28 Mart 2009 Cumartesi

Firavunluk neşesi.

Sayın Uğur DÜNDAR
Kanal-D Televizyonu

Sayın Dündar; 28 Mart 2009


DEVLET, ana kaidelere ve ana belgelere göre işletilmezse; ne ad verilirse verilsin; hüküm süren rejim, keyfi ve baskıcı idarelerin rejimi haline gelir. Zira; kişilerin irade baskısına göre şekillenmiş bir idare tarzında sistem; en uç noktasına kadar hırsızların, yalancıların ve ahlâksızların eline geçer. AHLÂK ve FAZİLET, modası geçmiş ve eskimiş değerler olarak ayaklar altına alınır.

Bu duruma düşen bir ülkenin hedef kovalaması, huzur ve saadete ulaşması mümkün değildir ve bir kölelik sistemi, konumu, bilgisi ve becerisi ne olursa olsun herkesi, inim, inim inletir.

Kölelik denince kimsenin aklına ayağı prangalı, burnu halkalı, kulağı küpeli köleler gelmesin! Zira; bugünün köleleri, modern çağa uygun kölelerdir. Birkaç örnek:

İdare adamlarına uşaklığı kabullenmiş ilim adamı görüntüsündeki köleler.

Paranın üstündeki yazıdan başka bir değer ve hedef tanımayan işadamı görüntüsündeki köleler.

Nerede "EVET!" ve nerede "HAYIR" denileceğini bilemez duruma düşen aydın görüntüsündeki köleler.

Hak, hukuk, adâlet ve Hukuk Devleti sözlerini dillerinden düşürmeyen hukuk adamı görüntüsündeki köleler.

Vatan, millet ve milli irade, demokrasi sözcükleri ile halkı aldatmayı marifet sayan devlet adamı görüntüsündeki siyasî köleler.

Bu örnekleri, irfan ve basiret sahibi herkes çoğaltabilir.

Maruz kaldığınız iftira ve aldığınız cevap, ülkemizin nasıl idare edildiğinin en büyük göstergesidir ve vicdan sahibi herkesi, derinden yaralar.

Üzülmenin bir faydası yoktur. Herkes, bu duruma nasıl düştüğümüzü aramalı ve halkı uyandırmalıdır. Tarihi bir örnek, herkese gereken dersi verecek niteliktedir. İşte örnek:

Gençliğimde inançlarımın gereği olarak tarihte zulmü ile ünlenen FİRAVUN'A çok kızıyordum. Ama; olgunluk çağına yaklaştıkça, yaşadığımız olayları gördükçe Firavun'a kızmaz oldum ve hatta bazı hususlarda haklı olduğunu düşündüm. Bugün de aynı düşüncedeyim. Zira;

Debdebeli, tantanalı bir SALTANAT,

Göz kamaştırıcı bir SERVET,

Emrindeki kuvvetli bir ORDU,

Etrafında "Sen, bizim RABBİMİZSİN!" diye tapan ve eğilip, bükülen bir sürü İNSAN, FİRAVUN'U, FİRAVUN yapmıştır. Firavun'u FİRAVUN yapan ortam var oldukça, Firavun neş'esindeki kişilerin eksik olmayacağı, İLÂHÎ NİZAMIN gereğidir.

Bazen kendi kendime, "Firavun'un imkânlarına sahip olsaydım; acaba, ben de FİRAVUN olur muydum?" diye sorduğum olmuştur. Samimi olarak itiraf etmem gerekirse; henüz daha, bu sorunun düzgün bir cevabını bulabilmiş değilim.

Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: