve demokrasi boyutlarına gözlerini kapamaya devam edersen...Fena ödetirler tabii.Aş ve iş sorununu çözmek için, Türkiye’yi kalkındırmak için gerekli kaynaklar özellikle 1980’lerden itibaren Güneydoğu ve Ege’de silahlanmaya harcanırsa, birden kendini öylesine bir kısır döngüde bulursun ki, dışarıya karşı elin kolun bağlanır, şaşırır kalırsın.Evet, fena ödetirler.Siyaset sahnemizde bu acı gerçeği, Türkiye’nin 70 sente muhtaç hale geldiği dönemi ve 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü Başbakan olarak yaşamış olan Sayın Demirel’den daha iyi bilen biri herhalde yoktur.Kısacası:Eğer ayakların yere sağlam basmıyorsa...Sorunlar yumağıyla baş edemiyorsan...Yumağı çözmek için önce hangi ucu çekeceğini bilemiyorsan...Bir ‘oyun plan‘ın yoksa...Demokrasiydi, hukuk devletiydi, özgürlükler düzeniydi, insan haklarıydı hiç derdin değilse...Günlük deyişle:Evinin içi çok dağınıksa...İşte o zaman, hiç kuşkun olmasın, faturayı bir anda keserler!Dün Demirel’e kesmişlerdi.Hem de kaç kez.”

Sayın CEMAL;

Evvelâ, bildiğiniz halde örtmeye çalıştığınız şu gerçekleri tekrar hatırlatmak istiyorum:

1-Türkiye, zaman, zaman sıkıntılı durumlara düşmüştür. Ama; hiçbir zaman 70 sente muhtaç olmamıştır. 1975 yılında, HAC konusunda yapılan tartışmalar üzerine Demirel’in, “70 sente de muhtaç olsak bu HAC Fârizası yerine getirilecektir” sözlerini, konuyu çarpıtacak şekilde Türkiye’yi, 70 sente muhtaç kalmış gibi gösterenler, aynı yıl, Türkiye’nin Afşin-Elbistan Termik santralleri için 20 yıl vadeli 1 milyar 400 milyon dolar dış kredi sağladığı gerçegini, her nedense görmezden gelmişlerdir. Ki; 12 Eylül 1980’de bu projenin A ve B üniteleri, elektrik üretiyordu. 12 Eylül 1980’den sonra gelen idareler, bu projenin C ve D ünitelerinin inşasını başaramamışlardır.

2-1974 Kıbrıs Barış Harekâtı gerçekleştirilmiştir. Bu harekâtı haklı sebeplere dayanarak gerçekleştirdiğimiz bilinmesine rağmen ABD, 3 Mart 1975 tarihinde Türkiye’ye ambargo kararı almış ve uygulamaya koymuştur. Bu ambargoya rağmen Türkiye yoluna devam etmiş ve kimseye karşı eğilmemiştir. Her şeye ve her zorluğa rağmen hedefindeki projeleri gerçekleştirmiştir. İşte örnekler:

1965 yılında 4,5 milyar kilovat/saat olan elektrik enerjisi üretimini, 40 milyar kilovat/saate, 4milyon ton olan çimento üretimini 22 milyon tona; 1 milyon ton olan rafineri kapasitesini 36 milyon tona; 280 bin ton olan sıvı çelik üretimini 7 milyon tona çıkaran; hiç olmayan Petro-kimya tesisleriyle, saymakla bitiremeyeceğimiz sanayi tesislerini ve hizmete sunduğu altyapı tesislerini, 12 Eylül 1980 idaresine devreden iktidarları kötülemek, aslında, bu ülkeye yapılabilecek en büyük fenalıktır.

Merak ediyorum:

Bunları gerçekleştiren Türkiye’nin, 70 sente muhtaç olduğu söylenebilir mi?

3-Demokrasiye gelince:

Bazı noksanlıklarına ve bazı kesimlerin hazımsızlıklarına rağmen 12 Eylül öncesi Türkiye, 12 Eylül 1980 sonrasına nispetle çok daha HÜR VE DEMOKRAT bir ülkeydi. Halk, sistemin içindeydi ve söz sahibiydi. Asıl 12 Eylül 1980’den sonra Türkiye’de, halkı sistemin dışına iten ve siyasi parti liderlerini “SEÇİLMİŞ DİKTATÖR” konumuna getiren “GÖSTERMELİK BİR DEMOKRASİ” hüküm sürmektedir. Bu modelde DEVLET, tanınmaz hale gelmiştir ve DEVLETİ, bir PARTİ DEVLETİ haline getirmek isteyen, şişirilmiş şöhretler, KEYFİ İDARELERİYLE dâimâ, halkı aldatmışlardır.

4-Hiçbir zaman tasvip etmediğim ve olmaması gereken 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askerî müdahalelerine gelince:

Bugün, gerçekte var olmayan demokrasi havarisi kesilenler, DEVLETİ, sokağa mağlûp ettirmek için o günlerde meydana getirilen ve başkaları tarafından yönlendirilen PROVOKASYONLARIN içinde yer almışlardır. En başta siz, başkalarının bu hedeflerine hizmet etmediniz mi? Vaktiyle var olan demokrasiyi yıkmak için görev üstlenenler, acaba bugün, hangi hedefe bağlı kalarak, gerçekte olmayan bir demokrasiyi savunmak için, Türkiye’nin geçmişini inkâr etmektedirler? Aslında hedef bellidir: TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ’Nİ yıpratmak ve tahrik etmektir. Belki de, bir darbenin yapılmasını sağlamaktır.

5-Kürt, Ermeni, Kıbrıs, Avrupa Birliği sorunlarına gelince:

Geçmişte Türkiye’yi yönetenler, bu konularla ilgili olarak hangi yanlışı yaptılar?

Soruyu, şu şekilde de sorabilirim:


Size göre bu konuların çözümü nedir?

Ermenilerin iddialarını ve isteklerini tanıyalım mı?
Kıbrıs’tan vaz mı geçelim? Avrupa ülkelerinin bitmek, tükenmek bilmeyen isteklerine boyun mu eğelim?
Türkiye’nin bölünmesine razı mı olalım?

En önemlisi;

Siz: ABD’nin, İngiltere’nin, İsrail’in ve Avrupa Birliği’nin, Türkiye üzerinde emellerinin olduğunu; Türkiye’nin üniter yapısını bozarak, Türkiye’yi bölmek için çalıştıklarını bilmeyecek kadar bilgisiz ve duyarsız olabilir misiniz? Siz; Büyük Ortadoğu Projesi’nin olmadığını söyleyebilir misiniz?

Yoksa siz; salaklıkla, hainlik arasında çok ince bir çizginin olduğunu fark edemeyen ve hangi akla hizmet ettiğini anlayamayan bir toplum yapısı oluşturmak için mi gayret ediyorsunuz?

Bu sözlerime, tepki göstereceğinizi tahmin ediyorum. Çünkü; sizi, hiçbir zaman gerçek bir demokrat kabul etmedim. Gerçek bir demokrasinin hem var oluş sebebi ve hem de teminatı olan ve gerçekte, bu görevini unutan basının mensubu olduğunuz için, demokratik haklarını kullanan bir vatandaş olarak, uyarmak gayesiyle bu mektubumu yazdım ve bundan sonra da yazmaya devam edeceğim.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: