18 Şubat 2010 Perşembe

Devlet, parti devleti yapılmamalıdır

Sayın Abdullah GÜL
Cumhurbaşkanı
Ankara 18 Şubat 2010


Sayın CUMHURBAŞKANI;


Bu mektubumu, inanan Müslüman bir Cumhurbaşkanı olduğunuz için, Hz. Ömer’in devlet başkanı seçildiği gün yaptığı konuşmasının bir bölümünde söylediği, “Bir millet icabında emîrini (idarecisini) acı, acı tenkit etmezse ve o emîr de, kendisine yöneltilen acı tenkitlere gereken alâkayı göstermezse; o emîrden ve o milletten hayır gelmez” sözlerine istinaden yazdım.


Kim ne derse desin ve nasıl yorumlarsa yorumlasın; bugün ülkemizdeki bunalım ve gerginlik, had safhadadır. Hiç beklenmedik zamanlarda, meydana gelen beklenmedik ve gerçek hedefleri iyi bilinmeyen olaylar, huzursuzluk ve gerginlik yaratmaktadır. Bunun en son örneği, Yargı ile Hükümet arasındaki gerginliktir. Her ne kadar; “Bu, bir fasit dairedir, kısır bir döngüdür; Türkiye’nin, bundan süratli bir şekilde çıkması gerekir. Bunun için yapılması gereken şey, gayet açıktır; çok süratli bir yargı reformu yapmak gerekir. Yargı reformu yapılırken; bu çıkmaz sokak ya da kısır döngü, daha derinleştirici bir şekilde olmamalıdır.” demiş olsanız da; bu bunalım, YARGI REFORMU temennileriyle geçiştirilebilecek bir BUNALIM değildir. Zîra; bu bunalım, Siyasî İktidarın Devleti, bir PARTİ DEVLETİ haline getirebilme arzu ve gayretleri sebebiyle doğmuştur. Bu sebeple de; DEVLETİN İŞLETİLİŞ şekli bozulmuş ve KEYFİLİK, kurumlar ve kuruluşlar arasında ve hattâ, kurum ve kuruluşların kendi içlerinde istenmeyen ve uygun olmayan zıtlaşmalar meydana getirmiştir.


Bu fasit daireden ve kısır döngüden, YARGI RFEORMU ile çıkmak mümkün değildir. Yargı, en nihayet yürürlükteki kanunlara göre karar vermek zorundadır. Eğer Kanunlar, beraberinde adâleti getirmiyorsa; yargının yapabileceği bir şey yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki müzakereleri izleyen herkes, bu gerçeği, kabullenmek zorunda kalır. Şöyle ki:


Bugün, Siyasî İktidarın, dolayısıyla Hükümetin arzu etmediği bir Kanun teklifi veya tasarısı, TBMM’nin gündemine gelemez, gelse de, kanunlaşamaz. Siyasî İktidarın, dolayısıyla Hükümetin arzu ettiği her Kanun tasarısı veya teklifi, TBMM’nin gündemine gelir ve kolayca kanunlaşır. Kanunların, beraberinde adâleti getirip, getirmediğine bakılmaz. Açık ifadeyle; Başbakan ne derse, o olur. Gerçek fiilî durum, budur. Bu gerçeği ifade etmekten de, hiç kimse, çekinmemelidir. Bu bakımdan herkes, “Türkiye, bir HUKUK DEVLETİ mi, yoksa bir KANUN DEVLETİ mi olacaktır?” sorusunu sormalı ve bu sorunun, düzgün bir cevabını bulmalıdır.


Sayın CUMHURBAŞKANI;


DEVLET, bir kavramdır ve DEVLETİN ilmî tarifi, “Bir hükümet idaresindeki siyasî bir topluluktur.” şeklindedir. Bu tarife göre Hükümetlerin görevleri; Devleti, ana kaidelere ve ana belgelere göre işletmektir. Şayet Devlet, Siyasî İktidarların siyasî hesap, çıkar, hedef ve ihtiraslarına göre idare edilirse; her türlü bunalım, çaresizlik ve kargaşa kaçınılmazdır. Zîra; bu takdirde, “Bizden olanlar ve bizden olmayanlar” anlayışı, kabullenişi ve ayırımcılığı, devletin başını kemiren bir canavara dönüşür ve “Sosyal Hukuk Devleti” esası ortadan kalkar. İşte Türkiye, “Sosyal Hukuk Devleti” esasından uzaklaşılması sebebiyle sıkıntıda ve zordadır.


Ülkenin Cumhurbaşkanı olarak size düşen asıl görev; Devletin, “Sosyal Hukuk Devleti” esasına göre yönetilmesini sağlamak ve devlet organları arasındaki ahengi korumak ve de Kuvvetler Ayrılığı İlkesine işlerlik kazandırmaktır.


Milletvekili dokunulmazlıkları, kürsü masuniyetiyle sınırlandırılmadıkça,
TOKİ, TMSF, BELEDİYE ŞİRKETLERİ, ÖZELLEŞTİRME İDARESİ gibi,


devlet içinde, devlet haline getirilen kuruluşların faaliyetleri denetlenmedikçe ve bu kuruluşlara, sınırsız yetkiler tanındıkça,
Yargının bağımsızlığı tam anlamıyla sağlanmadıkça,
Siyasî Partiler ve Seçim Kanunları’nı, milleti sistemin içine çekecek şekilde yeniden düzenlemedikçe;


“Sosyal Hukuk Devleti” anlayışını hayata geçirmek ve ülkeyi ve milleti rahatlatmak, zıt mizaçları bir mefkûre etrafında birleştirmek imkânsızdır.


Meydana gelen veya getirilen bunalımlar sebebiyle büyük bir üzüntü duyan bir vatandaş olarak, demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim. Dikkate alacağınıza inanmaktayım.


Saygılarımla.


Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: