Sayın Abdullah GÜL
Cumhurbaşkanı
Ankara 23 Şubat 2010
Sayın CUMHURBAŞKANI;
Çok mânâ ifade edeceği için geçmişteki bir olayı hatırlatmak istiyorum:
Süleyman DEMİREL Cumhurbaşkanı seçildiği zaman, “Şu andan itibaren siyasî kimliğimi attım ve partimle ilişiğimi kestim. Bundan sonra bana tevdi edilen bu yüce görevi, geriye bakmadan ifa edeceğim” sözlerini söylemişti. Çünkü; yürürlükteki Anayasa, “Cumhurbaşkanı seçilen kişinin, varsa partisi ile işliği kesilir.” hükmünü getirmiştir.
Gerçekten de Süleyman DEMİREL, Cumhurbaşkanlığı döneminde bu taahhüdünü yerine getirmiştir ve partisiyle ilişkisini tamamen kesmiştir. Hattâ, bu kararlığı ve görev anlayışı sebebiyle, partili bazı arkadaşları, “Parti ile ilişkisini kesti, bizi orta yerde bıraktı ve gitti” eleştirileriyle, kendisine gücenmişlerdir.
Süleyman DEMİREL, doğrusunu yapmıştır ve herkese, “DEVLETİN, bir PARTİ DEVLETİ” haline getirilemeyeceğini, getirilmemesi gerektiğini hatırlatmıştır. Bu sebepten dolayıdır ki; Demirel’e en muhalif kişiler dahî, CUMHURBAŞKANI SÜLEYMAN DEMİREL’İ takdir ederek övmüşlerdir.
Bugün ülkemizde, ağır bir bunalım yaşanmaktadır ve bu ağır bunalımın DEVLET BUNALIMI haline dönüşme ihtimali vardır. Bu bunalımın tek sebebi de; DEVLETİN, bir PARTİ DEVLETİ haline dönüştürülme ARZU ve GAYRETİDİR. Bu haksız gayret, Devletin ORGANLARI ve KURUMLARI arasındaki ahengini ve düzenini, bir daha düzeltilmesi zor bir şekilde bozmuştur; Kurum, kurul, kuram ve kavram kargaşası yaratmıştır. Ayrıca; bu durum, birbirleriyle zıtlaşan bir toplum yapısı oluşturmuştur.
Bu sebeple; bu ağır bunalım, getirilmesi düşünülen “YARGI REFORMU” ile düzeltilemez. Bu reformdan maksat; Yüksek Yargı Organlarının, Siyasî İktidarın arzu, istek ve projeleri doğrultusunda yeniden şekillendirilmesiyse; o zaman mevcut bunalım, daha da derinleşir.
Bunalımı aşmanın tek yolu; Anayasa’nın amir hükümlerine uyarak DEVLETİ, ana KAİDELERE ve ana BELGELERE göre İŞLETMEKTİR. Yani; vazgeçilmez ve vazgeçilmesi mümkün olmayan “KUVVETLER AYRILIĞI” ilkesini hayata geçirmektir. Bu da ancak; Yasama ve denetleme görevini HÜR İRDESİYLE yerine getirebilecek TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ ile sağlanır. Siyasî iktidarın, Hükümetin ve Başbakan’ın mutlak hâkimiyetinde olan bir Meclis, böyle bir görevi yerine getiremez. Zîra; Meclis’in kabul ettiği bir kanun, şayet beraberinde ADÂLETİ DE GETİRMİYORSA; gerçek anlamda bir HUKUK DEVLETİ kurulamaz.
Bugün Türkiye, bunun sıkıntısını çekmektedir ve bu sebeple de, bunalıma düşmüştür. Sıradan bir vatandaş olarak genellikle Meclis’teki müzakereleri, televizyondan izliyorum ve gerçekten üzülüyorum. Muhalefetin öneri, teklif ve uyarıları, hiçbir zaman dikkate alınmamaktadır. Muhalefetin verdiği her öneri ve teklifleri, dâimâ reddedilmektedir. Zabıtlara, “kabul edenler; kabul etmeyenler; reddedilmiştir” ifadeleri geçmektedir. Denetim mekanizması ise, hiç çalıştırılmamaktadır. Bu sebeple de; beraberinde adâleti getirmeyen kanunlar, yürürlüğe girmektedir. Yargı tartışmalarının gerçek sebebi de, budur. Örnekler:
1- Özel yetkili savcı ve hâkim yasalarını Meclis kabul etmiştir. Ama; uygulamalardaki eksiklikler, keyfilikler ve uyumsuzluklar, yargıyı tartışılır hale getirmiştir.
2- Askerlerin sivil mahkemelerde de yargılanmasını sağlayan yasayı, Meclis kabul etmiştir ve Zât-âliniz de, “gerekli düzenlemeler ivedilikle yapılmalıdır” şerhini koyarak, bu kanunu imzaladınız. Anayasa Mahkemesi, bu yasanın bazı maddelerini iptal edince; Anayasa Mahkemesi tartışılır hale gelmiştir. Bu kanun, Hükümet, asker gerginliğine sebep olmuştur ve bunalım doğurmuştur. Tartışmalar, yargı üzerinde yoğunlaşmıştır.
3- Yeni Çek Kanunu, altı aya süreyle tartışılarak çıkartılmıştır. Eskisinden farklı olmayan bu kanun, beraberinde büyük bir adâletsizliği de getirmiştir. Devlete ait borçlar dâhil, hiçbir borca getirilmeyen hapis cezası, tekrar getirilmiştir. Bu kanun çıkartılırken; hiç kimse, bir türlü önlenemeyen tefecilerin, bazı faktoring şirketlerinin ve bankaların müştereken oluşturdukları baskın bir lobinin varlığını düşünmemiştir. “Çeke güvenilirliği sağlama” adı altında tefecilere, faktoring şirketlerine ve bankalara, bir baskı aracının verildiği gerçeğini, kimse aklına getirmemiştir. Çek karnelerini bankaların sattığını ve bunun karşılığında büyük gelir sağladığını gören çıkmamıştır. Borçlunun hapis yatmasıyla, alacaklının alacağının ödenmeyeceğini gören olmamıştır. Kişiler arasında olan bir hukukun, niçin Devlet HUKUKU haline getirildiğini, hiç kimse sorgulamamıştır. Hem de; Yargıtay Başkanı’nın defalarca yaptığı açık uyarıya rağmen, işin hukukî yönü, dikkate alınmamıştır.
Sayın CUMHURBAŞKANI;
DEVLET, ana KAİDELERE ve ana BELGELERE göre işletilmediği takdirde; vatandaşların Devlete sahiplilik BİLGİ ve ŞUURU da ortadan kalkar. Bu durum da; bir MİLLET, bir ÜLKE ve bir DEVLET için en büyük TEHLİKEDİR. Tarih, bu duruma düşmüş veya düşürülmüş Milletlerin, ülkelerin ve devletlerin acı sonlarını belgeleyen İBRET LEVHALARI ile doludur.
Başta Zat-ı âliniz olmak üzere herkes düşünmelidir:
Avrupa’da, Rusya’dan sonra en büyük toprağa sahip olan Türkiye, gıda maddelerinde dahî, başkalarına muhtaç hale gelmiştir. İşsizlik, fukaralık, çaresizlik, Milletin çok büyük bir kesimini ateşten bir gömlek gibi kuşatmıştır. Sokaklar, pırıl, pırıl ve gözlerinden zekâ fışkıran diplomalı, diplomasız genç işsizlerle doludur. Tarım ve hayvancılığımız çökmüştür ve bu alandaki üretim, 1980 öncesinin çok gerisine düşmüştür. Başta bankalarımız olmak üzere önemli iktisadî değerlerimiz ve altyapı tesislerimiz yabancıların eline geçmiştir. Tabir caizse Türkiye, bir müstemleke ülkesi ve Türk milleti de, bir müstemleke halkı haline gelmiştir. Türkiye, her yıl 60 milyar lira faiz ödemektedir. Üstelik; toplumsal huzursuzluklar, halkı küstürmüş, bıktırmış ve şevkini kaybettirmiştir.
Bu durum, Türkiye’nin iyi idare edilmediğinin göstergesidir. Bıkmış, küstürülmüş ve şevkini kaybetmiş bir tolumun hamle yapması, hedef kovalaması ve istikbale güvenle bakması mümkün olamayacağına göre; bu durumu tersine çevirecek çareler aramak, tedbirler bulmak ve ahengi sağlamak, size düşen en büyük görevdir.
Yargı reformundan Ziyade; Türkiye’nin, iyi idare edilmeye, kurumlar arası ahenge, dirlik ve düzenliğe ihtiyacı vardır. Türkiye’yi, dâimâ başkaları karıştırmış, huzursuz etmiş ve hedeflerinden uzaklaştırmıştır. Bir TARAF GAZETESİ, eğer Türkiye’nin gündemini belirliyorsa ve en önemli kurumumuz olan TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ’Nİ hedef alıyorsa; herkesin çok düşünmesi ve nelerin yapılmak istendiğini anlaması gerekir.
Ülke meselelerini dikkatli ve yakından izleyen bir vatandaş olarak demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim. Dikkate alacağınıza inanmaktayım.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder