6 Haziran 2009 Cumartesi

Üretmeyen ekonomi

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genel Başkanı
Ankara 6 Haziran 2009


Sayın BAŞBAKAN;

Açıkladığınız ve yürürlüğe konan YENİ TEŞVİK SİSTEMİNİN hedef alınan rahatlığı sağlamayacağına ve netice vermeyeceğine inanmaktayım. Bu görüşümün sebebi de, Türkiye’nin 29 yıldan beri yanlış ekonomi ve para politikaları ile idare edilmiş olmasıdır. Bu müddet zarfında Türkiye, KUR-FAİZ-BORSA üçgeninden ibaret olan ve sâdece PARA TİCARETİNE dayanan bir modele esir edilmiş ve ÜRETKEN bir ekonomi modelinden uzaklaştırılmıştır. Yani; yığınakta hata yapılmıştır ve bu hatada ısrar edilmektedir.

Bu gerçeği, basit bir araştırma ile ispatlamak ve doğru bir ekonomi modeline yönelmek mümkündür. Yapılacak iş gayet basittir:

Türkiye’nin 12 Eylül 1980 sabahındaki iç ve dış borçları ile bugünkü iç ve dış borçlarını mukayese etmek ve 29 yıl zarfında ödenen faizleri belirlemektir. Bu mukayese, yapılan büyük hatayı açığa çıkaracak ve üretken bir modele geçişi sağlayacaktır.

Açıkladığınız yeni TEŞVİK SİSTEMİNİN ana hatları; a-Kurumlar Vergisini 81 ilde yüzde 2 ilâ yüzde 10 arasında indirmek. b-5 yıl süreyle 3 ilâ 5 puan arasında faiz desteği sağlamak. c-SSK priminin işveren hissesinin bir süre Hazine tarafından karşılanması. d-Geçici istihdam imkânlarının sağlanması. şeklindedir.

Bu tedbirler, belki bir süre için bazı kesimlere geçici bir rahatlık sağlayabilir; ama, ülkeyi ve milleti topyekün bir kalkınmaya götüremez. Üretmeyen veya yeterli seviyede üretim yapamayan ekonomimize ivme kazandıramaz.

Dolaylı vergilerin ve başta akaryakıt olmak üzere enerji fiyatlarının yüksekliği, dünya piyasalarında Türkiye’ye rekabet gücü kazandıramamış ve Türkiye’yi, ithalâta mahkûm etmiştir. Bu modelde orta tabaka erimiş, tarım ve hayvancılık çökmüştür. Geniş kitlelerin satınalma güçleri ortadan kalkmıştır. Öyle bir noktadayız ki: Avrupa’da Rusya’dan sonra en büyük toprağa sahip olan Türkiye, kendi kendisini besleyemez duruma düşmüştür. İhtiyacı olan yemeklik yağı dahî üretememektedir. Bu durum, mecburi olarak kırsal kesimden büyük şehirlere göçü kamçılamış ve sosyal yapımızda büyük yaralar açmıştır.

Rant ağırlıklı bu modelde para, muayyen ellerde toplanmış ve geniş kesimler çaresiz kalmıştır. Geniş kitleler, dâimâ ekonomik sıkıntılara maruz kalmıştır. 4 Haziran 2009 tarihli Milliyet Gazetesi’nde yayımlanan bir kamuoyu araştırması, bu gerçeği, gözler önüne sermiştir. Ankette;

“Dünyada ve ülkemizde yaşanan Küresel Ekonomik Krizin, sizin yaşantınızda etkisi oldu mu?” sorusuna:
Yüzde 60,5 oranında EVET, yüzde 9,7 oranında HAYIR, yüzde 21,2 oranında KISMEN cevabı verilmiş. FİKRİM YOK diyenlerin oranı da, yüzde 8,6 dır.

Bu araştırma, nüfusumuzun ancak yüzde 10’luk bir kesiminin rahat olduğunu ispatlamaktadır. 4 Aralık 2009 tarihinde yaptığınız konuşmanızda söylediğiniz, “Kriz varsa, çare de vardır kampanyasını destekliyoruz. ‘Harcanacak para yok!’ diyenler yanılıyor. Kusura bakmayın arkadaşlar, para var. ‘Para yok’ diye bir şey yok.” Sözlerinizin muhatabı da, bu, yüde 10’luk kesimdir. “Var” dediğiniz para, bu kesimin elindedir. Bu kesim için harcamanın sınırı yoktur. Çünkü; yatarken, uyurken, gezerken, eğlenirken, tatil yaparken, hiç çalışmadan ve hiç alın teri dökmeden rahat gelir elde etmektedirler.

Toplam banka mevduatlarının, toplam menkul değerlerin ve emlâk varlığının analizi, bu gerçeği doğrulayacaktır. Örnek:

1 Haziran 2009 tarihi itibarı ile toplam banka mevduatı, 471 milyar 475 milyon liradır.. Bu mevduatın yüzde 80’i de azdan az bir kesimin elindedir. Ayrıca bankaların elindeki menkul değerlerin miktarı da, 218 milyar 505 milyon liradır. Bunun yüzde 70’ini de Devlet İç Borç Senetleri oluşturmaktadır.

Sayın BAŞBAKAN;

Öyle bir modele geçilmelidir ki; Türkiye ve Türk milleti, topyekün bir kalkınmaya götürülsün. Türkiye’nin elinde bu güç ve imkânlar vardır. Ama; bu gücü ve imkânları 29 yıldan beri kullanan çıkmamıştır. Bunu başarabilmek için alınacak tedbirler de bellidir:

-Dolar ticaretini sonlandırmak. Ağustos 1989 tarihinde yürürlüğe konan 32 Sayılı KONVERTİBİLİTE KARARININ gözden geçirilmesi ve bazı uygulamaların yeniden düzenlenmesi.

-Halkı ezen ve güçsüzleştiren DOLAYLI VERGİLERİN kaldırılması veya halkı rahatsız etmeyecek şekilde oranlarının düşürülmesi.

-Başta akaryakıt olmak üzere ENERJİ fiyatlarını düşürülmesi. (Enerji, tüketim malı değil, endirekt üretim vasıtasıdır.)

-Tedâvüldeki Türk parası miktarının, olması gereken seviyeye çıkarılması. (1984 yılı başından itibaren tedâvüldeki Türk parası azaltılarak, yabancı paralar tedâvüle sokulmuştur. Bu durum da döviz ticaretini doğurmuştur. Döviz ticareti, en büyük ve en kârlı sektör haline getirilmiştir. Bu yüzden de Türkiye aşırı borçlanmış ve nahak yere faiz ödemiştir.)

-Bankalara çeki-düzen verilmeli ve halkı soyan uygulamaları sonlandırılmalıdır. Merkez Bankası’nın fonlamaları, üretime ve istihdama matuf uzun ve orta vadeli krediler için kullanılmalıdır. (Banka blânçolarının analizi, ışık tutmaya yeterlidir.)

-Kayıtdışı işlemleri önleyecek tedbirler alınmalı ve denetim birimleri güçlendirilmelidir.

-İhracât teşvikleri gözden geçirilmeli ve HAYALÎ İTHALÂTLA; HAYALÎ İHRACÂTI engelleyecek ciddî tedbirler getirilmelidir. (Ölçüsüz ve denetimsiz teşvikler, yerli üreticilerin rekabet gücünü ortadan kaldırmaktadır ve bu yola başvuranları ödüllendirmektedir.)

Ülke meselelerini dikkatli biçimde ve yakından izleyen bir vatandaş olarak demokratik haklarımı kullanarak, duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim. Dikkate alacağınıza inanmaktayım. Görüşlerimi ispatlamaya da hazırım.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: