14 Haziran 2009 Pazar

Güç, kum gibidir.

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan
Ankara 14 Haziran 2009


Sayın BAŞBAKAN;


İnanan bir insan olduğunuzu bildiğim için; Hz. ÖMER’in, “Bir millet icabında emîrini acı, acı tenkit etmezse ve o emîr de, kendisine yöneltilen acı tenkitlere lâzım gelen alâkayı göstermezse; ne o milletten ve ne de o emîrden hayır gelmez.” sözüne istinaden bu mektubumu yazmış bulunmaktayım.

Bulunduğumuz coğrafya netâmelidir. Tabir caizse Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu gibi her biri birer volkan niteliğindeki üç arazi parçası arasındadır ve bu sebeple de dâimâ iç ve dış husumetlere maruz kalan bir ülkedir. Bu bölgede emelleri ve hedefleri olan Batı ülkeleri, Türkiye’yi huzursuz etmek ve gerçek hedeflerinden uzaklaştırmak için, her zaman ellerinden geleni yapmışlardır ve bundan sonra da yapacaklardır. Huzursuz, mutsuz ve bir birleriyle kavga eden bir toplum yapısı oluşturmak, dış husumet odaklarının yegâne hedefidir.

Bu sebepten dolayı ülkeyi yönetenlerin çok dikkatli olmaları ve zıt mizaçları bir mefkûre etrafında birleştirmek için ellerinden geleni yapmaları şarttır. Aksi halde; siyasî, iktisadî ve askerî alanlarda büyük zorluklarla karşılaşacağımız pek tabiidir. Hele; ülkemizin her tarafında yabancı istihbarat birimlerinin elemanları dolaşırken ve yerli işbirlikçileriyle birlikte hareket ederken, KURUL, KURUM, KURAL ve KAVRAM kargaşası yaratılmaması imkânsızdır.

Türkiye’nin tuzağa düşmemesi ve provokasyonlara yenilmemesi, Siyasî iktidarın dikkatine becerisine ve basiretine bağlıdır. Bu hususta en büyük görev de ülkenin Başbakanı olarak size düşmektedir.

Üzülerek ifade etmek zorundayım:

Partinizin düzenlediği il ve ilçe kongrelerinde yaptığınız siyasî amaçlı konuşmalarınız, gerginlik ve kavram kargaşası yaratmaktadır. Parti kongreleri bir devlet hizmeti olmadığına ve bu kongrelerde partiye ait sorunların konuşulması gerektiğine göre; bu kongrelerde iç ve dış sorunlarımızla ilgili olarak hislere hitap etmek, siyasî amaç taşıdığı gibi, hem sizi ve hem de Türkiye’yi zora sokabilir. Nitekim bugün katıldığınız il kongresinde yaptığınız konuşma, bu görüşlerime örnek teşkil edecek niteliktedir.

Konuşmanızın bir bölümünde, Taraf Gazetesi’nde yayımlanan bir habere istinaden, Genelkurmay Başkanlığı Karargâhında hazırlandığı iddia edilen `AKP iktidarını devirme ve Gülen'i bitirme plânı' haberiyle ilgili olarak, bunun sorumluları hakkında dava açacağınızı söylediniz ve devam ederek, "Son günlerde üzerimizde oynanan oyunları görüyorsunuz. Biz de bu konuları araştırıyoruz. İlgililere gerekli davayı açacağız. AK Parti'ye karşı yapılan gayrihukûkî sürece seyirci kalamayız. Ne gerekiyorsa, yapacağız" dediniz.

Henüz daha mahiyeti belli olmayan ve ne maksatla ortaya atıldığı kamuoyunca bilinmeyen bir haberi konu ederek, hislere hitap etmeniz, doğru değildir ve devlet gelenekleriyle bağdaşmaz. Kaldı ki; Taraf Gazetesi’nin, yayın hayatına başladığı günden itibaren iktidarınızı destekler görüntüsü altında, devamlı olarak Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni hedef aldığr ve Türk silâhlı Kuvvetleri’ni yıpratmak ve tahrik etmek istediği bilinmeyen bir husus değildir.

Ayrıca ülkenin Başbakanı olarak, ilgililerden ve yetkililerden her türlü bilgiyi alma hakkına sahipsiniz. Elinizde devletin gücü de mevcuttur. Bu imkân ve gücü kullanmak varken konuyu, partinizin il kongresine taşımanıza bir anlam vermek güçtür. Zira; bugün sizi destekler görünen Taraf Gazetesi’nin, yarın aleyhinize dönmeyeceğinin garantisi yoktur. Bu sebeple; bu gazetenin bir misyona hizmet ettiğini düşünseydiniz, çok daha isabetli davranmış olurdunuz. Çünkü, itham edilen Türk Silâhlı Kuvvetleri’dir ve bu kurumun yıpratılması, tahrik edilmesi kimseye hayır getirmez.

Sayın BAŞBAKAN;

70 yaşımdayım. İkbal zamanlarım da oldu, idbâr zamanlarım da oldu. Hiçbir zaman da renge, kokuya, şöhrete meyletmedim. Demokratik haklarımı kullanarak, her zeminde ve her yerde görüş ve düşüncelerimi belirtmekten çekinmedim ve korkmadım. Siyaset ve devlet adamlarına görüş ve düşüncelerimi belirtirken “Acaba, başıma bir iş gelir mi?” diye çekinmedim. Gençliğimden beri Türkiye’nin meselelerini, zorluklarını, açmazlarını çok iyi takip ettim. Siyaset ve devlet adamlarının yaptıkları hataların ülkemizi ve milletimizi, nasıl zora soktuğunu yakinen gördüm. Devletin gücünü, sizin kadar yanlış kullanan bir Başbakan’a da hiç rastlamadım.

Evet; bugün ülkenin en güçlü adamısınız. Ama güç, avuç içine alınan kum gibidir, sıktıkça parmaklar arasından akıp, gider. Hüner, elde bulunan gücü, yerli yerinde kullanmaktır. Ancak o zaman sulh, sükûn, huzur ve güven ortamı yaratılır.

Alkışlayanlarınızın ve elpençe divan duranlarınızın çok olduğu bir ortamda, doğruları, dosdoğru söyleyebilen insanların mevcut olduğunu belirtmek için bu mektubumu yazdım ve duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: