9 Ekim 2008 Perşembe

Terörün içyüzü.

Sayın Tevfik DİKER
19.cu ve 20.nci dönem Milletvekili

Sayın Diker;

"PKK Mecliste" başlığını taşıyan yazınızı okudum. Bilgili olduğu kadar düşünmesini bilenler için gerçekleri dile getirmek ve halkı bilgilendirmek, önemli bir vatandaşlık görevidir.

Şu bir gerçektir ki; ABD, uzun vadeli plânlara göre strateji belirlemektedir. "Akşamdan alınan ilhamla, sabah ülkenin idare edilemeyeceği" gerçeğini, gayet iyi uygulamaktadır. Bu sebeple; ABD'nin bulunduğumuz coğrafya için yaptığı plânlar, 1920'lere dayanmaktadır. Lozan Anlaşması'nı herkes hatırlamalıdır: ABD Senatosu ve Temsilciler Meclisi bu anlaşmayı, "Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu sınırlarına itirazım var" diyerek onaylamamıştır. Bu sebeple de ABD ile münasebetlerimiz Devletten devlete değil, ikili anlaşmalarla yürütülmektedir. ABD'nin niyeti ve plânı çok açıktır:
Ermenistan'ın hnmiliğine soyunmuş ve "Büyük Kürdistan Devleti"ni kurdurmaya azmetmiştir. İSRAİL- KÜRDİSTAN- ERMENİSTAN yarım dairesiyle, hem Türkiye'nin Asya ülkelerine açılmasını engellemek ve kendi çıkarlarına hizmet edecek Büyük Ortadoğu Projesini gerçekleştirmek için elinden geleni yapmaktadır ve bundan sonra da yapacaktır.
Siyasî tarihimizi inceleyecek olursak; 27 Mayıs 1960 İhtilâline giden sürecin, 1955 Şubat'ında kurulan Bağdat Paktı olduğunu görürürz. Zira bu pakt, ürkiye, İran, Irak ve Pakistan arasında bir yakınlaşma ve işbirliği imkânları sağlayacaktı.

12 Mart 1971 müdahalesine giden sürecin başlangıç noktası, 1967 Şubatı'nda günün Sovyetler Birliği ile yaptığımız 7 Büyük projeyi kapsayan "Ekonomik ve Teknik İşbirliği"anlaşmasıdır. Bu anlaşma ve Türkiye'nin Rusya ile yakınlaşması, ABD'nin çıkarlarına ters geldiği için, yaratılan provokasyonlarla Türkiye kaosa itilmiştir.

12 Eylül 1980 İhtilâli'ne giden sürecin başlangıç noktası, 12 Aralık 1976'da Sovyetler Birliği ile yaptığımız ve 20 projeyi kapsayan ikinci anlaşmadır. Bu da ABD'nin işine gelmemiş ve Türkiye'yi karıştırmıştır. Çünkü ABD, üstün istihbaratı ile 1981 Haziran ayında yapılacak seçimlerde, Adâlet Partisi'nin tek başına iktidara geleceğini biliyordu. Ayrıca; 14 Ekim 1979 ara ve Senato üçte bir yenileme seçimleri, bunun işaretini vermişti.

Kısacası ABD, daimâ kendilerinden yana hükümetler arzu eder ve Türkiye'nin siyasetini şekillendirir. Bunun doğruluğunu, 12 Eylül 1980'den sonraki oluşum, net bir şekilde ıspatlarlar. Bu dönemde Türkiye gerek siyaseten ve gerekse iktisaden çok büyük kayıplara uğramıştır. Şişirilmiş şöhretlerin yönettiği Türkiye, neredeyse bir müstemleke ülkesi ve Türk halkı da bir müstemleke halkı haline gelmiştir.

Bu oluşumlar karşısında ABD'den ziyade; kendi insanlarımıza kızıyorum ve onları kınıyorum. Zira; PKK'nın maşası konumundaki DTP, demokrasi adına savunulmaktadır. Halkı da, doğrular istikametinde aydınlatan yoktur. Çünkü; ülkemizin gündemi, Türkiye'yi ve Türk milletini iyi tanımayan; tarih ve coğrafya bilmeyen; dünya siyasî tarihini irdelemesini başaramayan; dünya coğrafyasında Türkiye'nin konumunun önemini anlayamayan kişilerce belirlenmektedir. Haliyle sıkıntılı günler yaşayacağımız ve zora düşeceğimiz mukadderdir.
Tarihin, hiçbir döneminde tekzip edemeyeceği gerçeği bellidir:
BİR ÜLKEYE EN BÜYÜK KÖTÜLÜK, KÖTÜLÜK YAPANLARDAN DEĞİL; KENARA ÇEKİLİP, HİÇBİR ŞEY YAPMAYANLARDAN GELİR.
Bu sebeple gayretlerinizi takdirle karşılıyorum ve sizi, tebrik ediyorum. Netice alamasanız da; hiç değilse, "Neden, devletin ve milletin için bir şey yapmadınız ve kenarda oturdunuz?" sorusuna muhatap olmaz ve sorumlu tutulmazsınız!
Saygılarımla. 9 Ekim 2008

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: