Sayın Abdullah GÜL
Cumhurbaşkanı
Ankara 4 Ekim 2008
Sayın Cumhurbaşkanı;
Türkiye’nin zorda olduğu bir gerçektir. Bu zorluğa, doğru teşhis konulamadığı için de, ülkeyi rahatlatacak çıkış yolları bulunamamaktadır. Herkesin kabul etmesi gereken gerçek bellidir:
TÜRKİYE, 1983 seçimlerinden itibaren son 25 yıldan beri çok keyfî olarak idâre edilmektedir. Bu süre zarfında DEVLET VE REJİM, ANA KAİDELERE VE ANA BELGELERE GÖRE İŞLETİLMEMİŞTİR. Dolayısiyle; TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ dışındaki kamuya ait diğer kurum ve kuruluşlar, REJİME VE DEVLETE, yeterli derecede sahiplilik BİLGİ VE ŞUURU göstermemişlerdir veya engellenmişlerdir. Bu durum; baştakilerin yolsuzluklarına hesap sormayan bir sistem oluşturmuş ve DEVLETİ tanınmaz hâle getirmiştir. DEVLETİ, bir parti DEVLETİ haine getirebilme istek ve hevesleri, vazgeçilmez bir tutku haline gelmiştir.
Siyaset adamlarımız ise; belki de işlerine geldiği için zorlukların kaynağı olarak, 12 Eylül 1980 İhtilâli’ni göstermişler ve o istikâmette kamuoyu oluşturmaya çalışmışlardır. Hiç kimse; TÜRKİYE’nin; halkı dışlayarak sistemin dışına iten ve siyasî parti liderlerini “SEÇİLMİŞ DİKTATÖR” konumuna getiren ve gerçek demokrasi ile uzaktan yakından ilgisi olmayan GÖSTERMELİK BİR DEMOKRASİ modeliyle idare edildiği gerçeğini dile getirmemiş ve sorgulamamıştır. Bu hususu, özellikle belirtiyorum. Zirâ; 1983 seçimlerinden sonra, askerler tarafından yürürlüğe konan SİYASÎ PARTİLER ve SEÇİM KANUNLARI değiştirilmeseydi; Türkiye, bugün karşı karşıya olduğu zorluklara düşmeyecek ve 25 yılını ziyan etmeyecekti.
Bu durum; iktidar partisi liderlerini, âdetâ diktatörleştirmiştir. Turgut Özal, Tansu Çiller ve Recep Tayyip Erdoğan, keyfî idarelerin en çarpıcı örneklerini vermişlerdir. Bu dönemde; bağımsız, onurlu, kişiliği olan bir dış politika ve kendi kendini ayakta tutabilecek bir ekonomik model izlenememiştir. Dış politika ve ekonomide, başkalarına tâbi bir modelde karar kılınmıştır. Plânsız, programsız ve uçak dolusu heyetlerle tertiplenen dış gezilerle, bir şeyler yapılıyormuş görüntüsü verilerek, Türk milleti de uyutulmuştur.
Sayın Cumhurbaşkanı;
Tütünlü Karakol baskını sebebiyle yaptığınız açıklama üzerine bu mektubumu yazmış bulunmaktayım. Fevkalâde üzüntülüyüm ve duygu yüklüyüm. Kabul edilmelidir ki:
PKK Terör Örgütü, Kürt kökenli vatandaşlarımızın hakları ile uzaktan yakından alâkası olmayan bir terör örgütüdür. BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ kapsamında ABD, İNGİLTERE ve İSRAİL tarafından şekillendirilen, yönlendirilen ve desteklenen bir taşeron örgüttür. Bu sorun, esasen birer kukladan ibaret olan ve bu ülkelerin güdümündeki BARZANİ ve TALÂBANİ ile çözülemez. Esas muhataplarımız ABD, İNGİLTERE ve İSRAİL’dir. Ayrıca herkes, PKK’nın, başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerimizde oluşturulan bazı organizasyonlarla maddî olarak desteklendiği gerçeğini, artık kabullenmelidir. Bilerek veya bilmeyerek, bu finansman için zemin hazırlanmıştır. Kayıt dışı ekonominin kontrolsüz bırakılarak yaygınlaştırılması, böyle bir zemine yardımcı en önemli unsurdur. Bilerek veya bilmeyerek ifâdesini kullanışımın sebebi de şudur:
Daha önce yürürlükteki Vergi Usul Kanunu’nun 307/7.ci maddesine göre kişiler; harcamalarının, satın aldıkları mallarının ve birikimlerinin kaynağını belgelemek zorundaydılar. Gelir Vergisi Kanunu’nun 82/2.ci maddesine göre de, vergiye tâbi gelirlerle ilişkilendirilemeyen ve harcandığı, ya da tasarruf edildiği tespit edilen mal ve haklar, safî irât kabul ediliyordu. Yâni, kişilerden hesap sorulabiliyordu. Dikkatlerinize arz ediyorum:
Bu iki yasa maddesi, 3 Kasım 2002 seçimlerinden 66 gün sonra, 9 Ocak 2003 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 4783 sayılı yasa ile yürürlükten kaldırılmıştır. AKP iktidarı döneminde kabul edilen 4783 sayılı kanunun 7.nci ve 9.uncu maddelerine göre hiç kimseye, “Sen, bu paraları nereden buldun, bu serveti nereden ve nasıl edindin?” diye sorulamaz.
İngiltere, Almanya, Fransa, ABD ve daha birçok ülkede, hesap sorulabileceğine dair yasalar mevcuttur. Ama bizde, hesap sorulamayacağına dair yasalar mevcuttur.
AKP iktidarı, 66.cı gününde bu yasaları çıkardığı zaman siz, Başbakan idiniz. Merak edip, gerekçesini sormadınız mı? Belki de, haberiniz bile olmamıştır. Belki de Maliye Bakanı Kemâl Unakıtan düşünmüş, düzenlemiş ve sizi ikna ederek kanunlaşmasını sağlamıştır. Bilemiyorum…
Merak ediyorum:
Böylesine lüzumsuz ve birilerini korumaya matuf kanunî düzenleme yürürlükteyken; PKK’yı, dahilde finanse eden kaynaklar nasıl kurutulacaktır ve nasıl başarı sağlanacaktır?
AKP iktidarı DEVLETİ, bir parti DEVLETİ haline getirmek istemektedir. Tarafsız bir Cumhurbaşkanı olarak, bu isteği nasıl önleyeceksiniz?
Ülke meselelerini dikkatli ve yakından izleyen, vatandaşlık görevlerimi eksiksiz olarak yerine getirmeye gayret eden bir vatandaş olarak ve demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim. Dikkate alacağınıza inanmaktayım.
Saygılarımla. Ecz. Hüsnü Akıncı
Caferağa Mahallesi, Hacışükrü sokak,
No:2/8
Kadıköy- İstanbul
0532-4576956
0216-4181726
4 Ekim 2008 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder