30 Temmuz 2009 Perşembe

Geçmiş, geleceğin aynasıdır.

Sayın Mesut Yılmaz
ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı
Ankara 16 Haziran 2001


Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, Sabah Gazetesi Yazarı Yavuz Donat’a şu sözleri söylemiş:

“Halk, siyasetten uzaklaştı...Seçmen, kendisini hiçbir partiye yakın hissetmiyor...Vatandaş siyasete, siyasetçiye kırgın... Mesut Bey, işte bu havayı dağıtmak için proje geliştiriyor...”

Yaşar Okuyan haklı ve tespiti de doğrudur.

Yalnız; halkın, niçin siyasetten uzaklaştığını söyleyen yok...Söyleyenler ise; Halkı, yanlış yönlendirmektedirler. Öylesine ki; bazı mihraklar, planlı olarak halkı siyasetten ve siyasetçiden soğutmak için, her şeyin sorumlusu olarak siyaseti göstermektedirler.

Ne yazık ki; siyaset de, ortaya tutarlı bir proje koyamamaktadır. Siyaset ve siyasetçi hakkında yapılan yanlış yönlendirmelerin gerçek mihrakını görememektedir. İşin en acı tarafı da şudur:

Hiç kimse Türkiye’nin finans ve bankacılık kesimiyle, Türkiye’nin ekonomisini istek ve çıkarları doğrultusunda yönlendirmesini başaran ve idareleri baskı altında tutabilen 15-20 holdinge esir edildiğini söyleyemiyor.

Neden?

Devlet, sadece siyasetçi demek değildir. Devletin organlarında önemli mevkilerde görev yapanların yanlışları ve kastları, niçin siyasetçinin hanesine yazılmaktadır?

Ve siyaset, niçin kendini savunamamaktadır?

Her türlü menfaat ilişkilerine bulaşmış ve kendi çıkarları doğrultusunda kamuoyu oluşturan bir medya patronu icabında, siyasete ve devlete meydan okuyabilmektedir.

Ve siyaset, bu müthiş baskıyı ortadan kaldırmak için bir harekette bulunmamaktadır.

Türkiye güçlü ve her imkana sahip büyük bir ülkedir. Kaynakları da, topyekün kalkınması için yeterlidir. Fakat, paralı kesim, ekonomiye öylesine hakimdir ki; istediği zaman, istediği krizi yaratabilmektedir. Bunu yaparken de: Merkez Bankası ile Hazine’yi istediği gibi kullanabilmektedir.

Ve siyaset de, “Durun bakalım! Siz ne yapıyorsunuz?” diyememektedir.

Neden?

Türkiye 15 yıldan beri kur-faiz makasında yaratılan müthiş bir rant sistemi yüzünden zora düşmüştür. Sıcak para hareketleri, Türkiye’yi, adeta kasıp kavurmuştur. Merkez Bankası ile Hazine’nin uygulamaları, bu müthiş rant ekonomisini koruyan ve yaşatan niteliktedir.

Ve siyaset, bu müthiş rant sistemini yaratan ve yaşatan kurumları sorgulamaktan korkmaktadır veya işin farkında değildir. Öylesine ki; Dışbank’ın Murahhas Azası ve Aydın Doğan’ın ortağı olduğu söylenen Vural Akışık, Ziraat Bankası, Emlakbank ve Halk Bankası için oluşturulan ortak yönetimin başına getirilmiştir.

Koç Grubu’ndan emekli Tevfik Altınok, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilen bankaların başına getirilmiştir. Koç Bank’ın Genel Müdürü Engin Akçakoca, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu başkanlığına getirilmiştir. Bu düzenlemeler de Kemal Derviş’in isteği üzerine yapılmıştır. Bundan sonra da çeşitli kurullar oluşturulacaktır ve Kemal Derviş, bu kurulları yönlendirecektir. Yani; paralı kesim, çıkarlarına uygun ekonomi ve para politikalarını yürürlüğe koyacaktır. Ama fatura, siyasete kesilecektir?

Neden?

Ve siyaset, bu dayatmalara karşı niçin sessizdir?

Türkiye iç ve dış borç tuzağına düşürülmüştür. Ekonomi denince akıllarına sadece finans olayını getiren müthiş oyuncular, siyaseti de aldatarak, Türkiye’yi taviz veren bir ülke haline getirmişler ve halkı perişan etmişlerdir. Sorgulamasını bilmeyen ve asla öğrenemeyecek olan sivil toplum örgütleri, yanlış yapanların yakasına yapışmak varken, işin kolayına kaçarak, siyaseti yerden yere vurmuştur. Buna rağmen siyaset, sessizdir.

Neden?

Stratejik önemi ve taşıdığı büyük potansiyeli sebebiyle gelişmiş Batı ülkeleri, daima kendilerinden yana iktidarlar isterler. Siyaseti de iç ve dış bağlantıları vasıtasıyla şekillendirirler. Öylesine ki; “Bu siyasetçiler artık eskidi. Yeni oluşumlar gerekir” telkiniyle kamuoyunu yönlendirerek, yeni oluşumlar hazırlarlar. Türkiye’yi de istikrarsız ve istikrar arayan bir ülke ilan ederler. Bir zaman için kullandıkları veya kullanmak istedikleri siyasetçilerle ters düşmeye başlayınca da, hazır yedekleri sahneye sürerler. Şimdi yapılmak istenen de budur. Solu, Kemal Derviş’le; sağı da, Tayyip Erdoğan veya Melih Gökçek’le şekillendirmeyi deneyeceklerdir. Hesap tutar veya tutmaz; ama, tecrübeli siyaset de sessizdir.

Neden?

Sayın Genel Başkan;

Neler düşündüğünüzü ve nasıl bir hazırlık içinde olduğunuzu bilemem. Ama; kesin olarak bildiğim husus şudur:

Rant esasına göre şekillendirilen çarpık ekonomik modelden vazgeçilmedikçe,

En büyük sektör haline gelen döviz ticaretine son verilmedikçe,

Topyekün kalkınmayı hedef alan bir ekonomi modeli hayata geçirilmedikçe,

Sosyal devlet ilkelerine göre hareket edilmedikçe,

Gelir dağılımındaki adaletsizlik ortadan kaldırılmadıkça,

Tarım ve hayvancılık ayağa kaldırılmadıkça;

siyasetin de, devletin de, hükümetin de, Türkiye’nin de, milletin de işi zordur ve asla aradığımız istikrar sağlanamaz. Aslında;

Milleti kazanmak, halkla bütünleşmek, kitleleri heyecanlandıracak hamlelere girişmek, hiç de zor değildir. Paralı kesime sorumluluklarını hatırlatıcı uygulamalara başlamak, bu işi başarmak için yeterlidir.

Saygılarımla.

Ecz. Hüsnü Akıncı


Not:

Siyasi iktidarın ; yetkilerini, bir takım kurullara devretmesi,
Siyasetçi açısından hiç de uygun değildir. “Bağımsız kurul” sözü,
Bir aldatmacadır ve siyasetin önünü iyice tıkayacaktır. Çünkü,
Bağımsız addedilen kurulların üyeleri; ya bir holdingin veya bir bankanın
Yöneticisi veya danışmanıdır. Siyaset; kaderini, millete hesap verme durumunda olmayan
Sorumsuz kişilerin ellerine terk edemez.

Hiç yorum yok: