Sayın Kemal Derviş
Devlet Bakanı
Ankara 21 Haziran 2001
Sayın BAKAN;
“Ekonomi bilmiyorsunuz.” diyemem. Ama; Türkiye’yi ve Türk milletini iyi tanımadığınızı söyleyebilirim.
Neden mi?
İşte sebebi:
Göreve geldiğiniz günden beri ortaya, tutarlı ve Türkiye gerçeklerine uygun ve geçerli bir para politikası koyamadınız. Siz de; 1987 yılı başından beri kur-faiz makasında geliştirilen şahane bir rant sistemine yenik düştünüz. Yenik düşmek bir yana;
Türkiye’nin; finans ve bankacılık kesimiyle, Türkiye’nin ekonomisine istek ve çıkarları doğrultusunda yön vermesini başaran ve idareleri baskı altında tutabilen 15-20 holdinge esir edildiğini anlayamadınız. Eğer anlasaydınız;
Birleştirilen üç kamu bankasının ortak yönetim kurulu başkanlığına, Aydın Doğan’ın ortağı olduğu söylenen Dışbank Murahhas Azası Vural Akışık’ı, Fona devredilen bankalar için oluşturulan ortak yönetimin başına Koç Grubundan emekli Tevfik Altınok’u, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanlığına Koçbank Genel Müdürü Engin Akçakoca’yı getirmezdiniz.
Eğer Türkiye’yi ve Türk milletini iyi tanısaydınız;
Yaşanan ve bundan sonra yaşanacak krizlerin gerçek sebebinin; kur-faiz makasına dayalı çarpık bir ekonomik modelde “Sıcak para” rantından alabildiğine yararlanmasını başaran para sahiplerinin dayatmaları olduğunu görürdünüz. Beş büyük grubun, Türkiye’yi, nasıl sömürdüğünü anlardınız.
Sayın Bakan;
IMF ve Dünya Bankası diretti ve “Derviş Kanunları” adı verilen kanunlar, bir, bir Meclis’ten geçerek yürürlüğe girdi. Finans kesimi ve etkili holdingler “Takas” diye tutturdu ve takas gerçekleşti. Buna rağmen Türkiye, rahatladı mı?
Hayır!
Bundan sonra da rahatlaması mümkün müdür?
Yine hayır!
Neden?
Çünkü; finans ve bankacılık kesimi, alacağını aldıktan sonra, daha fazlasını alabilmek için tekrar bastırır ve dayatır!
Çünkü; en büyük sektör haline gelen döviz ticareti sayesinde bu etkin kesimler, çok büyük paralar kazanmışlar ve kazandıkları paraları, yurt dışında istiflemişlerdir. “Kısa vadeli yabancı sermaye” adı altında Türkiye’ye gelen sermaye de, bu kesimin paralarıdır.
Bir düşününüz:
“Tahtakale piyasası” adı verilen oluşum, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nı çaresiz bırakmaktadır.
Ve bu güç, kamu bankalarını tasfiye ettirebilmektedir.
Merkez Bankası ile Hazine, oluşan bu gücün karşısında aciz kalmaktadır.
Büyük bir iddianın sahibi olan siz de, çaresizlik içersinde, şaşırmış vaziyette, ne yapacağınızı bilemez hale gelmiş bulunmaktasınız. Üstelik; para politikalarının tespitinde, Türkiye’ye hükmeden bankacıları söz sahibi yapmış durumdasınız.
Şu tabloya dikkat ediniz:
Aktif büyüklükleri 40 katrilyon lira olan kamu bankalarını, aktif büyüklükleri 35 katrilyon lira olan 6 özel bankanın hatırına, tasfiyeye tabi tutmaktasınız. Ki; kamu bankalarında oluşan mevduat, özel bankalarda oluşan mevduattan fazladır. Üstelik; kamu bankaları, 1987 başından itibaren revaç bulan sıcak para hareketinin içinde yer almamışlardır. Yani; belli özel bankalar, daima Merkez Bankası ve Hazine tarafından kollandıkları ve kayırıldıkları halde; çöken bankacılık sisteminin suçlusu, kamu bankaları gösterilmiştir.
Kamu bankaları tasfiye edildikten sonra acaba, neler olacaktır?
Zihnimde beliren olacakları ifade etmekten ürküyorum.
Bir acı gerçek daha:
78 katrilyon lira büyüklüğündeki 2001 yılı bütçesi, 31 katrilyon lira açık verecek ve 41 katrilyon liraya ulaşan iç borç faizlerini, tüm vergi gelirleri karşılayamayacaktır.
Buna rağmen siz; hala, finans kesimiyle pazarlık ve bankacılık kesimiyle müzakere ederek, ekonomi ve para politikalarını, tespit etmeye çalışıyorsunuz.
Yoksa; ekonomi denince, sizin de aklınıza sadece ve sadece, finans olayı mı geliyor? Öğrendiğiniz iktisat ilminde yatırım, üretim ve istihdam yer almıyor mu?
Sayın Bakan;
Gerçekten Türkiye’ye hizmet etmek ve ekonomik zorluklara geçerli çözümler bulmak istiyorsanız; her şeyden önce Koç, Doğuş, Sabancı, Çukurova ve Doğan Gruplarını motive ederek ikna ediniz. Bu gruplar, döviz ticaretinden vazgeçsinler ve sıcak para rantını ortadan kaldırsınlar. Eğer bu gruplar, dışarıda tuttukları paraları Türkiye’ye getirirlerse; Türkiye rahatlar ve reel ekonomi canlanır. Bunun için de; Merkez Bankası ile Hazine’nin 15 yıllık uygulamalarını sorgulamak şarttır. Çünkü bu iki kurum, 15 yıldan beri rant ekonomisine hizmet etmişler ve bu sistemi yaşatmışlardır. Hiç gereği yokken, Türkiye’yi iç ve dış borç batağına saplamışlardır. Bunun anlamı gayet açıktır:
Paralı kesimle okumuş adamlar, 15-20 yıldan beri, Türkiye’ye karşı görevlerini yerine getirmemişlerdir. Paranın üstündeki yazıyı tek hedef seçtikleri için, Türkiye’yi zora düşürmüşlerdir. Hele; Devletin üst seviyesinde ve bilhassa Hazine ve Merkez Bankası’nda görev yapan kişilerin çoğu; Atatürk’ün “Mektep, genç kafalara insanlığı, saygıyı, millet ve memleket sevgisini, istiklal şerefini öğretir.” sözünden nasiplerini almamışlardır.
Sayın Bakan;
Şimdilik sizi, art gayesiz ve belli bir misyona hizmet etmediğinizi kabul ettiğim için bu mektubumu yazmış bulunmaktayım. Ama; buna rağmen, tereddüt içindeyim. Zira;
Türkiye’de görev üstlendikten sonra Amerika’da, “Türk-Amerikan Finans Derneğini” kurdurdunuz. Rabobank’ta görev yapan bazı Türklere, bu dernekte görev verdirdiniz. Belli ki; bir kadrolaşma hareketi içindesiniz. Bu kadrolaşmanın muhtelif gayeleri olabilir; siyaseti de kapsar, finans alanında çokuluslu sermayenin Türkiye’deki hâkimiyetini de kapsar... Bunları, zaman gösterecektir.
Dikkatli bir vatandaş olarak, sizi, yakından izlemeye devam edeceğim.
Eğer, değerlendirmelerim nefsinize uygun düşmüyorsa; samimiyetime binaen, bağışlamanızı dileyeceğim. Üstelik; hitap şeklimden rahatsızlık duymamanızı istirham edeceğim. Zira; medya ve bazı kuruluşlar (Başta TÜSİAD v.s) ve yakın arkadaşlarınız, neredeyse sizi, Mesih ilan ettiler. Denge sağlanması bakımından benim gibi sıradan vatandaşların da sahnede görünmeleri, demokratik rejim açısından lüzumludur; çok seslilikten kimseye zarar gelmez. Medeniyetini taklide çalıştığınız Amerika’da da bu, böyledir.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı.
23 Mart 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder