1 Mart 2009 Pazar

28 Şubat Olayı ve bugün

Sayın Tevfik Diker; 1 Mart 2009



Erbakan Hükümetini yıkmak ve yeniden Çiller'in başbakanlığını sağlamak için ABD, İngiltere ve İsrail'in planlı bir şekilde hareket ettikleri bilinen bir gerçektir. Ama; bu çalışmaların içine Genelkurmay'ı dahil etmek yanlıştır. 28 Şubat'a geliş süreci incelenirse, görüşlerimin doğruluğu anlaşılacaktır. Şöyle ki:

1-1995 seçimlerinden sonra Erbakan'la Yılmaz'ın hükümet kurma çalışmaları başlayınca Tansu Çiller, ortalığı velveleye verdi ve Refah Partisi'ni PKK'dan daha tehlikeli ilân ederek Mesut Yılmaz'a "Bir koltuk uğruna memleketi karanlığa gömme." diye çağrıda bulundu.

2- Anayol Hükümeti, Yılmaz'ın Başbakanlığı'nda kuruldu. TBMM'ne Tansu Çiller'in yolsuzluk dosyaları gelince; Çiller, aklanma şartı ile gizliden gizliye Erbakan’la hükümet kurma çalışmalarını başlattı. Tam bir mutabakat sağlanınca, Anayol Hükümeti yıkıldı. Bu süreçte en önemli rolü, Refah Partisi oynadı.

3-Refahyol Hükümeti kurulurken yapılan protokolün gizli bir maddesi vardı. Bu maddeye göre; bir yıl zarfında bir erken seçim söz konusu olursa Erbakan istifa edecek ve Çiller'in Başbakanlığında seçime gidilecekti.

4-Hükümet kurulur kurulmaz Çiller plânını uygulamaya koyarak ve Meral Akşener vasıtasıyla, vaktiyle Erbakan'ın konuşmalarına ait olan kasetleri basına servis etmeye başladı. Yabancı istihbarat birimleri de bu hususta yardımcı oldu.

5-Diğer taraftan başta Şevki Yılmaz olmak üzere bazı Refah Partili Milletvekilleri Meclis'te ve gittikleri yerlerde ölçüsüz konuşmalar yapmaya başladılar. Kayseri Belediye Başkanı ve Sultanbeyli Belediye Başkanı Resmi Bayramlarda Lâiklik, Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı söylemleriyle ortalığı germeye başladılar.

6-Başbakan Erbakan, askerlere verdiği davetlerde içki yasağı koyarak tartışmalara sebep oldu. Dış gezilerde ölçüsüz davranışlarda bulunarak, lüzumsuz tartışmalara sebebiyet verdi. Tarikat liderlerine Başbakanlık Konutunda verdiği yemek, bardağı taşıran damla oldu. Tarikat liderlerinin bu yemeğe kisveleriyle katılmaları ,önceden hazırlanan bir provokasyondur.

7-Erbakan'dan ve Refah Partisi'nin üst seviye yöneticilerinden destek alan Sincan Belediye Başkanı ölçüyü iyice kaçırarak, ortalığın iyice gerilmesine sebep oldu. Susurluk'ta meydana gelen kazadan sonra yabancı istihbarat servisleri düğmeye bastılar ve bu sebeple Çiller ile Erbakan'ın arası iyice açıldı.
Çiller, Kafaya koymuştu: Meydana gelen gerginliklerden istifade ederek, tekrar Başbakan olacaktı.

8- Tabii, Hükümet kurulduğu andan itibaren meydana gelen olaylar ve provokasyonlar, Genelkurmay dışında Garnizonları germeye yetmişti. Kuvvet ve Kolordu Komutanları, sıkıntıya düşmüşlerdi. İşin başından beri gelişmeleri dikkatle izleyen Genelkurmay ve bilhassa Genelkurmay Başkanı, Bir darbe ortamının yaratılması için çalışanların faaliyetlerini gayet iyi teşhis etmişlerdi. Karadayı, bu gerginliğin giderilmesi için Cumhurbaşkanı Demirel'in devreye girmesini istiyor ve bu hususta Demirel'i bilgilendiriyordu. Hatta Şubat 97 başında Demirel' e Genelkurmay’da bir brifing verilmişti.

9- Konular, 28 Şubat'taki Milli Güvenlik Kurulu'nun gündemine taşınarak tartışıldı. Gayet gergin geçen bu toplantı sonunda alınan kararlar, kamuoyuna duyuruldu ve Hükümetin gerekenleri yapması istendi. Başlangıçta Erbakan, toplantı zaptını imzalamadı. Demirel, o gün Toplantıda, Erbakan'ı zorlamadı ve Erbakan'ı ikna edeceğine güvenerek işi, zamana bıraktı. Nitekim Erbakan 2 gün sonra Kararları imzaladı. En önemli madde, temel eğitimin sekiz yıla çıkarılması kararı idi.

10-Bu durumdan Çiller hiç memnun olmadı. Çünkü O, Erbakan'ın hemen istifa edeceğini ve Başbakanlık koltuğuna kendisinin oturacağını umuyordu. Bu sebepten dolayı Çiller, hükümet çalışmalarını aksatmaya ve zorlaştırmaya başladı. Diğer taraftan da, İçişleri Bakanlığı vasıtasıyla askerleri rahatsız edecek teşebbüslerde bulunuyordu. Çünkü, ABD'ye güveni tamdı ve bu sayede tekrar Başbakan olacağını zannediyordu.

11- Bu dönemde Erbakan'a ait kaset savaşları, hızını arttırmıştı. Çiller, Erbakan'a istifa etmesi için baskılarını sürdürüyordu. Erbakan, sebebini iyi bilmediğimiz baskılar karşısında, en nihayet 13 Haziran 1997 tarihinde istifa etti ve istifa mektubunu Cumhurbaşkanı'na sunarken, yeterli desteği bulduklarını ve hükümet kurma görevinin Çiller' e verilmesini talep etti. Gelişen olaylar, askerleri daha da germişti ve rahatsızlık, had safhaya ulaşmıştı.

12-Cumhurbaşkanı Demirel, yeni hükümeti kurma görevini, Mesut Yılmaz'a verdi. Burada bir soru sorulması gerekir. O da şudur: "Hükümet kurma görevi Tansu Çiller'e verilseydi ne olurdu?". Bana göre, muhakkak surette bir darbe olurdu. Çünkü, ABD, yeniden şekillendirmek istediği Ortadoğu Projesi için bir darbe hedefliyordu. 28 Şubat'ta, Genelkurmay'ın geleceği ve isteneni gören politikası, bunalımı, darbesiz atlatmamıza sebep olmuştur. Bu gerçeği, bilâhare Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, "Demirel gibi bir Cumhurbaşkanı olsaydı; hiç şüphesiz, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül müdahaleleri meydana gelmezdi" sözleriyle belirtmiştir.

Akıl sahipleri düşünmelidirler:

Bir darbe niyeti olsaydı askerler, bunu, 28 Şubat'ta gerçekleştirirlerdi. Milli Güvenlik Kurulu Kararları, Erbakan'ın istifasını sağlamak için olsaydı; Erbakan, 1 Mart günü istifa etmek zorunda kalırdı. Erbakan 3,5 ay sonra istifa ettiğine göre herkes, bu 3,5 aylık zaman zarfında olup, bitenleri araştırmalı ve Çiller'in üstlendiği rolü bilmelidirler.

Karadayı’nın Basına yansıyan "Erbakan’ı ikna etmek için çok uğraştım." sözleriyle "Cumhurbaşkanı Demirel'le gayet uyum içindeydik" sözlerini bir darbeye yorumlamak, hala Türkiye'yi bir darbe ortamına sürüklemek isteyenlerin (askerlerin dışında) ekmeğine yağ sürer. Zaten, Türkiye'ye husumet besleyen iç ve dış odaklar, Türkiye’yi bir darbe ortamına sürüklemek istemektedirler. 28 Şubat'ı bahane ederek, tekrar tekrar bu sürecin bir darbe olduğunu söyleyenler ve yorum yapanlar; hiç şüphesiz, Türk Silâhlı Kuvvetleri'ni hedef almışlardır. Maksatları da Türk Silahlı Kuvvetleri'ni tahrik ederek, bir darbe ortamını yaratmaktır. ABD, İngiltere ve İsrail, bir darbe vukuunda Türkiye'nin bir iç savaşa sürükleneceğini hesap etmektedirler ve bunu sağlamak için çalışmaktadırlar.

Türk Silahlı Kuvvetleri, böyle bir oyuna düşmeyecek kadar tedbirlidir ve olayları gayet iyi izlemektedir. Ama; Orduya yönelen saldırılara da aklıselim sahiplerinin sessiz kalmaları doğru değildir. Orduyu hedef alanların durumları bellidir ve kimlikleri de bilinmektedir.

Şimdilik bu kadar
.
Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: