11 Şubat 2010 Perşembe

Üretmeyen ekonomiden rafah çıkmaz.

Sayın Ali BABACAN
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Ankara 11 Şubat 2010


Sayın BAKAN;


İstanbul Sanayi Odası’nın düzenlediği “İstanbul Sanayi Forumu” toplantısında yaptığınız konuşmanızın basına yansıyan bölümlerini okudum.


Her zaman ve her yerde belirttiğiniz gibi; Türkiye’nin; zamanında doğru adımlar atıldığı için bu krizde, finans sektörü ve genel finansal yapı olarak krizi en az problemle atlatan ülkelerin başında geldiğini ifade etmektesiniz.


Merak ediyorum:


Ekonomi denince aklınıza sadece ve sadece, finans ve bankacılık sektörleri mi geliyor? Döviz-Faiz-Borsa üçgeninden ibaret olan ŞAHANE RANT SİSTEMİNİ, ekonomi mi zannediyorsunuz? Sizi; reel sektör, halkın durumu ve üretim ilgilendirmiyor mu? Hafif ve az problemle atlatıldığını ifade ettiğiniz krizin, halkı ezdiğini, perişan ettiğini ve borç batağına sapladığını, görmezden mi geliyorsunuz?


Evet; belirttiğiniz gibidir: Küresel olarak adlandırılan bu krizde; Bankacılık ve finans sektörü, sağlammış gibi görünen bir yapıya kavuşmuştur. Ama; neye karşılık bu yapı oluşmuştur? Bunu irdelemek, analiz etmek ve gerçeklere yönelmek aklınıza gelmiyor mu? Bankaların kredi kartlarından, tüketici ve ihtiyaç kredilerinden, esnafın ve küçük çaplı işletmelerin kullandıkları mevduat karşılığı kredilerinden çok yüksek oranlı reel faiz geliri elde ettiklerini, bankacılık hizmetlerinden çok yüksek ve halkın gücünü aşan yüksek ücret aldıklarını, hiç düşündüğünüz oldu mu? İktisat İlminin, “Üretmeyen veya yeterli seviyede üretim yapamayan ekonomilerde, yüksek oranlı reel faiz uygulaması, eninde sonunda bankacılık sektörünü batırır ve ekonominin bütün dengelerini bozar” şeklindeki temel kuralını yok mu farz ediyorsunuz?


Sayın BAKAN;


Açlık sınırı, 850 liraya; yoksulluk sınırı, 2 bin 600 liraya yükselmiştir. Çalışanların, emekli, dul ve yetimlerin aldıkları ücretler de bilinmektedir. Ki; bu kesimler, yoksulluk sınırının altındadır. Bu kesimleri, nasıl ve hangi programla rahata kavuşturacaksınız?


İşsizlik, toplumun huzurunu bozacak ve insanları ümitsizliğe sev edecek tarzda yaygınlaşmıştır. Sokaklar, umutsuz, çaresiz ve tutunacak dal arayan genç işsizlerle doludur. Bu yaygın ve kangren haline gelen işsizliğe, nasıl bir çare bulacaksınız?


Tarım ve hayvancılık çökmüştür ve Türkiye, gıda maddeleri ithâl eden bir duruma düşmüştür. Bu duruma, nasıl bir çare bulacaksınız?


Geniş halk kitleleri, borç batağına saplanmıştır ve 2 milyon kişi, bankaların haciz kıskacı altındadır. İcra dairelerindeki dosyalar, konacak yer olmadığı için koridorlara taşmıştır. Halk, durduk yerde ve keyfî olarak borçlanmayacağına göre; bu durum, iktidarınızın, iktisaden başarısız olduğunun göstergesi değil midir?


Devletin borç stoku (iç ve dış), 2009 sonu itibarıyla 320 milyar dolara yükselmiştir. Özel sektörün dış borcu, 177 milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye’nin iç ve dış borç stoku, 500 milyar dolardır. Bütçe; 2008 yılında 17,5 milyar lira; 2009 yılında 63 milyar lira açık vermiştir. Bütçenin; 2010 yılında 51 milyar lira açık vereceği öngörülmüştür. 2002 yılında 51 milyar lira, 2009 yılında da 55,5 milyar lira faiz ödemiştir ve 2010 yılı için faiz ödemesi, 56,750 milyar lira olarak öngörülmüştür. Böyle bir bütçeyle Türkiye’yi rahatlatmak ve halkı huzur ve refaha kavuşturmak, işsizliğe ve zorluklara çare bulmak, ekonomiyi üretken hale getirmek, nasıl mümkün olacaktır? Parlak sözler söylemekle ve hayalî gelecek vaat etmekle sorunlar çözülebilseydi; bugün Türkiye, bu hale düşer miydi?


İktidara geldiğiniz zaman, Türkiye’nin iç ve dış borç stoku, 221 milyar dolardı. 7 Yıllık iktidarınız döneminde Türkiye’nin borçlarını, 280 milyar dolar artırdınız. Üstelik; bu dönemde, 30 milyar doların üstünde özelleştirme geliri sağladınız.Yani; millî servetimizi azalttınız ve yabancıların, her yıl yapacakları kâr transferlerinin yükünü de, gelecek nesillerin sırtına yüklediniz. Dikkatlerinize arz ediyorum:


Özel sektörün, 2002 yılı sonunda 43 milyar dolar tutarındaki dış borcu, 2009 sonunda, 177 milyar dolara yükselmiştir. Bu borç, yatırımlara dönüşmediğine göre; sıcak para rantında kullanılmadığını söyleyebilir misiniz? Düşük kur, yüksek faiz sayesinde, finanasal krizin, hafif atlatılmasının gerçek sebebi, bu değil midir? Bunun anlamı, yükün, halkın sırtına yüklendiği mânâsına gelmez mi? Şişirilen bu balonun patlamayacağını, söyleyebilir misiniz?


Bu gerçekler tahtında, hâlâ, geçmiş iktidarları kötülemeye devam edecek misiniz? Bundan sonra, hangi program ve tedbirlerle ekonomiyi düze çıkaracaksınız?


Türkiye’deki gelişmeleri dikkati ve yakından izleyen bir vatandaş olarak, demokratik haklarımı kullanarak, duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: