16 Ocak 2010 Cumartesi

Rantın sınırı olmaz ve yağmacıların gözü doymaz.

Sayın Yalçın BAYER
Hürriyet Gazetesi Yazarı
İstanbul 16 Ocak 2010


Sayın BAYER;

16 Ocak 2010 tarihli ve “Trakya’ya yazık” başlığını taşıyan yazınızı okudum.

Belirttiğiniz gibidir: “Trakya’ya, yazık” olmuştur ve Trakya, bilinçli ve maksatlı olarak, tahrip edilmiştir ve tahribata devam edilecektir.

Bu durumda, kanaat önderlerinin ve Trakya halkının yapabileceği tek şey; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne verilen sınırsız yetkileri sorgulamaktır ve bu yetkileri verenlerden hesap sormaktır. Zîra; İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile bazı kişi ve kuruluşlara büyük arazi rantları sağlayan TOKİ, devlet içinde DEVLET niteliğindeki Kurumlar haline getirilmiştir.

Her şeyden önce de, TRAKAP sorgulanmalıdır ve Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ valiliklerince kurulan TRAKAP’ın, niçin ve kimlerin emrleriyle kurulduğu gerçeği araştırılmalıdır.

TRAKAP’ın hedefi; tarım arazilerini ve çevreyi korumak mıdır; yoksa, arazi rantı üretenlere hizmet etmek midir?

TRAKAP’ın hedefi; tarım arazilerini ve çevreyi korumak ise; bu kuruluş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İstanbul Metropoliten Plân Merkezi ile niçin işbirliği yapmaktadır?

Her ne kadar, Çevre ve Orman Bakanlığı ÇET Genel Müdürü Fevzi İşbilir, yapılan toplantıda, “Trakya toprakları yeterince yükünü almıştır. Daha fazla sanayi buralarda konuşlanamaz. Biz, bu konulara bakıyoruz; tarım toprakları, bizim için de çok önemlidir. Plânsız sanayileşmeyle çevrenin, nehirlerin, akarsuların kirlenmesi ortadadır. Bundan böyle plânsız sanayileşmeye müsaade etmeyeceğiz. Hatta, bazı sanayi kuruluşlarının yatırımlarını doğuya kaydırması gerekecektir.” demiş olsa da; Trakya alt bölgeleriyle tarımsal organize bölgelerinin, birilerine peşkeş çekileceği, belli ve kesindir.

İstanbul ve çevresiyle Trakya bölgesi, 1980’den sonra yağmaya ve plânsız yapılanmaya açılmıştır. Bunun milâdı da, İmar ve İskân Bakanlığı’nın ortadan kaldırılmasıdır. Basit bir örnek:

1968 yılında, ahbabım olan günün Pfizer İlâç Fabrikası’nın Genel Müdürü, Ortaköy’deki fabrikayı, Trakya bölgesine taşımak istediklerini, tercihlerinin Çatalca ve çevresi olduğunu belirterek, benden Çatalca’da uygun bir arazi bulmamı istedi. Araziyi buldum; akarsuya sınırı olan büyük bir çayırlık araziydi. Sahibinden gerekli belgeleri aldılar. Bir müddet sonra da, “Bu araziyi, maalesef alamayacağız. Zîra; tarım arazisi olduğu için İmar ve İskân Bakanlığı, bu bölgede sanayi kuruluşuna izin vermiyor” diyerek, arazinin alımından vazgeçtiklerini belirtti.

Günün Hükümeti, 1970 yılında, İstanbul ve çevresiyle Trakya bölgesine sanayi tesislerinin kurulmasını yasakladı ve İstanbul ve çevresindeki sanayi kuruluşlarının teşvikli bölgelere nakledilmesi kararını aldı. İstanbul’da bulunan bazı sanayi kuruluşlarının Bilecik, Osmaneli, Bozuyük ve Eskişehir bölgelerine nakledilmesi, bu karar gereğidir. Ayrıca Hükümet, Doğu ve Güneydoğu’ya kurulacak sanayi tesisleri için, yatırım teşviklerinin yanında, 15 yıl vergi muafiyeti tanıyan bir kanun çıkardı. Ne yazık ki; günün muhalefeti, Anayasa Mahkemesi’ne müracaat ederek, bu kanunun iptalini istedi. Mahkeme de, “Anayasa’ya aykırıdır” gerekçesiyle bu kanunu iptal etti.

Sayın BAYER;

Bu konu ile ilgili olarak seri yazı yazmaya karar verdim ve fırsat buldukça, yazacağım. Bugün, şu gerçeği belirtmek istiyorum:

Çözüm ve yağmanın önlenmesi, Trakya halkının elindedir ve Trakya halkı, Sivil toplum Kuruluşları ve kanaat önderleriyle birlikte ayağa kalkarak; haksız, mesnetsiz ve keyfî uygulamalara yol açanlara karşı açık bir tavır koymalıdır. Hatta, ayağa kalkmalıdır. Kaybettiklerini geri almanın ve rantçıları durdurmanın başka bir yolu yoktur. Gerekirse, valiliklerin önünde geniş katılımlı protesto mitingleri tertiplenmelidir. Kısacası herkes; geçmişteki Trakya’nın zenginliklerini, tarım ve hayvancılığını, Edirne’den başlayıp, Çatalca’da son bulan panayırlarını, zengin otlak ve çayırlarını, manda, sığır ve koyun sürülerini, deryayı andıran ayçiçeği, pancar, buğday, mısır ve karpuz tarlalarını hatırlamalıdır. Ve Edirne Peyniri’nin nereye gittiğini sorgulamalı ve de mandıraların ithal ürünlerle çalıştığını görmelidir. Trakya’nın bereketini ve zenginliğini geri getirmenin başka bir yolu yoktur. Herkes, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi! Trakya’dan elini çek ve topraklarımızı terk et!” sloganını, gür sesle atabilmelidir.

Ben, 1965’te bir akşamüzeri, koyun sürülerinin çokluğu sebebiyle Malkara’ya, ancak 2 saatte girebildiğimi hatırlıyorum. Edirne’de başlayan ve Çatalca’da sona eren panayırları dolaşarak, çalıştığım ve yöneticisi olduğum Firuzköy’deki çiftliğe, malaklı mandalar aldığımı hatırlıyorum.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı

Hiç yorum yok: