27 Haziran 2009 Cumartesi

Provokatörler iş başında.

Sayın Hasan CEMAL
Milliyet Gazetesi Yazarı 15 Ocak 2009


Sayın Cemal;
Okuduğum bir kitaptan bir bölüm sunuyorum:

“Tek amacımız: ASKERİ KIŞKIRTMAK….

Hatırlıyor musun o günü? 1970 sonu, 1971 başı olmalı. Ankara’nın göbeğinde, Sıhhiyeye’deki ANKARA ORDUEVİ’nin önünde patlayacaktı bombalar…İki yandan iki bomba!
Dil-Tarih Coğrafya Fakültesi’nin bahçesindeki miting bittikten sonra gençler, yürüyüşe geçecekti. Orduevine yaklaştıkları sırada atılacaktı iki el bombası da. Biri, Ankara Sineması’nın oralardan; öbürü, tam aksi istikametten, Mithatpaşa Caddesi ile Atatürk Bulvarı’nın kesiştiği noktadaki Yüksel Palas’ın bulunduğu köşeden. Şimdi, orası da orduevi. Bombaların hedefi, toplum polisiydi. Patlamalarla birlikte sloganlar, tam orduevinin önünde atılacaktı:

“ORDU GENÇLİK EL ELE, MİLLÎ CEPHEDE!”

“ORDU GENÇLİK EL ELE, MİLLÎ CEPHEDE!”

Bir tek amacımız vardı:

ASKERİ KIŞKIRTMAK…Darbe süreci, bu kışkırtma ve provokasyonlar sayesinde hazırlanacaktı. Ve devrime giden yola çıkacaktık. Şiddet şarttı, devrime giden yolu açmak için.
Yani, hedefe varmanın yolu, gerektiğinde insan hayatını hiçe saymaktan geçiyordu. Gaye için her yol MÜBAH…”

Bu satırları sizin yazdığınız “Kimse kızmasın, kendimi yazdım” adlı kitabınızdan aldım.
Belli ki; Türkiye’de meydana getirilen ve devlet birimleriyle ve Silâhlı Kuvvetleriyle uzaktan yakından ilgisi olmayan tertip, provokasyon ve husumetleri çok iyi bilmektesiniz. Vaktiyle içinde yer aldığınız tertip, provokasyon ve husumetlerin gerçek hedefinin askerleri kışkırtarak bir darbe yaptırmak olduğunu, itiraf etmişsiniz.

Merak ediyorum:

O günlerde sizinle birlikte hareket edenler, bugün, ne yapmaktadırlar ve nerelerdedirler?
Sizleri, darbe ortamının oluşması için kullananlar kimlerdi ve darbelerdeki hedefleri neydi?
Geçmişte yaşanan darbelerin veya müdahalelerin asıl amaç ve hedefleri neydi? Evet; darbeler ve müdahalelerle Türkiye, çok şey kaybetmiştir. Ama; bu olayların bir kazananı veya kazananları olmalıdır. Kazanan veya kazananlar kimlerdir?

EN ÖNEMLİSİ: Bugün darbe isteyenler ve darbe ortamını hazırlamak için çalışanlar kimlerdir? Misyon yükleyenler ve misyon yüklenenler, hangi ülkelerin kontrolündedir? Bugün siz ve arkadaşlarınız, neler yapmaktasınız? Bu soruyu özellikle soruyorum. Zira; bildiklerim, takım halinde “KONTRGERİLLA” ifadelerini kullanarak yine ASKERLERİ tahrik etme gayretine girmişlerdir.

“Altmışsekiz Kuşağı” diye adlandırılan o günün MİSYONERLERİ, 28 ŞUBAT “Millî Güvenlik Kurulu Kararları’nı” dillerine dolayarak, o gün başaramadıklarını, yani, yaptıramadıkları DARBEYİ, bugün yaptırabilmek için, âdetâ çırpınmaktadırlar. Bu role de; kimin veya kimler için soyunduklarını da, ancak, kendileri bilmektedirler.

Kitabınızı okuyanlar, yaptıklarınızdan dolayı pişmanlık duyduğunuzu zannederler. Ben, asla böyle düşünmüyorum. Hele; 14 Ocak 2009 tarihli “KONTRGERİLLA, SUSURLUK, SARIKIZ, AYIŞIĞI ve ERGENEKON NOTLARI” başlığını taşıyan yazınızı okuyunca, aksini düşünmem mümkün değildir.

Tuncay Güney gibi bir kişinin, Türkiye’nin gündemini belirlediği bir ortamda; geçmişte kaos, terör, provokasyon ve tertiplerde görev alanların, bilerek veya bilmeyerek; isteyerek veya istemeyerek yüklendikleri MİSYONLARININ gereğini yapacakları kuvvetle muhtemeldir. Yine, söz konusu kitabınızdan örnek vereyim:

“MUSTAFA KUSEYRİ’NİN ÖLÜMÜNÜ HATIRLIYOR MUSUN?

1970 baharıydı. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. “Faşistler, Mustafa Kuseyri’yi öldürdü!”. Koşa, koşa dergiye geldim. Adakale Sokak’taki DEVRİM BÜROSUNA. Doğan Bey, her zamanki gibi kesif sigara dumanlı küçük odasında çalışıyordu.Ağzının bir kenarında hiç eksik olmayan Samsun cigarasını tüttürürken:

“Bak Hasan!” dedi gözlüklerinin üstünden bakarak, “KUSEYRİ’Yİ FAŞİSTLER ÖLDÜRMEDİ. Bir arkadaşı kazayla vurmuş..”

Bir dolmuşa atlayıp Cebeci’ye, Siyasal Bilgiler’in yanındaki Basın-Yayın’a gittim. Dışarıda öğrenciler, “KAHROLSUN FAŞİSTLER!” diye slogan atıyordu. Olay, akşam olmuştu. Kusyri, tabancayla Rus ruleti oynarken, yakın arkadaşı Nejat Arun tarafından kaza kurşunu sonucu vurulmuştu. Nejat’ın kaçarken bıraktığı kanlı el izlerini silenler arasında, o zamanlar Doğu Perinçek’in “Beyaz” Aydınlıkçı ya da Proleter Devrimci Aydınlık (PDA) saflarında yer alan CENGİZ ÇANDAR da vardı.

Ve olay örtbas edildi. Hemen ertesi gün Ankara’da, “ANAYASA’YA SAYGI” yürüyüşleri düzenlendi

FAŞİZMİ TELİN İÇİN!”

Sayın; CEMAL;

KÜRESL SERMAYE’nin Ortadoğu’da, yeni bir yapılanma oluşturduğu günümüzde, bir takım senaryolar uydurularak ve bazı kişiler kullanılarak meydana getirilen olaylar üzerine; geçmişteki yaşananları gerçek yönleriyle değerlendirmeyerek, ASKERLERİ hedef alan yazılar yazmanızdaki sırrı, bir türlü çözemedim. Ne yapmak istediğinizi de, gerçekten anlayamadım. Sahi, sizin ve sizin gibi düşünenlerin maksat ve hedefleri nedir?

Samimi olarak ifade ediyorum: Beni aydınlatırsanız, gerçekten çok memnun olurum. Bunu istemek de, en tabii hakkımdır. Zira; yazdığınız köşe, gerçekte benim ve okuyucularınızın köşesidir.

Saygılarımla.

Hüsnü Akıncı,

1 yorum:

FAZLI KÖKSAL dedi ki...

Mektubunuz çok güzel. Merak ettiğim Hasan Cemal'den bir cevap alabildiniz mi?