15 Mart 2009 Pazar

Değişen bir şey yoktur.

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genelbaşkanı
Ankara 15 Mart 2009


Sayın BAŞBAKAN;

Başta siz olmak üzere bütün liderlerin miting meydanlarında yaptıkları konuşmaları dikkatle izliyorum.

Üzülerek ifade eydim ki; konuşmalar, zorluklarla boğuşan ve her türlü sıkıntılara katlanan halkımızı rahatlatıcı nitelikte değildir.

Bugün iktidarda siz varsınız ve bu seçimler, iktidar değiştirmeyecektir. İktidar olmanız hasebiyle sizden beklentimiz; gerginlikleri azaltıcı ve milletimizi rahatlatıcı ortam yaratmanızdır.

Türkiye zordadır ve gerçekten fukaralık, işsizlik had safhaya ulaşmıştır. Bu zorluklar, Eksimbank kredilerinin arttırılması, KOBİLERE verilecek yeni kredi destekleri, beyaz eşya ve otomobilde ÖTV indirimi ile aşılamaz. Çünkü Türkiye, 29 yıldan beri yanlış ekonomi ve para politikaları ile idare edilmektedir.

69 yaşımdayım ve Türkiye’yi iyi izleyen bir vatandaşım.

Bugünü değerlendirmek için yeni bir şeyler söylemeyeceğim. 29 Aralık 2004 tarihinde size yazdığım mektubumu, tekrar bilgilerinize arz etmekle yetineceğim. İşte, mektubum:


Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan
Ankara 29 Aralık 2004

Sayın BAŞBAKAN;

İster kabul edilsin, ister kabul edilmesin; gerçek, şudur:

29 Aralık 1983’ten itibaren Türkiye, finans ve bankacılık kesimiyle (Hazine ve Merkez Bankası tarafından kollanan ve kayırılan kesim), Türkiye’nin ekonomisini istek ve çıkarları doğrultusunda yönlendirmesini başaran ve siyasî iktidarları etkisi altına alabilen 10-15 holdinge esir edilmiştir.

Ülkemizde bu kesimler, genellikle devletin; desteği, teşviki, kredisi, ihalesi, vergi kolaylığı, istisnası, muafiyeti ile büyümüşlerdir. Bu sebeple de gözleri hep, devlettedir. Bu kesimler o kadar güçlüdürler ki; iç borçların yönetiminde söz sahibidirler ve sıcak para hareketlerini de yönetirler. Örnek:

Türkiye’nin dış finansman ihtiyacı, 60 milyar dolardır. Özel sektör (Yukarıda belirttiğim kesim), 30-40 milyar dolarlık finansman bulabilmektedir. Bu finansman kaynağının büyük bir bölümü, bizim özel sektörümüzün, dışarıda tuttuğu kendi kaynağıdır. Ki; bu kaynak, daima sıcak para hareketinde kullanılmıştır ve kullanılmaktadır. İstediği zaman da, ekonomik kriz çıkarılabilmektedir. Bugüne kadar yaşanan krizler, aslında, sıcak para hareketini yöneten ve yönlendiren kesimin dayatmasıdır.

Dikkatlerinize arz ediyorum:

1991, 1995, 1999, 202 seçimleri, iktidar değiştirmiştir. Bu iktidar değişiklikleri, halkın memnuniyetsizliği ve iktidarların kolay idare tarzını seçmiş olmaları sebebiyledir. İşin ilginç yanı şudur:

Yıkılan iktidarlar, Maliye Bakanları ve ekonomiden sorumlu addedilen Devlet Bakanları yüzünden yıkılmışlardır. Zira; bu bakanlar, işin özünü kavrayamadıkları için Başbakanları ve hükümetleri yanıltmışlar; halka da, yalan söylemişlerdir.

Kendi kendime,”Değişen nedir?” diye sorduğum oluyor. Ama; hiçbir şeyin değişmediğini müşahede ettiğim için de üzülüyorum. Örnek:

Maliye Bakanı Unakıtan’ın Meclis’teki esprili konuşmalarını dinledim. “Para bol, bütçe fazla veriyor; isteyin, istediğiniz kadar.” diyor. Ama; gerçek, onun ifade ettiği gibi değildir. İşte gerçek:

Eczacıyım. Bağ-Kur ve SSK borçları daima, bizleri bunaltacak şekilde çok geç ödenir. Emekli Sandığı, nispeten sözleşme şartlarına uygun biçimde ödeme yapardı. Ama; 70 günden beri Emekli Sandığı da ödeme yapmıyor. (Bugün ödeme yapıp yapmayacağını da bilemiyorum.) Tahsilât yapamadığım için ödemelerimi, banka kredileriyle borçlanarak yapıyorum.

Bu şartlarda, Maliye Bakanı’nın sözleri, askıda kalmıyor mu?

Bu konuları derin bir analize tabi tutarsak; gerçek, şaşırtıcı bir tablo ortaya çıkarır.

Şöyle ki:

Aslında DEVLET, hiçbir kesimin (müteahhit, eczacı, köylü, işçi, vs.) parasını zamanında ödemiyor. 20 yıldan beri DEVLET, ödemelerini aksatıyor. Bunun altında baskın bir lobinin, hâkim bir zümrenin baskısını aramak icap eder. Meselâ bu baskının sebebi bankacılık ve finans kesimi olabilir. Bu sayede finans ve bankacılık kesimi, faizle para kullandırma hedefini gerçekleştirmiş olabilir.

Bu konulara eğilmek ve çare bulmak, siyasî iktidarların görevidir.

Sayın BAŞBAKAN;

Nefis mukayesesi ve başkalarını sevme özelliği, iktidarların en önemli vasfı olmalıdır. Zira; bu özelliği taşıyan iktidarlar, adâletin sağlanmasını da temin etmiş olurlar.

Vatandaşlık haklarımı kullanarak, işlerin iyi gitmediğini duyurmak istedim. Ertuğrul Özkök’ün yaşadığı ülkemizde, Hüsnü Akıncı’nın da yaşadığını belirtmek istedim.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: