Sayın Fehmi KORU
Yenişafak Gazetesi Yazarı
İstanbul 6 Şubat 2010
Sayın KORU;
6 Şubat 2010 tarihli ve “Kıymetini bilelim” başlığını taşıyan yazınızı okudum.
Bulunduğumuz coğrafyanın önemi ve özellikleri sebebiyle dâimâ iç ve dış odakların bitmez, tükenmez husumetlerine maruz kalan Türkiye’nin, iktisaden ve siyaseten zorda olduğu bir dönemde; gazeteci olduğunuzu unutarak, siyasî taraflılığınız düşündürücü, moral bozucu ve ümit kırıcıdır.
Yıllardan beri his istismarına dayalı türban ve darbe konularını, ısıtıp, ısıtıp siyasî amaçlı kamuoyu oluşturma gayretleriniz, bu ülkenin ve bu milletin hayrına değildir. Açık ve dürüst olmakta fayda vardır:
1-Şayet, 1967’den itibaren türban, siyasî amaçlı olarak kullanılmasaydı; bugün, bu tartışmalar yapılmayacaktı. Daha açık ifadeyle; halkın dinî hisleri siyasete alet edilmeseydi; Türkiye, sulh, sükûn, huzur ve güven ortamına, yıllarca evvel kavuşmuş olacaktık. Zaten; tarih boyunca hangi siyasî irade, iktidar hırsıyla dini, siyasete âlet etmişse; o ülkenin ve milletin huzuru, dirlik ve düzenliği bozulmuştur. Örnek: Şam Valisi Muaviye’nin, devlet idaresini ele geçirmek için, Hz. Aliye karşı, halkın dinî hislerini kullanmasıdır. Sıffin harbinde askerlerinin mızraklarına Kur’an sayfaları taktırması; buna mukabil, Hz. Ali’nin ordusundaki askerlerin, “Biz Kur’an’a kılıç çekmeyiz” diyerek, savaşı terk etmeleri; İslâm âlemi’ni, ALEVÎ ve SÜNNÎ olarak ikiye bölmüştür. Bu bölünme, bugün dahî devam etmektedir ve Müslümanlar arasındaki kan dökülmesinin sebebidir. Osmanlı Devleti, DİNİ, SİYASETE ÂLET ETMEDİĞİ için, uzun yıllar üç kıt’ada hakimiyetini sürdürmüştür.
2-Askerî darbeler sona erdiği ve ihtimâl dâhilinde olmadığı ve de ülkeyi, 27 yıldan beri sivil iktidarlar yönettiği halde; darbe olmayan 28 Şubat’ı bahane ederek, ortalığa darbe korkusu salacak şekilde yazılar yazmanız da anlamsızdır. 28 Şubat aslında, hükümet ortağı Tansu Çiller’in, ne pahasına olursa olsun; tekrar, Başbakan olabilmek için verdiği bir mücadeledir. Aksi olsaydı; Başbakan Necmettin Erbakan, 1 Mart 1997 tarihinde istifa etmiş olurdu. Kâhin olmaya gerek yoktur: Refah-Yol Hükümeti’nin, hangi pazarlıkların üzerine kurulduğunu bilen herkes, bu gerçeği kabullenirler. Sır da değildir: Necmettin Erbakan, 135 gün sonra, “Baskılara dayanamıyorum” diyerek istifa ederken, maruz kaldığı baskıları da açıklamamıştır. Şu gerçeğe dikkatinizi çekmek isterim:
Tansu Çiller, Refah Partisi ve Necmettin Erbakan hakkında çok ağır sözler söylemiştir ve ithamlarda bulunmuştur. İşte, sözleri ve ithamları:
“Refah Partisi ile koalisyon yapmayız. DYP, lâikliğin teminatıdır.” (27/12/1995)
“Erbakan ile işbirliği yapıp, Cumhuriyeti yıkmak isteyen kadrolar, bugün Anavatan Partisi’ndedir.” (19/12/1995)
“Bir tarafta GERİCİLİK, TUTUCULUK, yani; Yılmaz ve Erbakan var; diğer tarafta, biz varız.” (16/11/1995)
“Refah Partisi, PKK gibi; ellerinde harita, Türkiye’yi bölmüşler.” (10/08/1995)
“Erbakan’ın adil düzeni, Fidel Kastro düzeni, Mao düzeni, Mercümekçi düzeni. Kadayıfçı Erbakan’a inanmayın.” (12/11/1995)
“Erbakan, demokrasiye ve hür Türkiye’ye karşıdır.” (15/11/1995)
“Refah Partisi’nin iktidara gelmemesi için elimden geleni yaptım. Biz, koltuk sevdasıyla hareket etmedik. Başbakanlık uğruna Refah Partisi’yle koalisyona girmedik. Bu çizgiyi, devam ettireceğim.” (25/2/1996)
“Biz, Refah Partisi ile koalisyona girmeyiz. Bu tip koalisyonların müzakeresine bile oturmayız.” (19/2/1996)
“Sayın Erbakan, bir takım şeyleri yaparsa ilkesiz olur, partisini gayri meşru ilân eder. Şimdi, ilk muhalefet başkanı olacağım. Kamuoyu görmeli ki; Çiller, koltuğa değil, ilkelere bağlı.” (17/2/1996)
“Refah Partisi iktidarı ülke için çok zararlı; bunun, engellemesi gerekir.” (16/2/1996)
“Mesut Yılmaz, seçimlerden önceki “Refah Partisi ile koalisyon yapmam.” Taahhüdüne bağlı kalmalı.” (11/1/1996)
“Lâkliğin teminatı biziz, demokrasinin teminatı, TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ’dir.” (4 Mart 1997)
Sayın KORU;
Tansu Çiller bu sözleri söylediği ve ağır ithamlarda bulınduğu zaman, nasıl bir tepki verdiğinizi bilmiyorum. Ama; REFAH-YOL HÜKÜMETİ’nin, Tansu Çiller’i YÜCE DİVANA göndermeme pazarlıkları üzerine kurulduğunu, o günleri gören herkes bilmektedir. Tansu Çiller, hükümet kurulduktan sonar, “Boynumdaki üç düğümden kurtuldum” sözünü, boşuna mı söylemiştir? Eğer, Refah-Yol Hükümeti’nin kuruluşundan sonara, Erbakan’ın geçmiş yıllara ait söylemlerini içeren kasetleri, piyasaya sürülmüştür. Bu kasetlerin, Tansu Çiller tarafından piyasaya sürülmediğini söyleyebilir misiniz? DİKKAT EDİNİZ:
Tansu Çiller, Lâikliğin teminatı biziz, demokrasinin teminatı da, Türk Silâhlı Kuvvetleri’dir.” sözünü, 28 Şubat 1997 tarihinde yapılan Millî Güvenlik Kurulu toplantısından dört gün sonara, yani 4 Mart 1997 tarihinde söylemiştir.
28 Şubat 1997 Millî Güvenlik Kurulu toplantısından sonara, Tansu Çiller’in eşi Özer Çiller’in; kendisine muhalefet eden Milletvekillerine, “Boşuna bizimle uğraşmayınız; zîra, bizimle başa çıkamazsınız. Gazetelerin birinci sayfasını biz finanse ediyoruz.” sözlerini söylediği, herkes tarafından bilinmektedir.
Başbakan Necmettin Erbakan istifa ederken, “Baskılara dayanamıyorum” sözünü söylerken, bu baskıların, nereden geldiğini düşünmeniz gerekmez miydi? Demektir ki; Erbakan, Tansu Çiller’in baskılarına ancak, 135 gün dayanabilmiş!
Bu gerçekleri bildiğinize adım kadar eminim. Buna rağmen, 28 Şubatı dilinize dolayarak, bugün ortalığa olmayan ve olması mümkün olmayan bir DARBE KORKUSU salmanızın ve bu bahane ile devamlı surette Türk Silâhlı Kuvvetlleri’ni hedef almanızın sebebi nadir acaba? Kamuoyunun bilmediği bir misyonunuz mu vardır? Bir siyasî amaç mı gütmektesiniz?
Gerçekten merak ediyorum. Bu hususta beni aydınlatırsanız, gerçekten çok memnun olurum ve hatta size, minnettar kalırım.
Şayet imkân olursa ve bir engel yoksa, “POLİTİK AÇILIM PROGRAMINIZA konuk olmak isterim.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı
6 Şubat 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder