13 Haziran 2009 Cumartesi

Propaganda ve gerçekler.

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genel Başkanı
Ankara 13 Haziran 2009



Sayın BAŞBAKAN;

AKP Genel Merkezi AR-GE Başkanlığı “Siyaset Akademisi”nde yaptığınız konuşmanızın basına yansıyan bölümlerini dikkatle okudum.

Partinizin siyasî propagandasını yapmanızı yadırgamak ve reddetmek mümkün değildir ve de, hakkınızdır.

Ancak; bu birime “Siyaset Akademisi” adının verilmesi, konuşmanızın içeriği dikkate alınırsa, doğru değildir. Zira; akademiler, propaganda amaçlı değil, bilimsel amaçlıdır. Bilimsel amaçlı çalışmalarda propaganda ve yönlendirme yoktur ve olamaz. Olduğu takdirde; halk kitleleri, Türkiye’nin siyasî tarihi hakkında bilgisiz kalırlar ve olaylara, hisleri doğrultusunda yaklaşırlar. Bu görüşümü, örnekle açıklamak istiyorum:

Konuşmanızın bir bölümünde, tarihten dersler çıkartılması gerektiğini vurgulayarak, Şeyh Edebali, Nizamül Mülk, Osman Gazi ve Mustafa Kemal Atatürk gibi devlet adamlarının bakış açılarından ve tavsiyelerinden örnekler verdiniz.

Siyasetçilerin halka inmesi gerektiğine dikkati çekerek, büyükşehirlerden başı uzatmadan siyaset yapılamayacağını vurguladınız ve "üzerinde Anadolu’nun tozu, toprağı olacak siyasetçiler arıyoruz. Sivas’ın ötesine geçmeden siyaset üretmeye çalışanlar var" dediniz.

Siyasetin küçük hedefleri kabul etmeyeceğini kaydederek, "küçük olsun, ama benim olsun anlayışıyla siyaset yapanlar orta ve uzun vadede kaybetmişlerdir. Bundan sonra da kaybetmeye mahkûmdurlar" diye konuştunuz.

AK Parti’nin bir "Türkiye partisi" olduğunu söyleyerek, "bir Türkiye partisi olmak noktasında geçmişten bu yana bunu yakalayan iki isim vardır Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde. İki lider var. Bir rahmetli Menderes bunu yakalamıştır, ikincisi rahmetli Özal bunu yakalamıştır" dediniz. Üçüncüsünün de, sizin partinizin olduğunu, dinleyenler, alkışlayarak ifade etmiş oldular.

Bilimsel olarak bakacak olursak; bu sözlerinizin, gerçekleri yansıtmadığını söyleyenlerin bulunacağını ve tepki göstereceğini söyleyebiliriz:

1-Şeyh Edebalî, Nizam-ül Mülk, Osman Gazi ve Mustafa Kemâl, siyasî mülâhazalardan arınarak, bir devlet geleneği oluşturmuşlardır. Ülkemizde faaliyet gösteren bütün siyasî partiler, sağlam gelenekleri korumuşlardır.

2-Her siyasetçi halkın içine inmiş ve Anadolu’nun tozlu, topraklı yollarında dolaşmıştır. Sivas’ın ötesine geçemeyen siyasetçimiz olmamıştır. Zaten aksi olsaydı; iktidarınıza önemli varlıklar devredilemezdi.

3-Elbette ki siyasette, küçük hedeflere yönelenler olmuştur. Bunların varlığı, büyük hedefler peşinde koşan ve büyük eserler ve hizmetler veren siyasetçilerin inkâr edilmesine bahane edilemez.

4-Rahmetli Adnan Menderes, büyük hizmetler ve eserler veren büyük bir devlet ve siyaset adamıdır. Türkiye’nin ve dünyanın siyasetini iyi takip edemeyenler ve bilmeyenler, Menderes’in hakkını teslimde zorlanırlar.

5-Özal’a hayranlığınız olabilir veya siyasî konjönktür sebebiyle hayranıymış gibi bir görüntü verebilirsiniz. Ama; merhum Özal, belirttiğiniz vasıflarda olan bir siyaset adamı değildi. Zira; Özal, “Türkiye’ye çağ atlattık”, veya “Transformasyon, gelişim” gibi söylemlerle, para ticaretinin kapılarını açarak RANT EKONOMİSİNİN kurucusu olmuştur. Ki; bu modelde Türkiye, üretkenlikten uzaklaşmış ve iç ve dış borç batağına saplanmıştır. Ne yazık ki bu model, halen sürdürülmekte ve hiç tartışılmamaktadır.

6-Sıralamayı yaparken, her zaman olduğu gibi, Süleyman Demirel’i yine görmezden gelmişsiniz. Halbûki Süleyman Demirel, konuşmanızda vasıflarını belirttiğiniz özelliklere sahip bir devlet ve siyaset adamıdır. Türkiye’ye kalıcı ve iktisadî değer üreten büyük eserler vermiştir. 1965-1980 Türkiye’sini varları ve yokları ile mukayese edebilenler bu gerçeği görürüler ve Süleyman Demirel’in hakkını teslim ederler.

7-Bir dikkat çekici husus da şudur: Sizi siyasete sokan, elinizden tutarak ikbal kapılarını açan Necmettin Erbakan’dan hiç söz etmeyişiniz, biraz şaşırtıcı olmuştur. Zira; her ne kadar bazı söylemleri, bazı kesimlere rahatsızlık vermiş olsa da Erbakan, gerçek anlamda vatanperver ve millî çıkarlarımızı gözeten bir devlet ve siyaset adamıdır. Emperyalizme de, samimî olarak direnmiştir.

Sayın BAŞBAKAN;

Bu mektubumu, konuşmalarınızın halk arasında nasıl bir etki yaptığını belirtmek için yazdım. Bizim halkımız, hiçbir şeye aklı ermeyen, olayları takip etmeyen, insanların kıymetini bilmeyen bir halk değildir. Bazı konularda VEFASIZ davransa da, İDRAKİ yerinde bir halktır ve her sözün altındaki maksadı gayet iyi anlar. TESLİMİYETÇİ bir demokrasiyi dâimâ reddeder ve dâimâ TEMSİLİ bir demokrasinin özlemini çeker. Hilkatinde, DEVLETE itaat ve sadakat özellikleri vardır ve HÜKÜMETLERE, “DEVLET BABA” gözü ile bakar. Ve “YANLIŞLARDAN REFAH DOĞMAZ!” gerçeğini çok iyi bilir. Kanaat ve elzemi birleştirerek yaşar ve aza kanaat eder. Bunun bir sınırı olduğunu da, zamanı gelince herkese ispatlar. “HER ATEŞ YERİNİ KÜLE BIRAKIR.” gerçeğini de çok iyi bilir. Zaten milletimiz, bu özelliklere sahip olmasaydı, Tarih boyunca DEVLET OLMASINI başaramazdı.

Ülke meselelerini yakından ve dikkatli biçimde takip eden ve de, DEMOKRATİK HAKLARINI kullanan bir vatandaş olarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: