2 Ocak 2010 Cumartesi

Kimin, ne yaptığı bilinmiyor.

Sayın Mehmet Ali BİRAND
Posta Gazetesi Yazarı
İstanbul 1 Ocak 2010


Sayın BİRAND;

1 Ocak 2010 tarihli ve “2009’un kaybedenleri” başlığını taşıyan yazınızı okudum.

2009 yılında, yalnız işsiz kalanlar değil; tuzu kuru olan rant yiyicilerin dışındaki geniş halk kitlelerinin kaybettiği kesindir. Zîra; ülke, gayet keyfî ve kötü idare edilmektedir. Sağlıklı bir akla sahip olanlar ve düşünmesini bilenler, bu gerçeği kabullenirler.

Anlayamadığım hususlar şunlardır:

1-Asker-Yargı-Üniversite-Medya’yı, niçin, kaybedenler arasında saydınız? Ulusalcı olarak nitelediğiniz bu kesimler, neyi kaybetmişlerdir?

Evet; iktidar yanlısı olan veya öyle bir görüntü veren ve Fathullah Gülen Cemaati’ne ait olduğu belirtilen medya kuruluşları ile yüklendiği misyonu kamuoyunca iyi bilinmeyen Taraf Gazetesi;

Akılalmaz bir şekilde ve alabildiğine Askerlere, Yargıya, bazı Üniversitelere ve içinde bulunduğunuz Medyaya saldırmışlardır.

Saldırıya uğrayan kesimleri (siz ve sizin gibi düşünenler hariç), ulusalcı, yani, Türkiye’nin millî çıkarlarını ve hedeflerini koruyanlar olarak kabullenmemek, mümkün değildir. Merak ettim: Ulusalcılık, sizi, niçin rahatsız ediyor?

Türkiye’nin bir numaralı gündemi haline getirilen ve adına ERGENEKON etiketi yapıştırılan DAVANIN; neyi amaçladığı, ne kadar sürdüreceği ve nasıl sonuçlanacağı bilinmediği halde; iddianameleri gerçekmiş gibi sunarak, siyaset malzemesi olarak kullanmanızın gerçek hedefi nedir?

2-Ahmet Türk, niçin kurban edilmiş olsun ki? Kurban edilmiş gibi göstermeye çalıştığınız Ahmet Türk, ne zaman PKK terörünün bitmesi ve kan dökülmesinin önlenmesi için çaba harcamıştır? Kapatılan ve başkanı olduğu DTP, ne zaman ve nerede PKK ile bağını kesmiştir? Terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan’dan talimat aldıklarını, milletin huzurunda açıklamamış mıdır? 29 Mart Yerel Seçimlerinden sonra; partisine mensup milletvekillerinin, “Bu seçimler, Kürt sınırlarını belirlemiştir.” açıklamalarına, sessiz kalmamış mıdır?


Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımıza en büyük baskı, zulüm ve haksızlıklar; bölgenin feodal yapısı sebebiyle bazı Ağalar, bazı şeyhler, bazı tarikat liderleri ve bazı aşiret reisleri tarafından yapılmaktadır. Töre gereği olarak adlandırılan bu baskı ve zulümlerin önlenmesi, ortadan kaldırılması ve vatandaşların hür olabilmesi için, Ahmet Türk, ne yapmıştır? PKK’nın bölge halkı üzerine kurduğu baskının önlenmesi için, Ahmet Türk’ün, herhangi bir gayreti olmuş mudur?

4-Doğan Medya Grubu’nun kaybettiği kesindir. Devleti, bir PARTİ DEVLETİ haline getirmek isteyenler, önlerindeki engelleri birer, birer kaldırmaktadırlar. Bu niyette olanlar; bugün yandaş ve destekçileri olarak kabullendikleri medyanın, günü geldiğinde kendilerine de yöneleceklerini hesaba katmamaktadırlar. “Hayrın ve şerrin miktarı önemli değildir; vasfı çok önemlidir.” gerçeğini düşünmedikleri için, yaptıkları veya yapacakları işin sonunu düşünmemektedirler. Çıkarlar ters düştüğü zaman, dostlukların kuvvetli düşmanlığa dönüşeceğini, akıllarına dahî getirmemektedirler.

5-Avrupa Birliği, Avrupa’nın tutum ve davranışları sebebiyle zaten bir hayâldir. İşin siyasî, iktisadî, askerî ve dinî boyutu vardır. Kendi aralarında bir “Medeniyet projesi” olarak kabullendikleri bu oluşumu, başkaları için ideolojik olarak kabullenmektedirler. İşi, sâdece iktisadî yönünden irdeleyecek olursak dahî; Avrupa Birliği’ne kabul edilmeyeceğimiz kesindir. Zîra; Türkiye, başta nüfusu olmak üzere her bakımdan genç, zinde ve büyük bir ülkedir. Türkiye, AB’ye üye kabul edildiği takdirde; kısa bir zaman zarfında Türkiye, Avrupa’nın lideri konumuna yükselecektir. “Rakibine, hiç kimse gül vermek istemez” gerçeğine göre hareket eden Avrupa, kendisini ateşe atmayacak derecede tedbirlidir. Oyalama siyasetiyle, Türkiye’yi, iktisaden kendine bağımlı hale getirme politikasını uygulamaktadır.

6-İSRAİL, Amerika ve İngiltere ayakta kaldığı sürece, hiçbir zaman ve hiçbir şart altında kaybetmez. Çünkü; bu iki ülkenin, Ortadoğu’daki muhafızı ve vurucu gücüdür. “Maşasıdır” ifadesini de kullanabiliriz. Bugüne kadar Birleşmiş Milletler’in aldığı hiçbir karara uymayan İsrail’e meydan okumak, bir şey ifade etmez. Sâdece, iç siyaset malzemesi olarak kullanılabilir. Öyle de yapılmaktadır.

Sayın BİRAND;

Bu gerçekleri bilmemenize imkân ve ihtimâl verilmez. Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin niçin hedef alındığını, herkesten çok daha iyi bilmektesiniz. Ortalığa DARBE KORKUSU salanların niyetlerini, hedeflerini ve ne yapmak istediklerini gayet iyi bildiğiniz halde; Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni hedef alanların kervanına katılmanızın, bir sebebi olmalıdır. Yoksa siz; 1.ci Yüzyılda yaşamış Romalı tarihçi Puplius Comelius Tacitus’un, “Kendi ordularının ağırlığını çekemeyen halklar, günün birinde, başkalarının ordularının ağırlığını çekmeye mahkûmdurlar.” sözünün, özüne göre mi hareket ediyorsunuz? Ulusalcılıktan rahatsızlık duyduğunuza göre; bu ülkenin ve bu milletin değerlerini yok farz etmenizin, size göre geçerli ve tutarlı bir gerekçesi olmalıdır. Açık davranarak, bu millete gerçek yüzünüzü gösterseniz, daha isabetli bir iş yapmış olmaz mısınız?

Acele ettim galiba! Belki, yarınki falcılığınızda, bu geçeği açıklarsınız.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: