17 Mart 2009 Salı

Görülmek istenmeyen gerçekler.

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genelbaşkanı
Ankara 1 Aralık 2004


Sayın BAŞBAKAN;

Belirttiğiniz gibi ülkemizde, “Bürokratik oligarşi” vardır ve bu durumdan siyaset adamlarının şikâyete hakları yoktur. Zira; bürokratik oligarşiyi, devlet katında çalışanları “Bizden olanlar ve bizden olmayanlar” şeklinde tasnife tâbi tutan SİYASET ADAMLARI yaratmıştır.

Bu ayırım, ehliyet ve liyakati dışlamış; dâimâ, “Evet Efendim!” diyen yalaka dalkavukları, ön plâna çıkarmıştır. Neticede; yüksek ahlâk ve faziletin kıymeti kalmamış ve insan karakterinin süflî yönlerini istismar eden alçak karakterli uşaklar himaye edildikleri için, boş buldukları meydanda, istedikleri gibi at koşturmuşlardır. Siyasî tarihimizin 33 yılı, bu gerçeğin acı örnekleriyle doludur. Ki; “Siyasî oligarşi” yaratıcılığının müsebbibi, 12 Mart 1971 muhtırasından sonra kurulan “Beyin takımı” hükümetidir. 1983 seçimlerinden sonra ise, iş, zıvanadan çıkmıştır.

Açık kalplilikle ifade ediyorum: iktidarınız da bu hususta, masum değildir.

Konuşmanızın bir bölümünde, “Doğrudan gelir desteğini alırsın, mazot desteğini alırsın. Bu millet, yatıp, kalkıp, size mi çalışacak?” tarzındaki ifadenizi ise, bir talihsizlik olarak değerlendiriyorum. Zira;

Bu ülkenin en mağdur insanları, çiftçiler ve köylülerdir. Bu mağduriyet sebebiyle de ülkemizde, tarım ve hayvancılık yere serilmiştir. Devletin destekleri; hayalisi de dâhil, ithalât ve ihracatçıya akıtılmıştır.

Kaynak Kullanımı ve Destekleme Fonuna (KKDF) kesilen paralarla (Ki; bunlar, bankalardan kredi kullanan zordaki vatandaşlarımızdan zoraki kesilen paralardır.), KDV ve vergi iadelerini hesaplayanlar, bu gerçeği net bir şekilde görürler. Hele; Türkiye’nin iç borca ihtiyacı yokken, KUR-FAİZ makasında şekillendirilen bir modelle İÇ BORÇ CANAVARI yaratanlara aktarılan DEVLET KAYNAKLARI, dudak uçuklatır.

Sayın BAŞBAKAN;

Doğruları bulmak iktidarların görevidir. Ekte; DÜNYA BANKASI’nın bir raporundan alıntıları, tetkiklerinize arz ediyorum:

Dünya Bankası’nın 9 Mart 2004 tarihli Raporundan alınmıştır:

1-2004 yılı itibariyle Köylü nüfusumuz, 24 milyondur. Yani, 3 kişiden biri, köyde oturmaktadır. Konuya tarım nüfusu olarak bakılırsa bu sayı, 32 milyona çıkar. Yani; Türkiye’nin yüzde 45’i, tarımla uğraşmaktadır. Buna karşılık; tarımın millî gelirden aldığı pay, son üç yıl içinde yüzde 15’ten, yüzde 13’e gerilemiştir.

2-Rapora göre; üç yıllık program sürecinde çiftçilere yapılan malî destek, 4.3 milyar dolar gerilemiştir. Yani, azalmıştır.

3-Dünya Bankası övünerek, bu üç yıl içinde, starımsal gelirlerin reel olarak yüzde 16; tarım fiyatlarının reel olarak yüzde 13 gerilediğini açıklamaktadır.

4-Yine, program süresince gübre sübvansiyonları, yüzde 50 azalırken, gübre fiyatları ikiye katlanmıştır.

5-Aynı dönemde ekili alanlarda, 450 hektarlık bir azalma olmuştur.

6-Türkiye, OECD ülkeleri içinde tarımını en az destekleyen ülke konumuna düşürülmüştür.

Bu RAPORDAN çıkan anlam şudur:

Türkiye, köylü için çalışmamıştır. Aksine köylü, başkaları için çalışmıştır. Bugünkü iktidar ve bundan önceki iktidarlar, şimdiye kadar işçi, memur ve köylüye KEMER SIKTIRMIŞTIR. Buna mukabil iktidarlar, devlete borç verenlere YÜKSEK FAİZ ödemişlerdir. Yani; halkın yüzde 90’ı, yüzde 10’u için çalışmıştır.

Şu gerçek unutulmamalıdır:

TARIM ve HAYVANCILIĞINI geliştiremeyen ülkelerin SANAYİLEŞME ve BÜYÜME şansları yoktur. Kendi kendisini besleyemeyen ülkelerin, BÜYÜKLÜK iddia etmeleri de mümkün değildir.

Bir ülkenin dağları, yaylaları et, süt ve yün deposudur. Ovaları ise; sanayinin bitmez, tükenmez, en sağlam kaynağıdır. Halkın satın alma gücünün yükseltilmesi için, vazgeçilemez en önemli kaynaktır.

Değerlendirilmesi dileklerimle arz ederim.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: