26 Mart 2009 Perşembe

Kişiler ve Devlet.

Sayın Akif BEKİ
Radikal Gazetesi Yazarı
İstanbul 26 Mart 2009


Sayın BEKİ;

26 Mart 2009 tarihli ve Tartıştığımız şeye bak” başlığını taşıyan yazınızı okudum.
ABDULLAH GÜL, Türkiye Cumhuriyeti Develeti’nin CUMHURBAŞKANIDIR. Bulunduğu makamın önemi sebebiyle, Türkiye’nin gerçek hedefleri doğrultusunda “Her makamım bir sözü ve her sözün bir makamı vardır.” gerçeğine göre hareket etmek zorundadır.

Bölgede ABD’nin, Büyük Ortadoğu veya Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Türkiye, İran, Irak ve Suriye’yi yakından ilgilendiren bir BÜYÜK KÜRDİSTAN DEVLETİ projesi vardır. Bu projenin ilk basamağı olarak Irak’ın Kuzeyinde bir KÜRT YÖNETİMİ oluşturmuştur. Bunu yaparken de, Kürt olmayan unsurları ezdirmiş, haklarını gasp ettirmiş ve zulme uğratmıştır. Celal Talabani’yi de silâh zoru ile Cumhurbaşkanı seçtirmiştir. PKK’yı da teşkilatlandıran, donatan ve destekleyen ABD’dir.

ABD, bu hedefini gerçekleştirmek için IRAK’ı Şii Bölgesi, Sünni Bölgesi ve Kürt Bölgesi olarak üçe bölecektir. Ki; ABD, bu hedefini, Birinci Körfez Savaşında resmen açıklamıştır.

Türkiye, ABD’nin bu plânına, İrak’ın toprak bütünlüğünün korunması yönünde karşı tavır koymuştur. Doğrusu da budur.

Koyduğu hedeflerini takip etmeyen veya takip edemeyen bir devlet, daima dış tesirlere boyun eğer ve taviz vermek zorunda kalır. Koyduğu hedeflerin takipçisi olan bir devlet ise; dış tesirlere boyun eğmez ve taviz vermez. Bunun önemini, herkesin bilmesi gereken bir örnekle izah edeyim:

1948 yılından itibaren YUNANİSTAN, Kıbrıs için bir hedef seçmiştir. Bu hedef, ENOSİS, yani İLHAKTIR.

O günden beri Yunanistan, bu hedefinden vazgeçmemiş ve bir adım geri atmamıştır. Kıta sahanlığı, Fırhattı, Adalar ve Karasuları konularında da, koyduğu hedeflerin takipçisi ve ısrarcısıdır.

Biz ise; Kıbrıs konusundaki hedeflerimizin takipçisi olamadık ve şekilden şekile girdik. Yani; taviz yolunu seçtik ve kendi hedeflerimizden uzaklaştık.

En büyük kozumuz olan Yunanistan’ın NATO’nun Askeri kanadına dönüşüne, Kenan Evren’in kişisel iradesiyle izin verdik ve pazarlık gücümüzü kaybettik. Üstelik Yunanistan, Lozan Anlaşmasını hiçe sayarak, Ege Adalarını silahlandırdı.

Bu ölçüler içersinde değerlendirme yapabilmiş olsaydınız, Cumhur Başkanı Abdullah Gül’ün, o sözü söylememesi gerekirdi. Türkiye’nin Irak’a muhtaç olmadığını, aksine, Irak’ın Türkiye’ye muhtaç olduğunu dikkate alarak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ağırlığını ve gücünü, bütün muhataplarına hissettirmeliydi. Kuzey Irak’ta oluşturulan Bölgesel Kürt Yönetimi idarecileriyle asla ve asla görüşmemeliydi. Hatta Cumhurbaşkanı Gül, IRAK’a dahi gitmemeliydi.

PKK ile mücadele konusunda Talabani’nin ve Barzani’nin Türkiye’ye destek vereceğine inanmak, vücudu olmayan bir şeyin varlığına inanmak kadar gülünç olur. Daha bir sene evvel, “Türkiye’ye değil bir Kürt, bir Kürt kedisi dahi vermem.” diyen Celal Talabani’nin sözlerine güvenmek, ABD’nin isteklerini yerine getirmek demektir.

Bir Devlet başkanının çok gezmesi, birçok kişilerle görüşmesi, diplomatik başarı getirmez. Diplomatik başarı, bir devletin hedeflerinin gerçekleştirilmesiyle sağlanır. Şu gerçek unutulmamalıdır:

Hak ve Hakikat, kişilerle kaim olmaz. Kişilerle ancak ve ancak zulüm payidar olur.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, KURUMLARI, KURULLARI ve KURALLARI olan bir BÜYÜK DEVLETTİR. Devletin BEKASINI, HEDEFLERİNİ ve YÜCELMESİNİ gözetmeyen teşebbüs ve ilişkiler, devletin İDDİASINI kaybettirir.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: