Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan ve AKP Genel Başkanı
Ankara 8 Ocak 2010
Sayın BAŞBAKAN;
Hükümetlerin görevi; Devleti bir ahenk içinde işletmek ve hangi düşüncenin sahibi ve hangi siyasî görüsün mensubu olursa olsun; bütün vatandaşları, bir mefkûre etrafında birleştirerek, ülkeyi ve milleti topyekûn kalkınmaya götürmektir.
Bugün ülkeyi, başında bulunduğunuz Hükümet idare etmektedir. Başbakan olarak sözleriniz, davranışlarınız ve idare tarzınız, toplumun eğilimlerine, isteklerine, hedeflerine ve beklentilerine uygun düşmelidir.
Bütün vatandaşların, partinize mensup olması ve icraatlarınızı tasvip etmesi düşünülemeyeceğine göre; dengeleyici, gönülleri birleştirici ve haklı veya haksız zıtlaşmaları önleyici konuşmalar yapmanız; ülkenin ve milletin hayrına olur. Ülkenin ve milletin dirlik ve düzenliği, ancak bu sayede korunur.
Üzülerek ifade etmek isterim ki; konuşmalarınız, bu ölçülere uygun düşmemektedir. Hemen, hemen her konuşmanızda, muhalefet parti liderlerine çok ağır sözler söylemektesiniz ve çok ağır ithamlarda bulunmaktasınız. Bu söz ve ithamlarınızın muhatabı, sadece muhalefet partilerinin liderleri değil; aynı zamanda, o partilere mensup olan ve aidiyeti bulunan vatandaşlardır.
Nitekim bugün, Genel Merkez Kadın Kolları’nın düzenlediği toplantıda yaptığınız konuşmanızda, bu ölçüleri gözetmeyerek;
“İSTER ERGENEKON’UN AVUKATI OLUN, İSTER BİLMEM NEYİN AVUKATI OLUN, ÇETELERİN AVUKATI OLUN, MAFYANIN AVUKATI OLUN, BU ÜLKEYİ KARIŞTIRAMAYACAKSINIZ" ifadelerini kullandınız.
Bu ifadeleriniz, belki partililerinizin ve sempatizanlarınızın hoşlarına gitmiştir ve sizi, avuçlarını patlatıncaya kadar alkışlamışlardır da… Ama; konuşmanızı dinleyen ve enternet sitelerinde metnini okuyan muhalefet partilerine mensup vatandaşları da, üzmüştür. Zîra; BDP hariç; CHP ve MHP, çeteleri ve mafyayı savunmazlar ve de, ülkeyi karıştırmak için çalışmazlar. Hele; “İster Ergenekon’un avukatı olun” ifadeniz, fevkalâde üzücü ve düşündürücüdür. Sebebine gelince: Yargı safhasında bulunan; henüz daha ne olduğu kesin olarak bilinmeyen ve nasıl sonuçlanacağı belli olmayan ve de Ergenekon adı verilen bir dava hakkında, kesin karar beyan eden ifadelerde bulunmanız, dâimâ savunduğunuz HUKUK DEVLETİ ilkelerine uymaz. Üstelik; bu sözleriniz masumiyet karinesine aykırıdır.
Siz; inanmış bir kimsesiniz ve beş vakit namaz kılmaktasınız. Aynı zamanda, bu ülkenin Başbakanısınız. Halk, sizden adâlet bekler ve âdil olmanızı ister. Bu hususta Hz. Peygamberimiz;
“Adâlet, güzeldir; fakat, emîrlerde olursa, daha da güzeldir. Bir saat adâletle hükmetmek, bir sene ibadet etmekten daha hayırlıdır. Ve biliniz ki: adâleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler, çökmek zorundadırlar.” diye buyurmuşlardır.
Hz. Peygamberimizin, düşündürücü ve herkesi tir, tir titretecek bir hadis-i şerifi de, şöyledir:
“Mazlumun AH’ından çok sakınınız, isterse kâfir olsun; zîra, Allah ile arasında perde yoktur.”
İnsanlara mâneviyat aşılamak için zaman, zaman Yunus Emre’den ve Mevlâna’dan şiirler okuduğunuz için, arz ediyorum:
Mânâ ehli şair bir zat, şu beyti düşmüştür:
“İki gözüm, şirişk-i efşan (kanlı gözyaşı) ver, kalb-i viran (kırık kalp) al,
Eğer bitmez, tükenmez, haşre gelmez dâimî irâd (gelir) lâzımsa!”
Sayın BAŞBAKAN;
Sorunları, zorlukları ve hedefleri büyük olan Türkiye’yi yönetmek zordur. Bu bakımdan ülkeyi idare eden siyaset adamlarının, hesapta yanılmamaları şarttır. Yanılmanın doğal sonucu, başarısızlıktır.
Lider olabilmek de, kolay değildir. Lider olabilmenin önemli şartlarından biri de, toplumun ölçülerine uyabilmektir. Liderin sözleri, davranışları ve kavgaları, temsil ettiği kitlelerin ölçülerine, isteklerine, eğilimlerine cevap verebilmelidir. Sabır, sinir dayanıklılığı, deneylerden ders alabilmek yanında; ölçülü rekabet, inisiyatifi elde tutma ve kendine güven, bir demokratik liderde aranan başlıca niteliklerdir.
Kim ne derse desin; bugün, Türkiye zordadır. Bıkmış, küstürülmüş ve şevkini kaybetmiş geniş halk kitleleri; günlük maişetlerini temindeki zorluklara rağmen sulh, sükûn, huzur ve güven ortamı istemektedir. Lüzumsuz, kısır ve dar tartışmaların yarattığı belirsiz ortam, halkın ümitlerini kırmaktadır ve moralini bozmaktadır.
Bu bakımdan; her fırsatta televizyonlara çıkarak, sert ve kırıcı bir hitabet tarzı ile siyasî konuşmalar yapmanızın doğru olmadığını, vatandaşlık haklarımın gereği olarak hatırlatmakta beis görmemekteyim. iştirâk ettiğiniz toplantılarda, toplantının gündemiyle ilgili olan konularda konuşmanızın, sayısız faydaları olacaktır. Her toplantıda, muhalefeti eleştirmeniz de doğru değildir.
Demokratik haklarımı kullanarak duygu, düşünce ve görüşlerimi arz ettim.
Saygılarımla.
Ecz. Hüsnü Akıncı.
8 Ocak 2010 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder