Sayın Nazım EKREN
Devlet Bakanı
Ankara 24 Mart 2009
Sayın BAKAN;
Haber Türk Televizyonunda yaptığınız açıklamalarınızı dinledim.
Gerçek olan husus şudur:
Türkiye zordadır. Hükümet olarak aldığınız veya almayı düşündüğünüz tedbirler, zorlukları ortadan kaldıracak nitelikte değildir ve Türkiye’yi rahatlatmayacaktır. Zira; Türkiye, 29 yıldan beri yanlış ekonomi ve para politikaları ile idare edilmektedir. İktidarınız da, sizden evvelki iktidarlar gibi, bu gerçeği görememiştir.
12 Eylül 1980’den sonra ülkeyi idare eden iktidarların en büyük yanlışlığı ve hatası, geçmiş dönemleri kötüleyerek, kendi dönemlerini övme gayretlerine girmeleridir. Örnek vereyim:
Bugünkü krizi analiz ederken siz de, 2002 yılını esas alarak döneminizin başarılı olduğunu, milli gelirden ve borç stoklarından örnekler vererek açıklamaya çalıştınız. Şayet bu mukayeseyi, 12 Eylül öncesi Türkiye’si ile 12 Eylül sonrası Türkiye’si olarak yapabilseydiniz; hiç şüphesiz, iktisadi politikalarımızı daha akılcı olarak değerlendirmiş ve gerçeğe ulaşmış olurdunuz. Şöyle ki:
Her şeyden önce, 1965-1980 Türkiye’sinin 15 yıllık dönemini iyi analiz etmek icap ed er. Bunun için de “1965 yılında Türkiye’nin nesi vardı; 1980 Türkiye’sinin neleri oldu?” sorusunun cevabını bulmak lâzımdır. Birkaç örnek vereyim:
1965’te 1 milyon ton olan rafineri kapasitesi, 12 Eylül 1980’de 36 milyon tona ulaşmıştır.
1965’te 4,5 milyar kilovat/saat olan elektrik enerji üretimi, 12 Eylül 1980’de 45 milyar kilovat/saata ulaşmıştır.
1965’te 4 milyon ton olan çimento üretimi 12 Eylül 1980’de, 22 milyon tona ulaşmıştır.
1965’te 280 bin ton olan sıvı çelik üretimi, 12 Eylül 1980’de 8 milyon tona ulaşmıştır.
1965’te hiç olmayan alüminyum ve Petro-kimya tesisleri, 12 Eylül 1980’de vardı.
Bu tespiti, altyapı yatırımları ve diğer sanayi tesisleri için de yapmak, şaşırtıcı bir tablo ortaya çıkarır.
Türkiye, bu 15 yıllık dönem zarfında bu yatırımları gerçekleştirirken KARUN’UN HAZİNELERİNE de sahip değildi. 1965’te fert başına milli geliri, 400 dolar ve toplam ihracatı, geleneksel tarım ürünlerinden oluşan 500 milyon dolardı.
Türkiye bu dönemde, aşırı bir şekilde borçlanmamıştı. 12 Eylül 1980’de Türkiye’nin; toplam borç stoku, 12,5 milyar dolardı.
12 Eylül 1980’de Türkiye’nin nüfusu 44,5 milyona; fert başına milli geliri, 1520 dolara; milli geliri, 67,5 milyar dolara; ihracatı ise, 3,5 milyar dolara ulaşmıştır.
Görülmektedir ki;
Türkiye’nin 12 Eylül sabahı borç stoku, milli gelirin yüzde 20’si kadardı. Şayet İhtilâl İdaresi, imkân bulsaydı ve gelmiş, geçmiş bütün Cumhuriyet Hükümetlerine “Bu borcu niçin yaptınız ve nerede kullandınız?” diye sorsaydı; karşılığında, 100 milyar dolar değerinde bir varlığın oluştuğunu tespit etmiş olurdu. Yalnız TÜPRAŞ ve PETRO-KİMYA tesisleri bu borcun karşılığıdır.
Şimdi, 1980 sonrasına bir bakalım:
Teferruata girmeyeceğim. Aradan geçen bu 29 yıl zarfında DEVLET, 550 milyar dolar faiz ödemiştir ve toplam borç stoku, 500 milyar dolara ulaşmıştır. Yani Türkiye, bu dönem zarfında 1 trilyon doların üstünde bir harcama yapmıştır.
Bu harcamanın karşılığı da yoktur. 2009 Bütçesinde 58 milyar lira faiz ödemesi öngörülmüştür. Üstelik; başta bankalarımız olmak üzere önemli iktisadi değerlerimiz ve perakende ticaretimiz, yabancıların eline geçmiştir. İktidarınız da, 50 milyar doları aşan özelleştirme geliri ile övünmektedir.
İnceletirsiniz diye önemli bir husus dikkatlerinize arz ediyorum:
Türkiye, Ağustos 1989 yılında yürürlüğe konan 32 Sayılı Konvertibilite Kararından sonra borç batağına saplanmıştır. 1987 yılında Türkiye’nin iç borcu, 6 milyar dolardı. 2002 sonunda iç ve dış borç stoku, 220 milyar dolara ulaşmıştır. 6,5 yıllık iktidarınız döneminde ise toplam borç stoku, 500 milyar dolara ulaşmıştır. 6,5 yıl zarfında ödenen faiz, 220 milyar lirayı bulmuştur.
Milli gelirin üçe katlandığı da, bir rakam ifadesidir. 1968 sabit fiyatları ile milli gelirdeki artış, yüzde 33’tür.
Merak ettiğim husus ise şudur:
Âsûde kaldığınız zaman, kendi kendinize,”Acaba, Türkiye bu duruma niçin ve nasıl düştü veya düşürüldü?” sorusunu sorduğunuz oluyor mu?
Turgut Özal ve Tansu Çiller dönemlerinin irdelenmesinin ve sorgulanmasının zamanı gelmedi mi?
Atilla Karaosmanoğlu ve ekibinin, Kemal Derviş’in, ve buna benzer başkaları tarafından görevlendirilen kişilerin üstlendikleri görevlerin hedefleri, örtülü mü kalacaktır?
Avrupa’da Rusya’dan sonra en büyük toprağa sahip olan Türkiye’nin, kendi kendisini besleyemeyecek duruma düşmesi ve halkın fukaralaşması, bir tesadüf müdür?
Genç, dinamik, yüksek teşebbüs kabiliyetli insan gücüne; zengin yeraltı ve yerüstü zenginliklere sahip olan Türkiye’nin; kendi kendine yetersiz ve daima başkalarına muhtaç olması aklın, mantığın, ilmin ve vicdanın kabul edebileceği bir husus mudur?
Sayın BAKAN;
Türkiye’nin kendine gelmesi ve büyük bir hamle gerçekleştirmesi şarttır. Bunun için de önce, yürürlükteki yanlış ekonomi ve para politikalarından vazgeçerek, gerçek anlamda ÜRETKEN bir EKONOMİNİYİ hayata geçirmek zorundadır.
Zira;
Para ticaretine dayalı bu çarpık ve yanlış model, Türkiye’nin geleceğini daha da zora sokacak ve hatta karartacaktır.Parasal oyunların, gözbağcılığı andıran tedbir ve ekonomik paketleriyle, Türkiye’nin ve Türk milletinin rahatlaması, hamle yapması ve geleceğe matuf hedeflere yönelmesi mümkün değildir.
Türkiye’nin 29 yıldan beri yanlış ekonomi ve para politikaları ile idare edildiğini ispata hazırım.
Türkiye meselelerini dikkatli ve yakından izleyen bir vatandaş olarak ve de demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim. Gereğini yapacağınıza ve gereken kişi ve kurumları uyaracağınıza inanmaktayım.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı
24 Mart 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder