21 Temmuz 2009 Salı

Darbe Öcüsü!

Sayın Cengiz ÇANDAR
Referans Gazetesi Yazarı
İstanbul 21 Temmuz 2009


Sayın ÇANDAR;

21 Temmuz 2009 tarihli ve “ERGENEKON 2: CİN, ŞİŞEDEN ÇIKTI…” başlığını taşıyan yazınızı okudum.

Yabancı basında Türkiye hakkında çıkan yazılardan uzun uzadıya bahsederek, kendi aklınızca, yeni senaryoların peşine düşmüşsünüz. Yazılan bu yorumları naklettikten sonra da, yazınızı, şu ifadelerle noktalamışsınız:

“ Yanisi şu: Bu davanın nasıl seyredeceğini, yol boyunca neler olup-biteceğini bilemeyiz. Ama “İkinci Ergenekon Davası”nın başlaması başlı başına, Türkiye’de bugüne dek rastlanmayan bir olay olması bir yana, yakın geçmişte rastlanmasına ihtimal bile verilmediği göz önüne alınırsa, “tarihi” bir adımdır.

Türkiye’de demokrasi yolunda, “hukukun üstünlüğü”nün sağlanması yani hiçbir sıfatın ve mevkiin “hukukun üzerinde olamayacağı”nın ortaya çıkması bakımından “dev” bir adımdır.
Evet, davanın nasıl seyredeceğini, yol boyunca neler olup-biteceğini bilemesek de, bildiğimiz bir şey var: “Cin şişeden çıkmıştır”!

20 Temmuz 2009’dan itibaren, ne olursa olsun, bu gerçek değişmeyecek.

Cin şişeden çıktı!”

Evet; ortalıkta bir CİN dolaşmaktadır. Ama, bu CİN’in, kimler tarafından ve niçin ortaya salındığını bilmeyecek veya bilemeyecek kadar bilgisiz ve bağlantısız olamayacağınıza göre; yapılmak istenenleri ve yapmak istediklerinizi açık bir şekilde ifade etseniz, acaba, daha dürüst davranmış olmaz mısınız?

Bugün ülkemizde bir DARBE tehlikesi ve tehdidi olmadığını gayet iyi bildiğiniz halde; bir “DARBE ÖCÜSÜ” yaratarak, halk efkârını karıştırmak isteyenlerle saf tutmanızın bir anlamı olmalıdır.

Evet; geçmişte darbeler, müdahaleler olmuştur. Bu darbe ve müdahale ortamlarını da, okyanus ötesi ülkenin tertip, destek ve provokasyonları sağlamıştır. Tabii, yerli işbirlikçileri de kullanılarak, DEVLET, sokağa mağlûp ettirilmiştir. Bu kaide dışı olayların, yabancılar için siyasî, iktisadî ve askerî hedefleri vardı.

Muhakkak surette bilginiz dâhilindedir: Türkiye, 12 Mart 1971’den beri siyasî ve iktisadî istikrara kavuşamamıştır. Zaten ABD, İNGİLTERE, İSRAİL ve başta Almanya olmak üzere AVRUPA ÜLKELERİNİN hedefleri ve çıkarları da, bunu gerektiriyordu. Zira; dünya coğrafyasında çok önemli bir konumu bulunan Türkiye’nin, kendi kendine yeterli olması, güçlenmesi ve bölgede söz sahibi olması, EMPERYALİZMİN arzu etmediği bir husustur. Bu bakımdan, 12 Mart 1971 müdahalesi, başkalarının hedefleri açısından çok önemlidir. Bu gerçek tahtında kendinize, “12 MART 1971 MÜDAHALESİ OLMASAYDI; ACABA BUGÜN, DÜNYA ÜZERİNDE NASIL BİR TÜRKİYE OLURDU?” sorusunu sormanız gerekmektedir.

Acaba, böyle bir soruyu sorabilir misiniz?

Soramazsınız. Zira; o dönemde, DEVLETİ, sokağa mağlûp ettirmek için meydana getirilen hareketlerin ve provokasyonların içinde bulunmuştunuz. Hayalî konuşmuyorum; Hasan Cemal’in “Kimse kızmasın, kendimi yazdım” kitabından örnek ve delil sunuyorum. İşte, Hasan Cemâl’in yazdıkları:


"Tek amacımız: ASKERİ KIŞKIRTMAK….

Hatırlıyor musun o günü? 1970 sonu, 1971 başı olmalı. Ankara'nın göbeğinde, Sıhhiyeye'deki ANKARA ORDUEVİ'nin önünde patlayacaktı bombalar…İki yandan iki bomba!

Dil-Tarih Coğrafya Fakültesi'nin bahçesindeki miting bittikten sonra gençler, yürüyüşe geçecekti. Orduevine yaklaştıkları sırada atılacaktı iki el bombası da. Biri, Ankara Sineması'nın oralardan; öbürü, tam aksi istikametten, Mithatpaşa Caddesi ile Atatürk Bulvarı'nın kesiştiği noktadaki Yüksel Palas'ın bulunduğu köşeden. Şimdi, orası da orduevi. Bombaların hedefi, toplum polisiydi. Patlamalarla birlikte sloganlar, tam orduevinin önünde atılacaktı:

"ORDU GENÇLİK EL ELE, MİLLÎ CEPHEDE!"
"ORDU GENÇLİK EL ELE, MİLLÎ CEPHEDE!"

Bir tek amacımız vardı:

ASKERİ KIŞKIRTMAK…Darbe süreci, bu kışkırtma ve provokasyonlar sayesinde hazırlanacaktı. Ve devrime giden yola çıkacaktık. Şiddet şarttı, devrime giden yolu açmak için.

Yani, hedefe varmanın yolu, gerektiğinde insan hayatını hiçe saymaktan geçiyordu. Gaye için her yol MÜBAH…"

Hasan Cemâl, bir önemli konuyu daha yazmıştır. O da, şudur:


"MUSTAFA KUSEYRİ'NİN ÖLÜMÜNÜ HATIRLIYOR MUSUN?

1970 baharıydı. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. "Faşistler, Mustafa Kuseyri'yi öldürdü!". Koşa, koşa dergiye geldim. Adakale Sokak'taki DEVRİM BÜROSUNA. Doğan Bey, her zamanki gibi kesif sigara dumanlı küçük odasında çalışıyordu.Ağzının bir kenarında hiç eksik olmayan Samsun cigarasını tüttürürken:

"Bak Hasan!" dedi gözlüklerinin üstünden bakarak, "KUSEYRİ'Yİ FAŞİSTLER ÖLDÜRMEDİ. Bir arkadaşı kazayla vurmuş.."

Bir dolmuşa atlayıp Cebeci'ye, Siyasal Bilgiler'in yanındaki Basın-Yayın'a gittim. Dışarıda öğrenciler, "KAHROLSUN FAŞİSTLER!" diye slogan atıyordu. Olay, akşam olmuştu. Kusyri, tabancayla Rus ruleti oynarken, yakın arkadaşı Nejat Arun tarafından kaza kurşunu sonucu vurulmuştu. Nejat'ın kaçarken bıraktığı kanlı el izlerini silenler arasında, o zamanlar Doğu Perinçek'in "Beyaz" Aydınlıkçı ya da Proleter Devrimci Aydınlık (PDA) saflarında yer alan CENGİZ ÇANDAR da vardı.

Ve olay örtbas edildi. Hemen ertesi gün Ankara'da, "ANAYASA'YA SAYGI" yürüyüşleri düzenlendi.

FAŞİZMİ TELİN İÇİN!"

Görülmektedir ki; O gün, DEVLETİ, sokağa mağlûp ettiren, bir darbe ortamı yaratan hareketlerin ve provokasyonların içinde yer almışsınız. Bu hareketleriniz de, “MEŞRU BİR HÜKÜMETİ YIKMAK ve ASKERLERİ DARBE YAPMAYA TEŞVİK ETMEK” açısından, ZAMAN AŞIMINA tabî olmayan bir SUÇ oluşturmuştur. Türkiye’yi, böylesine kaosa iten bir suçu işlediğinizden dolayı da, bugün YARGILANMANIZ gerekmektedir.

Sayın ÇANDAR;

Geçmiş olayların ışığında bir değerlendirme yapacak olursak; gayri ihtiyarî bazı şüpheler ve ince hesaplar aklıma geliyor. O da, şudur:

Geçmiş yıllarda ORDUYU, sokak hareketleriyle, düzenlenen provokasyonlarla DARBEYE teşvik edenler; acaba bugün, DARBE ÖCÜSÜ yaratarak, psikolojik saldırılarla askerleri tahrik ederek, yeni bir DARBE yapılmasını mı sağlamaya çalışıyorlar? Bölgenin oyuncuları, bir darbe vukua geldiği zaman Türkiye’nin iç savaşa sürüklenerek, BÖLÜNECEĞİNİ Mİ hesap etmektedirler?

Öyle ya! Geçmişte, darbe ortamının sağlanması için çalışan ne kadar aktif rol almış kişiler varsa; bugün hepsi, ANTİ MİLİTARİS ve GÖSTERMELİK DEMOKRASİ SAVUNUCUSU olarak yine, sahne almışlardır.

Dünyayı karış, karış dolaşarak, herkesle rahat görüşme imkânına sahip olan siz; acaba, bu yorumlarıma ne dersiniz?

Türkiye, sizin veya benim bilmediğim dış saldırılara mı maruz kalmaktadır?

Hedef, Türkiye’nin ÜNİTER YAPISINI bozarak, bir birleriyle kavga eden bir toplum yapısı mı oluşturmaktır?

Sayılarını dahî iyi bimediğimiz SİVİL TOPLUM KURULUŞU adı verilen oluşumlar, dış kaynakların yardımlarıyla, Türkiye’yi, TUZAĞA MI DÜŞÜRMEK istiyorlar?

Cevap vererek beni aydınlatırsanız, çok memnun olurum ve size, minnettar kalırım.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı.

Hiç yorum yok: