25 Mart 2009 Çarşamba

Hafızalar zayıflamamalıdır.

Sayın Kemal Derviş
Devlet Bakanı
Ankara 20 Temmuz 2001

Türkiye’yi ne derecede tanıdığınızı, iktisat bilginizin derinliğini bilmemekle beraber, her şeyi bildiğinizi varsayarak, şu soruyu sormak istiyorum:

Amerikan Merkez Bankası, iki yıllık bir program hazırlasa ve Amerikan dolarının her ay, Alman markı karşısında yüzde 2 oranında değer kaybedeceğini duyursa ve yabancı paraların tedavülüne imkân tanısa; bununla da yetinmeyerek, bankalarda döviz hesaplarının açılmasına izin vererek, döviz ticaretini serbest bıraksa; acaba, parası olan Amerikan vatandaşları, Alman markına yatırım yapmazlar mı?

Amerikan Hazinesi de, kur-faiz makasına dayalı bir iç borç politikası yürüterek, iç borç yönetimini bankalara veya para spekülatörlerinin eline bıraksa; acaba, Amerikan ekonomisi, rant esasına göre şekillenmez mi?

Sayın Bakan;

Kasım 2000 krizinden beri olup, bitenleri dikkatle izliyorum. Gelişinizi de, merakla izledim. 22 Şubat 2001’den itibaren de, ne yapmak istediğinizi anlamaya ve demeçlerinizdeki “Program” sözcüğünün ne anlama geldiğini çözmeye çalıştım. Vardığım netice şudur:

Aslında, olmayan ve para spekülâtörlerinin dayatmaları sonucunda oluşan krizi ortadan kaldırmaya matuf bir kararınıza rastlayamadım. Bilâkis; döviz piyasasında canavar yaratan ve doları, resmen hisse senedine dönüştüren karar ve uygulamalarınızı gördüm. Yani;

Kur-faiz makasına dayalı ve kur-faiz-borsa üçgeninden ibaret olan şahane rant sisteminin yeniden hayat bulmasına yardımcı oldunuz. Antrenörünüz IMF’nin talimatları doğrultusunda hareket ederek, Türkiye’nin gerçeklerine yüz çevirdiniz. Bilmem ki; bu durum karşısında, “piyasaları düzeltme görevinizi ne ölçüde yerine getirdiğinize dair” bir vicdan muhasebesi yapabildiniz mi?

“Ekonominin mimarı” olarak sizi, medyamız, başköşeye oturttu. Hazine, Merkez Bankası, BDDK, SPK, Kamu Bankaları Ortak Yönetim Kurulu, Borsa Yönetimi v.s. gibi kuruluşlar emrinizdedir. Dış piyasalarda havanız da yerinde; adeta , “Devlet bir yana, Kemal Derviş bir yana” sloganı, sistemden yararlananların parolası haline gelmiştir. Buna rağmen, ortada, görünür bir şey yok...

Merak ediyorum:

Ne yapmak istediğinizi, acaba, kendiniz de, anlayabildiniz mi?

Yoksa; gönlünüze siyaset ateşini düşürenlerin oyununa mı geldiniz?

Yoksa; bilmediğimiz bir misyonunuz mu var?

Sayın Bakan;

Türkiye, paralarını., dövizden faize ve tekrar faizden dövize yatırarak büyük kazançlar sağlayan para sahipleriyle birlikte izlediğiniz gibi bir Türkiye değildir. Türkiye’nin ekonomisi, milli gelirden yüzde 45 pay alan yüzde 1’lik kesim tarafından yönlendirilemez. Zaten; bu bilgisizlik ve tutku, Türkiye’yi zora sokmuştur. Ve iddia ile söylüyorum:

Döviz ticaretine dayalı hiçbir model, Türkiye’yi, bunalımdan kurtaramaz.

Halkı unutan, sosyal devlet anlayışından uzaklaşan, gelir dağılımını adaletsizleştiren ve sadece sermaye kesiminin çıkarlarını gözeten anlayış ve uygulamalar, Türkiye’nin dertlerine çare olamaz.

Çok konuşmakla iddia gerçekleştirilemez. “Ben... Ben...” diyerek de, bir yere varılamaz.

Hüner; herkesin, kendi vücut ikliminde bulunan; sessiz, sözsüz, bizsiz, sizsiz konuşan; “Sus!” dendiği zaman da susmayan ve adına, VİCDAN denilen manevi varlığı ile konuşabilmesindedir.

Bir düşününüz:

Hayat pahalılığı, toplumun büyük bir kesimini ateşten gömlek gibi kuşatmış; işsizlik, ürkütücü boyutlara ulaşmış; çaresizlik, herkesi canından bezdirecek hale gelmiş; üreten, yatırım yapan, istihdam yaratan kişi ve kurumlar yere serilmiş; buna rağmen siz, aldıklarıyla yetinmeyen ve daha fazlasını alabilmek için kriz yaratan finans kesiminin dayatmalarına çözümler aramaktasınız.

Ekonomi anlayışınız buysa; bu ülkenin ve insanlarımızın dertlerine çare bulamazsınız. Bu anlayışınızda değişiklik olmayacaksa; “Ben, bu işin üstesinden gelemeyeceğim.” diyerek, yiğitçe bu işi, yine, herkesin kötülemekle yarışa girdiği siyasi iradeye terk ediniz.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: