Sayın Mehmet Ali BİRAND
Posta Gazetesi Yazarı
İstanbul 27 Şubat 2009
Sayın BİRAND;
26 Şubat 2009 tarihli ve “TÜRK, İSTEDİĞİNİ ELDE ETTİ” başlığını taşıyan yazınız okudum.
Tahmin ettiğiniz gibi; böyle bir yazı yazdığınız için, size çok kızan bir okuyucunuzum. Türkiye’yi bölmeye çalışmayabilirsiniz, Kürtçülük yapmayabilirsiniz. Ama; Türkiye’yi bölmeye çalışanlarla, Kürtçülük yapanları da, görmezden gelemezsiniz!
Ahmet Türk’ün, TBMM gurup toplantısındaki konuşmasının bir bölümünü KÜRTÇE yapması, doğal bir gelişme değildir. Bu davranışının, AKP ile DTP arasındaki siyasi bir yarışla da ilgisi yoktur. Bu olay, doğrudan doğruya başkaları tarafından sahneye konan bir provokasyondur. Hedef de bellidir: Türkiye’yi germek, Türk-Kürt düşmanlığını aşılamak ve Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni tahrik etmek. Unutmayınız ve bildiğiniz şu gerçeği ifade etmekten çekinmeyiniz:
Doğu ve Güneydoğu'muzdaki siyaseti, BARZANİ ve TALABANİ vasıtasıyla, ABD, İNGİLTERE ve İSRAİL şekillendirmeye çalışmaktadır.
Sorun, Kürtçe sorunu değildir ve Kürt kökenli vatandaşlarımızın ilgi alanında da değildir. Zira; lehçe ve kelime farkları sebebiyle, birbirleriyle konuşamayan Kürt kökenli vatandaşlarımızın çoğunlukta olduğunu, herkesten çok siz bilmektesiniz. Ve ayrıca; Bölgeye yeşilkart, erzak, para ve kömür dağıtmaktan başka önemli bir yatırım yapmayan veya yapamayan Başbakan Erdoğan’ın, prestijinin artmasının gerçek sebeplerini ve PKK’nın niçin yaratıldığını göremeyecek ve bilemeyecek derecede bilgisiz olamazsınız.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi dili Türkçe’dir ve öyle de kalmalıdır. Milletvekilleri, Anayasa’ya sadık kalacaklarına dair yemin etmişlerdir. Kaldı ki; Kürt kökenli milletvekilleri, her partide vardır. İktidar partisine mensup bazı Kürt kökenli milletvekilleri, bakandır.
Yazınızın bir bölümünde belirttiğiniz gibi Fransa’da, Fransızcadan; İspanya’da, İspanyolcadan başka bir dil kullanılamaz. ABD’de de, İngiltere’de de, Almanya’da da, Yunanistan’da da, başka bir dil kullanılamaz. Hepimiz şahit olduk ve gördük:
Barak Obama yemin ederken, ULUS DEVLET vurgusunu defalarca tekrarladı. Amerika’da hiç kimse de, buna karşı çıkmadı.
Sayın BİRAND;
Devletin, Kürt vatandaşlarımıza baskısı yoktur. Hiçbir hakları kısıtlı değildir. 12 Eylül İhtilâli’nden sonra, Kenan Evren’in kişisel bir hatası yüzünden Kürtçe konuşmanın yasaklanmasını, DEVLETE yüklemenin anlamı yoktur ve bu sorun zaten aşılmıştır.
Doğrudur:
Doğu ve Güneydoğu’da bulunan Kürt kökenli vatandaşlarımız, baskı altındadır ve hakları kısıtlıdır. Ama; bunun sebebi devlet değil; feodal yapının getirdiği ağalık, aşiret yapısı ve tarikat oluşumudur. Kürt kökenli bir vatandaşımız, ağasını, aşiret reisini ve tarikat liderini şikâyet edemez ve hakkını arayamaz. Şikâyetçi olur veya hak aramaya kalkışırsa; başına gelmedik dert ve belâ kalmaz. Halk, siyasî tercihlerinde dahî hür değildir ve feodal yapının esîridir. Kadınları ve kızları, köle muamelesi görmektedir,
Şayet siz; Kürt kökenli vatandaşlarımızın haklarını samimi olarak savunuyorsanız; evvelâ, Ahmet Türk’ten hesap sorunuz. Onlardan, feodal yapının kaldırılması için çalışmalarını isteyiniz. Ve kime ve hangi maksatla hizmet ettiklerini araştırınız ve hattâ, hesaba çekiniz. Her konuşmasında “Halkımız” dediği Kürt kökenli vatandaşlarımızı, hür iradelerinin tecellisini sağlayacak şekilde serbest bırakmalarını ihtar ediniz.
Bunları yapmaz ve “Kürt sorunu” adı altında yaratılan sorunu, gerçek boyutları ile Türkiye’nin gündemine getirmezseniz: dâimâ size kızacağım ve Türkiye’yi bölmeye çalışanlarla ve Kürtçülük propagandası yapanlarla birlikte hareket ettiğinize inanacağım. Zira;
Türkiye, DIŞ HUSUMETLERE maruzdur. Tehlikeli ve Türkiye’nin ÜNİTER YAPISINI hedef alan bu BÜYÜK HUSUMET, ancak ve ancak millî birlik ve beraberlikle bertaraf edilebilir.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı.
0216-4181726
27 Şubat 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder